RAMAZAN GÜNLÜĞÜ 24 GÜN

UĞUR CANBOLAT

BİR ÂYET BİR HADİS

Allah’tan başka tanrı olmadığını bil ve kendi günahın, inanan erkeklerin ve inanan kadınların günahı için mağfiret dile. Allah, dönüp dolaşacağınız yeri ve varıp duracağınız yeri bilir.     

Muhammed Sûresi Âyet 19

Her biriniz Rabbinden bütün ihtiyaçlarını istesin, hatta ayakkabısının kopan kayışını bile istesin.

Peygamberimiz (SAV)

Ham Nasıl Sorar, Has Nasıl Sorar?

SEÇİMLERİN EN ZORU BUDUR. Ham ve hası birinden ayrıştırmak incelik ister.

Gönül inceliği…

İyi bir analiz… Sadece gözle görmek yetmez, yürekle de görmek gerekir.

Ustam bu durum için feraset diyor. Eskiler böyle derlermiş…

Bizler genellikle baş gözümüzle baktığımız için görmemiz gerekenleri göremiyoruz.

Ormana değil ağaca odaklanıyoruz.

Hem aile, hem iş hem de sosyal hayatımızda ham ve hası birbirinden ayırt etmek önemli.

Ham ile hasın yerleri karıştığı zaman onulmaz dertler yola çıkmışlar demektir.

Ateşlere yandığının resmidir bu.

Algıda seçicilik olarak psikologların tariflediği husus bu durumu ne kadar karşılıyor bilmiyorum.

Ama ben onu da önemsiyorum.

Ham nedir? Hangi davranışlar hamlık işaretidirler?

Hamlık doğuştan getirilen bir şey midir, genetiğimizde var mıdır yoksa öğrendiğimiz, taklit yoluyla edindiğimiz, ya da pekiştirdiğimiz bir durum mudur?

Has nedir? Kime has denir?

Hasın davranışları ham ile kıyaslandığında nasıl farklar ortaya çıkmaktadır?

Hemen has olunur mu?

Hangi rehberler nasıl bir eğitimle bizleri has olma yoluna sokar ve yürütürler?

Biz gerçekten has olmak istiyor muyuz?

Ham kalmaya eylemlerimizle çalışırken sadece dilimizle mi has olma lakırdıları yapıyoruz?

Ne zaman yekindik en son hamlıktan haslığa yola çıkmak için?

Hangi hamlık hallerimizi geride bıraktık ve şu an hangileriyle mücadele etmekteyiz?

Ah ben bile yoruldum anlatırken…

Derken ustam imdadıma yetişti yine… Sormak iyidir dedi. Doğru soru insanı menzile ulaştırır.

Doğru soru sormak hasların işidir hamların değil.

Ham beyniyle, yani nefsiyle soru sorar. Maksat gerçeği bulmak değildir. Soru sorma sporu yapmaktır, avunmaktır. Doğru soru can acıtır, cevapların yaptırımları vardır. Doğru soru konfor bozar. O nedenle hamların doğru sordukları sorduğu görülmemiştir. Onların işi bulandırmaktır.

Haslar acısını çektiği sorular sorar. İhtiyacı olduğu soruyu sorar. Acısını çektiği, rüyasını gördüğü, sızısını içinde taşıdığı soruyu sorar. Kendisi için sorar. Başkaları için sormaz. Başkası öğrensin diye sormaz. Ne çok şey biliyor görülsün, fark edilsin diye sormaz. İlmini, bilgisini, cesaretini, atılganlığını göstermek için sormaz.

Ham herkesin içinde sorar, has tenhada…

Ham uzata, uzata sorar. Hatta cevaplayanın cevabı bitmeden bir daha sorar. Yetinmez örnekler verir. Başkalarına sorup aldığı cevapları nakleder, bunlara yorum ister gibi bir daha sorar.

Ham imtihan etmek maksadıyla sorar, has yaşamak için sorar.

Ham uzun cevaplar ister. Has aldığıyla yetinir.

Hamın yolculuğu dışarıya, hasın yolculuğu içeriyedir. İstikametleri farklıdır.

Usta dediğin böyle olmalı. Muhteşem bir şekilde anlattı.  Sustum.

Ham olsam da hamlık yapmak istemedim.

İçimden sadece şunu geçirdim. Kim ham, kim has sorusundan bile anlaşılıyormuş. Daha dikkatli olmalısın.

