UĞUR CANBOLAT
SOSYAL MEDYA kuşatması altındayız.
Bir kasırga halinde neredeyse tüm zamanımızı silip süpürüyor ve yok ediyor.
Oysa en önemli ömür sermayemiz bu.
Her günü, her saati ve her dakikası önemli.
Kazanma ve kaybetme davamızda mühim bir etken.
Nuh tufanı gibi neredeyse hepimizi belirli oranlarda da olsa çekip içine alıyor, alabora edip fırlatıyor.
Bu sebeple sosyal medya yorgunuyuz.
Gece uykularımızın katili.
Gündüz verimli saatlerimizin ise hırsızı.
Bu öyle bir hırsızlık ki, bile bile kapıyı biz açıyoruz.
Dâvet ediyoruz.
Dahası güzel ağırlıyoruz, izzet ve ikramda bulunuyoruz.
Üzerinde ciddiyetle düşündüğümüz vakit nasıl bir belayı başımıza sardığımızı göreceğiz ama buna her nedense pek niyetli de görünmüyoruz.
…
ACI kayıplar yaşamıyor muyuz, fazlalıkla…
Kötü sonuçları canımızı acıtmıyor mu, kesinlikle evet.
Minik bir muhasebeye giriştiğimizde yaptığımız hasar tespiti can acıtıcı değil mi, aynen öyle.
Peki, değişen bir şey var mı, yok.
Olsa bile yüz güldürücü değil.
…
ZAMAN zaman dijital detoks yapanlarımız çıkıyor elbette ama uzun süre direnemiyoruz.
Kısmen haklı gerekçelerimiz bulunuyor ve onlara yapışıyoruz ancak burada içine düştüğümüz bir açmazımız var.
Lazım olan kadarıyla yetinemiyoruz ve maalesef amaca yönelik olarak kullanmakta niyetimizi sağlam yapamadığımızdan hedefimizi tutturamıyoruz.
…
ÇAĞIMIZIN hem imkânı hem belası.
İmkân kısmını abartıp yücelttiğimizde bela tarafını çoğaltıyoruz.
İçine sürüklendikçe sürüklendiğimizden kendimizden ümidimiz giderek azalıyor.
O zaman başkalarına söyleyecek etkili bir sözümüz de kalmıyor.
…
ÇOCUKLARIMIZ bile bu kasırgaya kapılanlardan.
Aile oturmaları, muhabbetleri, sohbetleri artık eski tadında değil bu sebepten.
Arkadaşlıkları, yârenlikleri de acımasızca vuruyor.
Köreltiyor.
İki lafın belini kıramaz olduk telefon ekranına bakmaktan.
Ş. mahlasıyla yazan rahmetli Selahattin Şimşek “Eve hırsız girmesin diye kapıları kilitliyoruz sonra da televizyonlarımızı açıyoruz” demişti vaktiyle.
Şimdi yaptığımız ise çok daha fazlası.
Avuç içi kadar bir dünyaya hapsolup gerçek dünyadan uzak kalıyoruz.
Direksiyonda bile elimizden düşmüyor.
Her an her dakika bize ulaşılmazsa dünya ipinden boşalacak sanki. Ya da biz her dakika ekran kontrolü yapmazsak bir kenara fırlatılacağız duygusunu yaşıyoruz.
Toplu taşıma araçlarında dışarıda manzarayı seyretmek ya da biriyle iki cümle etmek yerine kendimizi ekrana gömüyoruz.
…
İNTERNET dünyasının elbette verdiği bir güç ve enerji var. Bunu inkâr edecek değilim.
Yaşadığımız çağın hakkını vereceğiz, işlerimizi kolaylaştıracağız, hayra kullanacağız, vakit tasarrufu yapacağız, olumlu neticeler alacağız, buna da eyvallah amma yaptığımız bu mu peki?
Neredeyse giderek eşler, yârenler, sevenler, çocuklar, anneler, babalar birbirinin sesine hasret kalacaklar.
Yemek yerken bile artık yüzlerini göremeyecekler.
Mesafeler çoğaldı.
Uzaklar yakın oldu yakınlarsa uzak…
Topraktan, rüzgârdan, yağmurdan öte düştük.
…
İZLEME ve dinleme alışkanlıklarımız değişti.
Bilgiye ulaşma kolaylığının yanı sıra yalan ve yanlış bilginin hegemonyasına kapılmamız an meselesi.
Hiç duymadığımız, yakası açılmadık nice sövgülerin aşinası olduk.
Bağımsız içerik ve videolara erişme kolaylığımız oldu ama yanlış kullanım neticesinde bağımsızlığımız neredeyse tehlike sınırında.
Bombardıman altındayız zira.
Ezcümle bu dijital kasırganın ve kuşatmanın tesirinden uzak kalmanın sahih bir yolunu bulmalıyız.
Ya Selâm!
04.05.2023