Özgürce Sevmenin Engelleri ve İlişkide Gürültü

UĞUR CANBOLAT

İlişki konusunda sıkca yaşanan problemler neredeyse hepimizin mâlumu. Bu konuda derdi olmayan çift bulmak âdeta imkânsız. Peki, mizacını bilmeyen, kendini tanımayan, istek ve ihtiyaçları hususunda tam bir fikri olmayan kişilerin sağlıklı bir ilişki kurup yürütebilmesi mümkün mü?

Üstelik üzerinde taşıdığı öncesine ait travmaları çözümlemeden…

Bu ve benzer pek çok sorunun cevabını Enneagram Uzmanı İsmail Acarkan ile bir söyleşiye sığdırmaya çalıştık. Takdir sizin.

Kısaca Enneagramın ne olduğu ile başlayabilir miyiz?

– ‘ENNEA’   dokuz anlamına gelirken ‘GRAMM’  ise “nokta, şekil”  anlamına gelir. Dolayısıyla Enneagram kelimesi 9 nokta veya 9 noktalı figür anlamına gelmektedir.  ENNEAGRAM; İnsanı biyo-psiko-spiritüel bir bütünlük olarak değerlendiren, doğuştan gelen MİZAÇ kavramını temel alarak KİŞİLİK oluşum sürecini ve farklılıklarını tanımlayan gerçekçi ve dinamik bir sistemdir.

Enneagram için kişilik çözümleme sistemi diyebilir miyiz o halde?

-Enneagram doğuştan gelen mizaç özellikleri üzerinde şekillenen kişilik örüntülerini tanımlayan ve çözümleyen bir sistemdir. Mizaç; kişinin doğuştan getirdiği, kendine özgü DOĞAL ARAYIŞI, DOĞAL OLUMLU ÖZELLİKLERİ, POTANSİYEL RİSKLERİ olan ve kişiliğin TEMEL ZEMİNİNİ oluşturan çekirdektir. Kişilik mizaç çekirdeğinin çevresel şartlarla etkileşimi sürecinde yaptığımız tercihlerle şekillenir. Enneagram çalışmaları ile tanınan Susan Rhodes’a göre KİŞİLİK; DOĞUŞTAN GELEN MİZACIMIZIN, çevremizin etkileri ve seçimlerin bir sonucu olarak gelişen yönüdür. Enneagram modelinde 9 farklı mizaç tipi tanımlanmıştır. Her bir mizaç tipinin kendine göre bir arayışı, algı tarzı, beklentileri, algı önceliği, motivasyonları, kısıtlılıkları, korkuları vardır. Hiçbir mizaç yapısının bir diğerine genel bir üstünlüğü yoktur. Bir diğer ifadeyle daha iyi veya daha kötü bir mizaç yoktur. Mizaç tipleri doğal ve olumlu yapılardır. Sağlıksız durumlar kişilik düzeyinde ortaya çıkabilir.

Bu sistemle kişi kendini tanıyabiliyor, çözümleyebiliyor ve farkındalık kazanabiliyor mu?

-Bu modelde kişi doğuştan gelen mizaç özelliklerini, temel arayışını, temel düşünme-hissetme ve eylem eğilimlerini keşfeder. Bunun yanı sıra potansiyel risklerini, olumsuz şartlarla baş edemeyeceğini hissettiğinde hangi tutumları sergileyebileceğini analiz eder. Bu keşif ve analizler sonucunda neleri dengelemesi, hangi tutumlarını değiştirmesi, bunun için hangi kabulleriyle yüzleşmesi gerektiğini anlamış olur. Bu açıdan kişi mizaç haritasını çıkarmış ve hangi alanlarda çalışması gerektiğini fark etmiş olur.

Enneagram açısından ilişki ne anlama geliyor?

-İLİŞKİ; benzer zannedilen iki “insan” arasında değil, birçok yönden farklılaşan iki psikolojik zemin arasında gerçekleşir. İlişki bir iletişim biçimidir aynı zamanda. İletişim ise duygu, düşünce ve bilgilerin her türlü yolla bir başkasına aktarımıdır.Bir kişiden diğer kişi veya kişilere bilgi, duygu, anlamın değişik yollarla aktarımı sonunda bir ilişki doğar. Yanlış düşünce ve ölçüsüz duygular, beklentiler, korkular, aşırı duyarlılık ve önyargılar İLİŞKİ VE İLETİŞİMİ BOZAR. Bir diğer ifadeyle “Etrafımızdaki kişileri oldukları gibi değil, kendi benliğimizin aynasına yansıdığı gibi görürüz.”

İlişkide etkileşimin yeri ve önemi nedir?

-Her ilişki aslında bir bağ ve etkileşim içerir. Bağlanma tarzımız, bağ kurma ve sürdürme biçimimiz, kendimizi nasıl ifade ettiğimiz, duygu ve düşüncelerimizi aktarma tarzımız ilişki sürecini şekillendiren önemli alanlardır. Doğru iletişim ve etkileşim için kendimize şu soruları sormalıyız.

Muhatabımın söz ve tutumunu gerçekten olduğu gibi mi algıladım? Söz ve tutumu doğru mu anlamlandırdım? Muhatabım, onun tutumundan dolayı yaşadığım rahatsızlığın farkında mı? Onun maksadı benim üzülmem ve rahatsız olmam mı? Muhatabımın söz ve tutumunu değerlendiren, içimdeki düşünce ve duygu zemini nesnel ve tarafsız mı? Bu soruların gerçekçi ve nesnel cevaplarını bulduğumuz oranda doğru etkileşim ve ilişki oluşacaktır.

Mizaçlar ilişkiyi nasıl etkiliyor?

-Her bir mizacın farklı arayış ve beklentileri vardır. Aynı zamanda farklı kısıtlılık ve riskler barındırırız. Mizaç tipimize göre farklı düzeylerde duygusallık, sabır ve tahammül, akılcı yaklaşım, hareketlilik ve heyecan arayışı, titizlik ve düzen ihtiyacı, değişim ve yenilik arayışına sahibiz. Kısacası mizaç tipimize göre İHTİYAÇ, BEKLENTİ VE KORKULARIMIZ konusunda farklılıklar taşıyoruz.Sosyallik, değişim, yeniliğe açıklık, kendimizi ifade etme, yeni durumlara uyum, duygu ve düşüncelerimizi paylaşma eğilimi açısından farklılıklar barındırırız. Muhatabımızı kendimize benzetmeye çalıştığımızda veya bizim gibi olmasını istediğimizde onun farklılığını göremediğimiz anlamına gelir.

Kötü giden bir ilişkiyi kişinin kendi mizacını bilmesiyle iyiye dönebilir mi?

-Aslında mizacımızı bilmek psikolojik düzeyde kullandığımız enstrümanı tanımak ve doğru yönetmek için bunun üzerinde çalışma iradesi taşımak demektir. Bu farkındalık ve çalışma ilerledikçe ilişkilerimiz de daha dengeli ve sağlıklı olur.

Psikolojik zeminler ilişkiler açısından ne ifade ediyor?

-Her birimizin gerek doğuştan getirdiğimiz psikolojik mekanizma gerekse yaşadığımız olayların oluşturduğu düşünsel ve duygusal kalıp ve alışkanlıklar psikolojik zeminimizi oluşturur. Dolayısıyla hem doğuştan gelen eğilimlerimiz hem de yaşadığımız olayların meydana getirdiği psikolojik alışkanlıklar ilişkilerimizin temel belirleyicisi olarak işler. Eckhart Tolle şöyle der; İlişkiler acı ve mutsuzluk yaratmazlar. Sizin psikolojik zemininizde zaten mevcut olan acı ve mutsuzluğun kökenlerini su yüzüne çıkarırlar. Bu nedenle sağlıklı ilişkiler sağlıklı psikolojik zeminlere sahip kişiler tarafından yaşanabilir. 

İlişkide yaşanılanların izleri herkeste travmatik bir etki yapıyor mu?

-Her yaşantısal süreç kişide bir düşünce, duygu ve davranış örüntüsü oluşturur. Bunlar ya sağlıklı ve ölçülü olur ya da sağlıksız ve aşırı tepki ve kalıplara neden olur. Dünyaya geldiğimiz andan itibaren yaşadığımız her olay ve etkileşim bizde bir etki ve sonuç oluşturur. DÜNYA NASIL BİR YER, NEREYE GELDİM? Reddedildim mi, Engellendim mi? Terk edildim mi?  Aşağılandım mı? Haksızlık ve ihanete uğradım mı? Kabul edildim mi, Fark edildim mi? Kendimi korumak/varlığımı sürdürmek için ne yapmalıyım? İnsanlardan ne bekleyebilirim, onlar benden neler bekler? Bu ve bunlar gibi soruların cevabını mizaç tipimiz ve yaşadıklarımız ekseninde tanımlarız. Bu süreçte ihtiyaçlarımızın karşılanmaması, gerekli geri bildirimleri alamayışımız bizde bazı yoksunluk ve travmaların oluşmasına yol açabilir. Özellikle çocukluk ve ergenlik çağımızda sevilmediğimizi ve onaylanmadığımızı hissetmemiz, ihtiyaçlarımıza duyarlı olunmadığını düşünmemiz kendimizle ve insanlarla ilişkilerimizi etkileyebilir.

Bu izleri silmek mümkün mü, mümkünse eğer nasıl bir süreci gerektiriyor?

-Bir olayı yaşamakla o olayı kimliğimiz haline getirme tuzağına düştüğümüzü fark etmekle işe başlayabiliriz. İnsan çoğunlukla yaşadığı olayın nesnesi haline gelir. Yani kişi “ben çocukluğumda sevilmeme ve onaylanmama deneyimi yaşadım demesi gerekirken ben çocukluğumda hiç onaylanmadığım için kendimi yetersiz hissediyorum” deme tuzağına düşer. Bu ayrımı fark edip dönüştürdüğümüz oranda geçmişten gelen kalıpları kırma ve özgürleşme imkânı bulabiliriz.

İlişkilerde geçmişin tekrarlanması gibi çok kritik bir durum var. Bunu aşmak mümkün mü?

-Çocukluk ve ergenlikte oluşan yanlış düşünce ve duygu kalıplarını gözden geçirmediğimiz sürece geleceğimiz geçmişin tekrarına dönüşür. Geçmişte yaşadıklarımız üzerinden oluşturduğumuz düşünce ve duygular bugünümüzü ve geleceğimizi şekillendirmeye devam eder. Bu durumda geçmiş tekrar eder. Bu kısır döngüyü değiştirmek için düşünce ve duygu kalıplarını, yanlış davranış alışkanlıklarını görmek ve bunları sorgulayıp bırakmak durumundayız. Bu hem mümkün hem de gereklidir.

Dışarıdan kişinin kendine bakabilmesi ilişkiyi iyileştirir mi?

-Hem kendimizi hem de muhatabımızı arzu ve korkularımızdan bağımsız olarak görmek çok önemli bir farkındalık oluşturur. İlişkiye kendimizin ve muhatabımızın öznel/sübjektif gözüyle bakmanın yanı sıra bunlardan bağımsız şekilde üçüncü bir gözle bakabilmek ilişkiye özgürlük getirecektir. İKİ ÖZNEYE DE üçüncü gözle bakabilmek ilişkiye özgürlük ve farkındalık getirecektir. İlişkiye dışarıdan bakabilmek;

Yargılamayan, ötekileştirmeyen, anlamaya çalışan, ihtiyaç ve korkularından bağımsız bakabilen

çözüm bulmaya çalışan bir yaklaşım geliştirmek demektir. Ben neden böyle hissediyorum, daha farklı düşünüp hissedebilme imkânım yok mu? O neden böyle davranıyor, onun böyle davranması ne anlama geliyor? Onun bu davranışının altında yatan temel neden nedir? ……gibi sorulara cevap bulmak gerçekçi ve sağlıklı bir ilişki kurmayı daha kolaylaştırır.  Farklı istekler çatışıp istekler kızıştığında, karşımızdakinin sorununun ne olduğunu düşünürüz; her iki taraf da aynı nedenden birbirine karşı çıkmaktadır. Ancak burada görünmeyen hikâye; her iki tarafın da geçici olarak kör olduğudur; tahriklere kapılmış olan beynimiz sadece bu acı için kimi suçlayacağını görür ki bu da hikâyenin sadece “bizim” tarafımızı görmekle ilişkilidir.