___

KUR’AN’DAN KAVRAMLAR

KUR’AN’DA HANGİ SUÇLARDAN İSİTİĞFAR EDİLMİŞTİR

1- Nefse Zulüm

2- Fahşâ

3- Sihir

4- Zenb (Günah)

ALLAH’IN MAĞFİRETİ

1- Allah’tan Başka Günahları Bağışlayacak Yoktur

2- Allah Dilediği Kişilerin Günahını Bağışlar

3- Allah’ın Bağışlamayacağı Kimseler (a) Müşrikler b) Münâfıklar c) Kafirler d) Fâsıklar)

4- Kul Affetmedikçe Allah’ın Affetmeyeceği Suçlar ( a) Haksız Yere İnsan Öldürmek b) Kul Hakkı Yemek)

5- Allah’ın Mağfiret Vadettiği Kimseler (a) Muttakiler b) İman Edip Salih Ameller İşleyenler c) Allah Yolunda Öldürülenler Veya Ölenler d) Gerçek Müminler e) Görmediği Halde Allah’tan Korkanlar

f) Temiz Kimseler g) Sıkıntılara Sabredenler)

6- Allah Günahları Hemen Cezalandırmaz

7- Allah Bilmeyerek Yaptığımız Hataları Bağışlar

8- Allah Günahların Tamamını Bağışlar

9- Allah Günahları İyiliğe Tebdil Eder

İNSANLARIN MAĞFİRETİ

1- Bağışlamak Mü’minlerin Bir Özelliğidir

2- Mü’minler Kimleri ve Hangi Davranışları Affetmelidir

KUR’AN’DA BAĞIŞLANABİLMEMİZ İÇİN NELER YAPMAMIZ İSTENMİŞTİR

1- Allah’tan Sakınmak

2- Peygambere Tâbî Olmak

__

RAMAZAN PEDAGOJİSİ DOÇ. DR. AYHAN ÖZ

 İNZİVA BİZE NE SÖYLER?

ÇEVRE, insanın hayata bakışını, olayları değerlendirme biçimini etkiler. Çevreden gelen uyarıcılar, bizi bize bırakmaz. Dolayısıyla insanın, çevre tarafından manipüle edildiğini söyleyebiliriz. Hangimiz ailemizin rutinlerinden, kültürümüzün bize öğrettiklerinden, okulda öğrendiklerimizden etkilenmeden olay ve durumları değerlendirebiliriz. Bu tecrübelerin bizi beslediği, gelişimimizi hızlandırdığı muhakkak; ama kimi zaman da muhtemel seçenekleri yok saymamıza, gözümüzün önündekini görmemize engel olduğu da bir vakıa. O sebeple bazen kendimizi çevreden gelen tüm bu uyarıcılara iradi olarak kapatmamız gerekir. Bu, bize sunulanlar içinden doğruyu ve yanlışı ayırt edebilmemiz adına önemli bir deneyimdir ve bu, insanlığın ortak tecrübesine karşılık gelir. Örneğin Descartes’in bir sobanın içine girerek kendini çevreden yalıttığı ve “Düşünüyorum, o halde varım” cümlesini de orada kurduğu söylenir. Yine Uzakdoğu dinlerinde münvezî deneyimler olduğunu görürüz. İslam geleneğinde bu deneyimin zirvesi Hz. Peygamber’in Hira Dağı’ndaki yıllara sari uzlet halidir. Uzlet halinin, manevi terbiye ve tezkiye için çok önemli olduğu buradan çıkartılabilir. Ramazan’ın son on gününde Müslümanlara tavsiye edilen inziva pratiği de bu gözle değerlendirilirse bu tecrübenin manevi anlamda yenden doğuşumuza vesile olacağını söyleyebiliriz.

___

ESMAİ HÜSNA HATİCE FAHRUNNİSA

EL ALÎM

BİR şeyin mahiyetini anlamak, yakinen bilmek anlamına gelen ilm kökünden türemiş sıfattır. “A’lem”, “Alim”, “Alîm” ve “Allâm” ilm kökünden türemiş ilahi isimleri oluştururlar. El Alîm, küçük büyük, gizli aşikâr, uzak yakın her şeyi öz yapısı ve mahiyetiyle eşsiz ve benzersiz bilen anlamına gelir. O’nun bilgisi mutlak ve sınırsızdır. İnsanın bilmesi için gereken hiçbir vasıtaya muhtaç değildir.

Kuran’da “ilm” kavramı toplam 779 ayette geçerken bunların 354’ü isim, 425’i fiil şeklindedir. El Alîm ismi 153 yerde Allah’a isnatla geçer. 61 yerde yalın halde kullanılır.

36 yerde el Hakîm ismi ile birlikte zikredilir. Hakîm hikmet sahibi, en isabetli hükmü veren ve o hükmü uygulayan manasına gelir. “Alîmün Hakîm” terkibi bu anlamda Allah’ın sonsuz ilmi ile hüküm verdiğini göstermektedir. Ayetlerde Hakîm isminin önce geldiği durumlarda vardır.

Alîm ismi 31 yerde Semî ismi ile beraber gelir. Bu terkip ilahi işitme ile gelen ilahi bilgi anlamına gelse de ayetlerin bize bakan yönünde ilahi bilgiye sebebiyet verecek olaylardan bahsedilir. Bu terkip bazı ayetlerde teselli için kullanılmıştır.

“Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah’a dayan, tevekkül et, çünkü O, işitendir, bilendir.” (Enfal 61)

Bazen de İlahi bilgi ve işitmeye dayanarak ilahi bir vaat verilir.

“Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar; ama dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşerler. Onlara karşı Allah sana yeter. O, işitendir, bilendir.” (Bakara 137)

El Alîm ismi bunun dışında 6 yerde Aziz ismi ile birlikte 4 yerde “Habîr’, 4 yerde Kâdir, 3 yerde Halîm birer yerde de “Şâkir”, “Hafîz” ve “Hallak” isimleriyle birlikte Allah’ı nitelemektedir.

Alîm ismi Kur’an’da geçtiği 13 yerin bir kısmında Alimü’l-gayb, bir kısmında da Alimü’l-gaybi ve’ş-şehade şeklinde terkip edilmiştir.

Allamü’l-guyub ise dört ayetle Allah’ı nitelemektedir. Allah olanı olmadan önce, olmayacak olanı da şayet mümkün olsaydı nasıl gerçekleşeceğini ve sonuçlarını en iyi bilendir. Yaşamdaki tüm alternatiflerin nasıl olacağını, neye sebep neye sonuç olacağını sonsuz ve sınırsız ilmi ile bilir. Allah için yerde ve gökte hiçbir gizlilik yoktur. En iyi bilen manasına gelen A’lem ismi ise Kur’an’da geçtiği 49 yerin tümünde Allah’ı niteler.

En’am suresi 59 ayette Rabbimiz şöyle buyurur. “Gaybın (görünmez bilginin) anahtarları, O’nun yanındadır, onları O’ndan başkası bilmez. (O) karada ve denizde olan her şeyi bilir. Düşen bir yaprak, ki mutlaka onu bilir, yerin karanlıkları içinde gömülen dane, yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir Kitapta olmasın.”

Yarattığını tüm inceliği ile bilen el Alîm kendisinin ilminden bir parça da olsa ihsan ederek kulunu imtihan eder. Öğrendiği bilgi insanın yakîn imana mı sebep oluyor yoksa bu bilgi ile kullar, nefislere ve nefislerine mi zulmediyor? Kul hangi olayda nasıl davranıyor, öğrendiklerini yaşamına geçirebiliyor mu? İnsan ne kadar kendi nefsinin farkında ve ne kadar şahit olabiliyor?

“Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh” demek dil ile kolay. Allah bu şehadetin bilgisini insana elbette soracak.

Her hareketimizi, kalbimizden geçen her duygudan, zihnimizden geçen her düşünceden sonsuz ilmi ile haberdar olan, bizi bizden daha iyi bilen Allah’ım. Bizleri bağışla, merhamet et. 

Allah’ım senin gönderdiklerini ve emrini hakkıyla bilemedik, hakkıyla şahit olamadık ama bizlere gönderdiğin kitabından ve peygamberinden öğrenmeye çalıştık. Alîm ve Habîr olan sensin. Öğrendiklerimizi sorgulayıp doğruyu bulmamıza yardım et. Hakikat ile amel etmemizi kolaylaştır. Zihnimizi, kalplerimizi aç ve bizi yakîn bir imana ulaştır. Âmin

___

GÜNÜN NİYAZI

ALLAH’IM günümüzü hayırlı eyle.

Bereketinle ruhumuzu doyur. Maddi manevi rızkımızı bol eyle.

Bizi kendiyle cihat edip sabredenlerden eyle.

Güçlüklere tüm gücüyle direnenlerden böylece İslamiyeti yaşayanlardan eyle.

Zorluklara katlanmak hususunda bize güç ver. Güzel işler yapmakta bizi muvaffak eyle.

Allah’ım.

Hayatı ve ölümü yaratan Sensin.  Hayatımızı da ölümümüzü de hayır üzere eyle.

Sözünde doğru olanlardan eyle bizi.

Allah’ım.

Sana ve Resulüne iman edip bunda şüpheye düşmeyenlerden eyle bizi.

Özü sözü doğru olan müminlerle beraber olmayı nasip eyle.

Öfkenden rızana; cezandan affına sığınırız. Senden yine Sana sığınırız.

Allah’ım!

Hükmettiğin şeylerin şerrinden bizi koru, şüphesiz hükmü Sen veriyorsun.

Sana karşı hüküm verilemez.  Şüphesiz ki Senin dost edindiğin kimseler rezil olmaz.

Sen, eksikliklerden münezzehsin ve şanı yüce olansın. Bize güç ver. Dirayet ver.

Âmin!

__

AHLÂK-I HASENE UĞUR CANBOLAT

BEKLEYEN DEĞİL BEKLENEN OLMAK

AHLÂK-I HASENE erleri beklemeyi zaman kaybı olarak değerlendirirler. Pasiflik kalbi öldürür.

İşte bu sebeple onlar hareket insanıdırlar. Aksiyon erleridirler.

Mıymıntılık onlardan fersah fersah uzaktır. Miskinlik semtlerine bile uğramaz.

Devinim hâlinde olan evrenle bütünleşen bir yapının zaten eylemsiz kalması elbette mümkün olmaz.

Kâinatta hangi varlık yerinde sayar, durur ki…

Sabah akşama erer, gece nöbetini güneşe devreder. Yıldızlar bir görünür, bir kaybolur.

Bulutlar hareket ederler.

Rüzgâr sürekli hareket hâlinde daima yeni insanları serinletir. Nehirler akar. Göller taşar.

Denizler dalgalarla seyrini sürdürür, ayın hareketine göre yükselip, alçalır.

Tüm varlıklar bir “Zâkir” gibi kulluğunu sürdürür.

Yaratılmışların ve varlığın dilini çözen güzel ahlak insanı kendisini bunlarla uyumlandırır. Beklemez.

Sürekli hareket ilkesini benimsediği için muhtaçların yanında olur. Yardımlarına koşar.

Olması gerektiği yerde tam da olması gerektiği zaman olur. Vaktin insanıdır.

Dolayısıyla o bekleyen değil beklenendir. Yolu gözlenendir. Müjdeler taşıyandır.

Heybesinde sürekli hayırlar ve güzellikler bulunur.

“Âmeli Salih” insanı olarak sürekli başkalarına salahat taşır.

Ey hakikat yolunun sahih yolcusu!

Bekleyen değil beklenen olmaya çalış. Yüksek erdem yolunda ciddiyetle ilerleyen kişi her gün yenilenir. Tazelenir. Dünkü ilimle yetinmez, bugün yeni şeyler öğrenir.

Dünkü irfanıyla kalmaz, bugün yeni bir basamak daha yükselmiştir.

Dünkü kendilik bilinci ona kâfi gelmez. Bugün yepyeni çözümlemeler yapmıştır.

Dün yaptığı iyilikleri bugün yeterli görmez. Sürekli ilerler. Durmayı zül sayar.

Derde düştüğünde dermanın peşinden gider. Aktif sabrı öğrendiğinden bir kenarda sinip beklemek yerine lazım gelen neyse tüm umuduyla bunun için mücadele eder. İnşirahı beklemekte değil yeni işlere, amellere yönelmekle elde eder. Kalbini her dem Kur’an-ı Kerim ile canlı tutar.

Gözünü Fahr-i Kâinat Efendimizin izinden bir an bile ayırmayıp ardından ilerler.

Kendini değil başkalarını önceler. Onların dertleriyle hemdert olur.

İşte bu sebeple bekleyen, pinekleyen değildir. Beklenendir.

Sen de eğer ahlâk-ı hasene ile donanmak istiyorsan hedefin bu olmalıdır.

Bekleyen değil beklenen olmalısın.

KATKI VERENLER: Serkant Dervişoğlu, Seval Yılmaz

15.04.2023

https://www.istiklal.com.tr/haber/ramazan-gunlugu-24/752865

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir