BOŞLUK

DOLMAZ diyordu bu boşluk, dolmaz.

İleride tüm heybetiyle duran ağaca doğru bakıyordu. Kuşların dallarına konmasına seviniyor, sekişlerini dikkatle izliyordu.

Hatta kendisi de onlarla hareket eder gibiydi.

Ağacı seven kuşları seviyordu. Kendisini de kuşlarla beraber o dallara konmuş gibi hissediyordu.

Bunların hepsi de hoştu. Ne var ki; kuşlar ağacın üzerinden aniden ve topluca havalanıp uçmaya başladıklarında buna dayanamıyordu.

İşte o zaman büyük bir vaveyla koparıyordu.

Ve durmadan yüzlerce kez tekrarlıyordu. Dolmaz bu boşluk, dolmaz.

Naif bir insandı belli ki.

Yüreği kuşlara eşti.

Sevinmesini biliyordu. Üzülmesini ise sanki daha iyi biliyordu.

Öncelik hangisinindi bilemedim.

Hem bu amcayı, hem ağacı hem de kuşları seyre koyuldum.

İçimde biriken sızının arttığını fark ettim. Ona hak verdim.

Dolar mıydı boşluk? Dolmazdı.

O amca neye istinaden bu cümleyi kurduğunu elbette tam olarak bilmiyorum. Kendi seyrimde ben şöyle düşündüm.

Ağaç hayat idi.

Koskoca bir hayat. İnişi, çıkışıyla. Sevinci ve kederiyle. Coşkusu ve azaplarıyla… Gövde, dallar, budaklar ve yapraklar bunları simgeliyor.

Kuşlar mı?

Onlar yüreğimiz. Duygularımız. Kurduğumuz hayaller. Umutlarımız. Kırgınlıklarımız. Bastıramadığımız heyecanlar, dindiremediğimiz acılar.

Yüreğimizin hayata konuşları.

Doyumları, doyumsuzlukları hatta.

Ah kuşlar.

Ah yüreğimiz.

Ve ah hayat.

Hissediyorum. İliklerime kadar hem de.

Amca haklı. Ona hak veriyorum. Sonuna kadar üstelik.

Ve şimdi bende aynen onun gibi diyorum.

Dolmaz bu boşluk, dolmaz.

02.04.2018

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir