ŞAŞIRTICI gelmişti bu söz. Oysa ne çok kahramanımız var.
Ve onları severek kendimizde öne çıkmasını istediğimiz duygulara yüklemeler yaparak şahsımıza paylar çıkarırdık.
Esasında sevdiğimiz kahraman olarak gördüklerimiz değildi. Onlarda vehmettiğimiz kendimize ait olan yıkılmışlıklar, eksiklikler, çaresizliklerdi. Kendimizde noksan olanları onları abartarak var kılmaya çalışıyorduk.
Şöyle cesur, böyle gözü pek vs dediğimiz vakit kendimizi telafi ediyorduk. Noksanımızı unutuyorduk. Onun için kahraman seçtiğimiz kişiyi büyüttükçe büyütüyorduk.
Aslına bakarsanız kahraman rolüne uygun gördüklerimiz de buna istekleydi. Teşneydi. Hiç itiraz etmediler onları ululamamıza. Bende bu vasıflar yok diyen olmadı. Şeyh gördüğümüz kendini şeyh yerine koydu, kurtarıcı gördüğümüz o işe soyundu, muhteşemsin dediklerimiz tüm zaaflarına rağmen bize muhteşemlermiş gibi davrandılar.
Bu karşılıklı bir durumdu.
Köle olmak isteyenlerin kendilerine efendi seçmesi sonrasında köle davranışları karşısında efendi tavrının zorunlu hale gelmesi gibi.
Ne köle köleydi gerçekte, ne de efendi efendiydi.
Ama bir süre sonra herkes kendine biçtiği pozisyonu gerçek sandı ve bir daha o konumdan çıkamadı.
Sohbetin akışından çıkarımlarım bunlar oldu. Cümleyi aynen aktararak bitirelim.
“Kahraman yoktur. Öyle görünme ve görme vardır.”
Siz ne dersiniz?
26.03.2020