Sağlıklı iletişim ve farkındalık nasıl bir gayretin sonucu olarak ortaya çıkar?

-Sağlıklı iletişim için önce kişinin kendi kendisiyle ilgili bir farkındalığa ihtiyacı vardır. Kendi duygu ve düşüncelerine karşı farkındalığı olmayan ve otomatik tetiklenmelerle hareket eden bir insanın sağlıklı bir ilişki kurabilmesi çok zor olacaktır. Bunun için öncelikle kişinin kendine ve ilişkiden beklentilerine dair bir farkındalığa ihtiyacı vardır. Bunun için şu soruların cevabını vermeye çalışmalıyız.

Muhatabımdan ne bekliyorum; ihtiyaçlarım ve beklentilerim nedir? Muhatabımın ne yapmamasını istiyorum? Neleri rahatsız edici, kabul edilemez buluyorum, bunları niçin rahatsız edici buluyorum? Bu ilişkiye katabileceğim imkân, yeterlilik ve yetkinliklerim nelerdir? Muhatabımda ve kendimde ne gibi kısıtlılıklar söz konusu? Neleri yapmakta zorlanıyoruz? Hangi risklerimiz ilişkide zorluk ve çatışma oluşturuyor? Bu soruları objektif şekilde cevapladığımız ve aramızdaki sorun alanlarını çözme yönünde samimi çaba gösterdiğimiz oranda sağlıklı iletişim ve farkındalığı gerçekleştirebiliriz.

İlişkide gürültü çiftleri birbirine sağırlaştırıyor. Gürültü kaynaklarından kurtulmak nasıl sağlanır?

-Her türlü önyargı, abartılı beklenti, niyet okuma, yanlış yorumlama, zorlayıcılık, kontrol etme arzusu, kıskançlık, ilişkilerde birbirimizi anlamayı engelleyen bir gürültüye dönüşür. Bunlardan kurtulamadığımız sürece birbirimizi doğru anlayamayız. Sevgi saygı ve değer görmediğimizi hissetmek; hele hele bunun kasıtlı ve bilerek yapıldığını düşünmek ilişkiyi zehirler. Yaşamda kendini değersiz ya da önemsiz hissetmek:değerinizin gerçek ölçüsünün başkaları tarafından tayin edilerek kararlaştırıldığı hakkındaki sahte algıdan doğar. Bütün bu düşünce, duygu ve davranış alışkanlıklarını görmek, gözden geçirmek ve bunlardan özgürleşmek bunlarla özdeşleşmemekle mümkündür. Yani “ben bu düşünce ve duygu kalıplarının farkındayım ama ben bunlar değilim. Bunları gözlemleyenim. Ve bunları tercih etme ve etmeme özgürlüğüne sahibim” diyebildiğimiz ölçüde bunlardan kurtulmak mümkündür. Bir başka örnekle; “Şu anda o kadar öfkeliyim ki ona zarar vermek istiyorum” demek yerine “şimdi öfkeye kapıldığımı görüyor ve bunu gözlemliyorum, bu duygumun beni yönlendirmesinin yanlış olduğunu düşünüyor ve bu duyguyu onaylamıyorum.” Diyebildiğimiz zaman daha sağlıklı ilişkiler yaşama imkânı bulabiliriz.

Sağlıksız dinleme ve cevap yetiştirme telaşının ilişkideki olumsuz sonuçları nelerdir?

-Bilinçli ve farkındalıklı şekilde muhatabımızı dinleyemediğimizde sağlıksız dinleme hatasına düşeriz. Bunlar; Görünüşte dinleme: Dinliyor görünürken aklın başka yerde olması.

Seçerek dinleme: Söylenenlerin içinden ilgi alanına giren kısmı dinleme.

Savunucu dinleme: Her söyleneni kendine yönelik saldırı gibi görüp savunmaya geçme.

Tuzak kurucu dinleme: Dinlediklerinin içinden eksik arama.

Yüzeysel dinleme: Söylenen kelimeler içindeki anlama ulaşamama. Sağlıklı ve yapıcı iletişim için şu soruların cevabını vermeliyiz;

Ne söylemek istiyorum? Ne zaman söylersem, karşımdaki kişi buna daha açık olur? Nerede hangi ortamda iletişimi başlatmam yerinde olur? Muhatabımızdan sağlıksız veya aşırı tepkisel bir geri bildirim aldığımızda şu ihtimalleri göz önünde bulundurmalıyız. Muhatabım neden böyle tepkiler veriyor? Kaygılı ve gergin olduğundan mı? Çocukluğunda yaşadığı bazı olumsuzluklardan mı? Mükemmeliyetçiliğinden mi? Keyif ve rahatlık arayışından mı? Olumsuzluklara tahammülsüzlüğünden mi? Titizlik ve zihinsel netlik arzusundan mı? Olumsuz duygularını kontrol etmekte zorlandığından mı? Güç ve kontrolü elinde tutma ihtiyacından mı?  Zorluklarla baş etmekte zorlandığından mı?  Kontrol edilme kaygısı duyduğundan mı?  Sevilmediğini ve değer verilmediğini düşündüğünden mi?….

Bu cevabı bulmak kişiyi muhatabına karşı daha farkındalıklı, anlayışlı ve şefkatli kılacaktır.Aynı zamanda meseleyi kişisel kasıt ve kötü niyet atmosferinin dışında değerlendirme imkânı verecektir.

İlişkide beklenen sağlıklı geri bildirim genellikle sağlanamıyor. Bunun sebepleri nelerdir?

-Çünkü diğerlerine karşı olumsuz tepkilerimizin gizli kaynağı:onların bize ne yaptıkları ya da ne yapmadıkları değildir, aksine öfke duygumuzun ya da hayal kırıklığımızın kaynağı çoğunlukla tüm ilişkilerimizde karşımıza çıkan görünmez acı, korku veya beklentilerimizdir. Geçmişten gelen acı, korku ve abartılı beklentileri görmek daha sağlıklı geri bildirim imkânı sağlayacaktır. Aynı zamanda muhatabımızın imkân, süreç ve kısıtlılıklarını fark etmek ve kabullenmek ilişkide beklentilerin daha gerçekçi düzeyde tanımlanmasını sağlayacaktır. Ayrıca yanıt verirken neyi amaçladığımızı fark etmek faydalı olacaktır. Egomu rahatlatmayı mı? Altta kalmamayı mı? Korku veya rahatsızlığımı gidermeyi mi? Yoksa sürece olumlu yönde katkıda bulunmayı mı?

İlişkide konuşma yerine saldırının öncelendiğini görüyoruz. Konuşma becerisi nasıl kazanılır?

-Öncelikle muhatabımızdan gelen bir geri bildirimin psikolojimizde nereye dokunduğunu, hangi duyguyu tetiklediğini, o anda kendimizi nasıl hissettiğimizi fark etmekle ilk adımı atmalıyız. Kişi korku ve beklentilerini görmedikçe ve bunları sağlıklı hale getirmedikçe sağlıklı konuşamaz. Bu durumda bizim yerimize korkularımız, kendini güvende hissetmeyen alt benliklerimiz, sahte arzu ve ihtiyaçlarımız konuşacaktır.

İlişkileri renk olarak tanımlayacak olsak iyi ilişkinin rengi nedir?

-Her bir mizaç yapısına göre ilişkinin farklı bir rengi ve atmosferi olacaktır. Bazı ilişkilerde neşe ve hareketlilik öne çıkarken bazı ilişkilerde sadelik ve sakinlik daha çok öne çıkacaktır. Bazı ilişkilerde duygusal coşku ve romantizm hâkimken bazı ilişkilerde rasyonellik ve mantık daha baskın olacaktır.

