UĞUR CANBOLAT
HİÇBİR şey göründüğü gibi olmuyor bu dünyada.
Zihnimizde büyüttüklerimiz çoğu defa kendi zihinsel küçüklüklerinin bir dışa vurumu olarak büyüklük kaftanına bürünüyorlardı.
Dışarıdan bakıldığında haşmetli bir görünüm arz eden yapı esasen kırılmışlığın, parça parça olmuşluğun, ayaklar altında azilmiş olmanın sefil bir yansıması olabiliyordu.
Bu nedenle görünen ile var olan genellikle aynı olmuyordu.
Akıl yürütme esaslarına göre mesele değerlendirildiğinde ortaya çıkan manzara hakikatle ters orantılı olabiliyordu.
Nitekim son günlerde tanık olduğumuz kimi olaylar tam da bunu izah ediyordu.
Prof. Dr. Üstün Dökmen’in başörtülü pdr uzmanı, psikolog ve psikiyatrist olamayacağı yönündeki incitici açıklamasına bu açıdan bakabiliriz.
…
HEPİMİZİN başına gelmiştir.
Hayran olduğumuz, peşinden gittiğimiz, cümlelerini cümlelerimiz saydığımız nice insanı yakından tanıdığımız vakit ilk gördüğümüzden eser kalmadığını acı bir tebessümle müşahede ederiz.
Oysa nesneler uzaktan küçük görünür. Yaklaştıkça gerçek ölçülerine kavuşur.
Nesne insan olduğunda ise bu her zaman böyle işlemiyor.
Zihnimizin bir çarpıtması olarak büyüttüğümüz nice yazar, çizer, hoca, kanaat önderi, akademisyen, oyuncuyu yakından tanıdığımız zaman buna pişman olmuşuzdur.
Keşke yakınlaşmasam, hep uzaktan baksaydım da hayalimdeki gibi kalsaydı yazıklanmaları yaşamışızdır.
Kabahat kimindir sorusu bu durumda bizden cevap beklemektedir.
Kendi hesabımıza yazmamız gereken kısmı ihmal edip çözümlemediğimizde benzer yıkılışları görmeye kendimizi yine mahkûm etmiş oluruz.
…
BÜYÜKLENMECİ dışa vurumlarımızın altında kim bilir neler vardır?
Hangi örselenmişlikleri barındırıyor, bilemeyiz.
Hangi incinmişlikleri taşıyor, göremeyiz.
Hangi hasar görmüş duygular söz konusudur, fark edemeyiz.
Ne gibi korunmasızlıklar içinde bugünlere kişi kendini bin bir zorlukla taşımıştır, idrak edemeyiz.
Dolayısıyla olguyu aklımızın dürbünüyle biraz daha yakınlaştırmalıyız.
Ayrıntılarına bakmalıyız. Parçaları iyice tahlil etmeliyiz.
Peki, bunu neden yapmalıyız derseniz tekrar aynı inkırazları yaşamamak için.
Benzer hayal kırıklıklarının içine yuvarlanmamak için.
Gerçekten tanımadıklarımıza tekrar sonsuz bir kredi açıp ardından aldanmamak için.
Yazıklanmalarımızı sonlandırmak için.
Aklımızı, kalbimizi hatta vicdanımızı avlamak için tuzaklarını gerip kenara çekilerek iğrenç zevkleri uğruna bizi bekleyenleri sevindirmemek için.
Büyüklenmeci diye târif ettiğimiz narsist ruhların eylem biçimlerini tam olarak kavrayıp onlara bu zevki yeniden tattırmamak için.
…
DİKKAT etmemiz gereken diğer husus var ki altını kalın kalemlerle çizmeliyiz. Bu ise aynı büyüklenmeci dışa vurum illetine bizlerin yakalanmamasıdır.
Azami dikkati ne için göstermeliyiz derseniz şunları sıralayabilirim.
Tevazu perdesi altında kibri büyütmemek için.
Alçakgönüllülük havası içinde nefsimizin ve şeytanın alçakça yönlendirmelerine agâh olup tuzakları kırmak için.
Kim bilir, kızdığımız, yeri göğü inlettiğimiz kötücül duygular bizlerde de fazlasıyla vardır. Bunu yakalayıp teşhis etmek için.
Onları ustaca saklamayı başarabildiğimizi anlayarak açığa çıkarıp artık dışarıya atmak için.
Kendimizi aklayıp paklayarak başkalarının gözünde temize çıkarmayı başarmanın gerçek başarı olmadığını idrak edip bundan vazgeçmek için.
…
İNCİNEBİLİRLİK yanımızı inciterek kapatıyor olabiliriz.
Duyarlılıklarımız haddini aşarak duyarsızca başkalarını ötekileştiriyor olabiliriz.
Kırılgan yanlarımızı nicelerini kırarak örtmeyi âdet edinmiş olabiliriz.
Acı veren duygularımızın iniltilerini, çığlıklarını duymamak için karşımızdakilerin acılarını çoğaltmayı yeğlemiş olabiliriz.
Bir nevi aşırı telafi mekanizmasını işleterek başkalarını travmadan travmaya itmeyi maharet saymışız olabiliriz.
Hem kırlıgan hem de büyüklenmeci yanımızı hiçbir empatik davranış sergilemeden önünü açtıkça açmışız bulunabiliriz.
Yani dostlar başkalarını yargılarken kendimizi yargılamaktan kaçıyor olabiliriz.
Demem o ki, bu mesele mühimdir. Tek yönlü değildir. Başkalarına hakkımız olsa bile hörelenerek tek yanlı olarak meseleyi çözemeyiz.
Haddi aşanlar hadlerini belleyip geri adım atarak elbette özür dileme erdemini göstermeli, bundan kaçınmamalıdırlar. Ancak bu bizi kendimizi muhasebe etmemize engel olmamalıdır.
Evet, başkalarını doğru tahlil edip verecekleri zararlardan sakınmalıyız ama kendimizin yine kendimize verdiği zararlar konusunda da en az o kadar hassas olmalıyız.
Kendimizi görüp teşhis etmek başkalarını suçüstü yakalamak kadar kolay olmasa da başkaca yol da görünmüyor. Zira büyüklenmeci dışa vurum ve incinebilirlik illetinden hepimiz fena halde yaralıyız.
Ya Selâm!
19.08.2022