UĞUR CANBOLAT
ÜZERİNDE hiç düşündünüz mü bilmiyorum ama önemli olduğu kanaatindeyim.
Ön anlamalar bizi belirler. Davranışlarımızı organize eder. Beğenilerimizi açığa çıkarır.
Hayata bakışımızı, beklentilerimizi, umutlarımızı, hayal kırıklıklarımızı içerir.
Hepimizin belirli bir aile kültürü var. Sofra alışkanlıkları örneğin.
Büyüklerimizle ve küçüklerimizle ilişki kurma biçimlerimiz mesela.
İbadet alışkanlıklarımız yine aynı şekilde.
Dua ediş şeklimiz ve içerikleri bile büyüdüğümüz kültür ortamının bir neticesi olarak ortaya çıkar.
İşte tüm bu kazanımlar bizlerin ön anlamalarını oluşturur.
…
ÖN ANLAMALAR için mutlak doğrular diyemeyiz.
Mutlak kötü oluşu da iddia edilemez.
Yani içinde hem doğrular hem de yanlışlar barındırır. Bu da çok doğaldır esasen.
Mühim olan ise bu ön anlamalar ile kendimizi bağlamamamızdır.
Ancak durum hiç böyle değildir. Hepimiz belirli oranlarda bile olsa ön anlamalara kendimizi ne yazık ki mahkûm ederiz.
…
ÖNÜMÜZE çıkan yeni bilgileri sahip olduğumuz ön anlamalar sebebiyle ıskalarız.
Burun kıvırırız.
Görmezlikten geliriz.
Yargılarız, hükümler veririz.
Mensup hissettiğimiz kültürel kümenin bize dikte ettiği bilgileri şaşmaz doğrular olarak kabul etmek anlamına da gelen ön anlamalar yani ön yargılar yeni anlamaların, tefekkürün kapısını kapatır.
Tıkar.
Kendimizi geliştirmemize engel olur.
Yani bu yanlış ön anlamalar berzahımız olur, farklı bilgilerle aramıza set çeker.
…
KİMİMİZ katı kuralların geçerli olduğu bir ailede büyümüşüzdür.
Bir başkamız yetiştiği ailede sınırsız özgürlüklerle karşılaşmış olabilir.
Bir diğerimiz din adına katı yaptırımlara muhatap olurken farklı kişiler dini, emir ve yasaklardan azade sadece kalbî bir hissediş olarak algılamış olabilir.
Kültür bakımından birbiri ile farklı kodlara sahip olarak büyümüş olabiliriz.
Dünya görüşlerimiz taban tabana zıtlıklar barındırabilir.
Kısacası her birimizin beslenip şekillendiği bu ortamlar ön anlamalarımızı oluşturur ve bizi bağlarlar.
…
MESELE şu ki, ön yargılara çevirdiğimiz bu ön anlamaların cenderesinden kurtulmalıyız.
Yoksa önümüze çıkan yeni konuları çözümlerken isabet edemeyip çuvallayabiliriz.
Acılarımızı dindirmek yerine ruhumuzu kıskaca alan yeni acılar üretiriz.
İçinde kıvrandığımız, birbirimizi anlayamadığımız hatta yer yer suçladığımız dini, kültürel ve sosyal problemlerimizin arttırarak çoğalmasına sebep oluruz.
…
ÖN ANLAMALARIMIZI mutlak hakikat olarak gördüğümüz sürece okuduğumuz aynı âyet olsa bile bu mevcut gerçeğe dayanmayan birikimimiz sebebiyle farklı anlayacağız.
Müzakere ettiğimiz bir hadis üzerinde aynı kavil üzerinde birleşemeyeceğiz.
Manevi hastalıklarımız ve içine düştüğümüz dünyevilik musibetinden kurtulma hususunda ortak ve şifa getiren bir karara ulaşamayacağız.
Sağlıklı bir iletişim ve buna bağlı olarak aramızda barış sağlayan sahih bir ilişki tesis edemeyeceğiz.
Meydana gelen bu ayrılıklarımız, ön anlamalarımızı tashih edemediğimizden dolayı derinleşerek devam edecek. Kavgalarımız hep olduğu gibi artarak sürecek.
Her birimiz bu ön anlamalarımız sebebiyle kendince eksik hükümler çıkaracak ama bunu asla eksik görmeyecek.
Önümüze çıkan dinî, ilmî, irfanî, felsefî ve edebî hiçbir yeni metni doğru anlayamayacağız.
Çünkü buna gerek görmediğimizden gayret etmeyeceğiz.
Ön anlamalarımız bizi dar bir alanda tutmaya devam edecek, ilkelliğimiz artacak, radikalliklerimiz büyüyecek ve acımasız yargılamalarımız, ithamlarımız, ötekileştirmelerimiz son bulmayacak.
…
YAPILMASI gereken şey ise ön anlamalarımızı tam ve adil bir analize tabi tutabilmektir.
Onları cesurca sorgulamaktan korkmamaktır.
Ön anlamalarımızda yer alan yanlışları Kur’an-ı Kerim ve Fahr-i Kâinat Efendimizin bize ulaşan sahih sünnetine dayanan doğru verilerle tashih etme yürekliliği göstermekten kaçınmamaktır.
Kendimizi yanlış ön anlamalarımızın yakıcı cehenneminden kurtarıp yeniliğe ve doğru bilgilere açık tutmaktan imtina etmemektir.
Yoksa imanımıza yazık edeceğiz ve bu yanıltıcı ön anlamalara mahkûm olarak kısır ve kısıtlayıcı bilgilerle muvahhit olamadan ölüp gideceğiz.
Ya Selâm!
10.01.2023