Son olarak ilişki ve ihtiyaçlar diye sorsam ne dersiniz?

-İlişkilerde ihtiyaçlar ve buna bağlı olarak şekillenen beklentiler çok önemli bir yer tutar. İlişkilerde fiziksel ve bedensel ihtiyaçlar, duygusal ihtiyaçlar ve düşünsel ihtiyaçlar farklı oranlarda etkilidir.

Aynı zamanda değer görme, onaylanma, beklentilere karşılık bulma, sevilme, özel algılanma gibi birçok sübjektif ihtiyaç ortaya çıkabilir. Ancak özellikle belirtmeliyim ki “Sevgi değer vermek değil bir değeri fark etmek ve ona duyarlı olmaktır.”  Kendimizi değerli hissetmek için başkalarının bize değer vermesini beklediğimizde ve başkalarına olan bu bağımlılığımız arttığında ya da kendimizi onların gözlerinde değerli ve özel görme ihtiyacımız çoğaldığında, ilişki sürecinde sıkıntı yaşama ihtimalimiz büyük olacaktır.

İHTİYAÇ, ARZU VE KORKULARINIZ OLDUĞU SÜRECE ÖZGÜRCE SEVEMEZSİNİZ.

Hayatta en gerçek sevgi; karşındakinin değerine duyduğun farkındalığın, ona duyduğun ihtiyacın ötesine geçtiği sevgidir. Romantik aşk ilişkisinin böylesine peşinden koşulan bir deneyim olmasının sebebi, böyle bir deneyimin, insanın, aydınlanmamış ve tatmin olmamış haldeki durumunun bir parçası olan, derin korku, eksiklik, ihtiyaç duyma ve tamamlanmamışlık halinden kurtulmasını vaad eder görünmesidir. Son olarak şu sözü okuyucularımızın tefekkürüne emanet ediyorum;

Arzu etmeden sev. Tutku duymadan bağlan. Acı çekmeden ayrıl.

KUTU İÇİNDE

İSMAİL ACARKAN KİMDİR?

1967 Mardin doğumlu. 1972’den beri İstanbul’da yaşamaktadır. İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesini bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi Felsefe bölümüne, Mimar Sinan Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne, İstanbul Üniversitesi Sosyoloji bölümüne girdi ve bir süre okudu.
İnsanın biyolojik, antropolojik, psikolojik ve spiritüel boyutlarına yönelik okuma ve araştırmalar YAPTI.

Evren, varoluş ve hayat konusunda gerek doğu ve batı, gerek kadim ve modern birçok kaynağa ulaşmaya çalışarak sorularına cevap bulmaya çalıştı.
Temel ilgi alanları psikoloji başta olmak üzere mizaç ve kişilik farklılıkları, beyin ve işlevleri, sosyoloji, manevi bilgelikler, mitoloji, sembolizm ve kişisel farkındalık olup 25 yılı aşkın bir süredir Enneagram Kişilik Modeli üzerine çalışmaktadır. Ülkemizde Dokuz Mizaç/Kişilik Modeli olarak ta bilinen Enneagram modeli üzerine yayınlanmış 5 kitabı bulunmaktadır. İnsana bütüncül bakış açısıyla yaklaşarak insanı sadece beden ve psikoloji ile sınırlı bir varlık olarak değil biyo-psiko-spiritüel bir varlık olarak tanımlamış ve Enneagram modelini bu çerçevede yorumlamıştır.
Farklı mizaç ve kişilik yapıları konusunda uzmanlaşmış olup bu bilgilerin ebeveyn-çocuk ilişkileri, ikili ilişkiler, eğitim, ve iş hayatı başta olmak üzere farklı alanlara uygulanması konusunda çalışmaktadır. Bu alanlarda kitap, makale çalışmalarının yanı sıra Enneagram/Dokuz mizaç modeli temelinde eğitimler vermektedir. Çocuk, ebeveyn, aile ve iş insanları ile bireysel ve grup etkinlikleri yapmaktadır.

30.11.2022

https://www.istiklal.com.tr/haber/ozgurce-sevmenin-engelleri-ve-iliskide-gurultu/725039

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir