RAMAZAN GÜNLÜĞÜ 9 GÜN

UĞUR CANBOLAT

BİR ÂYET BİR HADİS

Size verilen her şey, dünya hayatının geçimi ve süsüdür. Allah’ın yanında olan ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Aklınızı kullanmıyor musunuz?

Kasas Sûresi Âyet 60

Yumuşaklık, bulunduğu şeyi süsler, bulunmadığı şeyi ise çirkinleştirir. Peygamberimiz (sav)

BÜTÜNLÜK DUYGUSU!..

YAPTIĞIM gözlemler beni tüm hareket ve davranışlarımızın aslında bir ‘Bütünlük duygusu’ erişme temel arzusundan kaynaklandığı fikrine götürüyor!

Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda bilmiyorum ama fizik ve ruh dünyamız bu bütünlenme, eksiklikten kurtulma, tamamlanma isteği üzerine şekilleniyor gibi geliyor bana.

Kavgalarımızın altında bu istek yatıyor.

Mızmızlanmalarımızın üstünü biraz kazıyıversek bunu göreceğiz.

Küsmelerimiz, alınganlıklarımız, surat düşürmelerimiz, kaş yıkışlarımız, göz temasından kaçışımız… Hepsinin altında azcık kurcaladığımızda aradığını bulamamışlık ve Bütünlük duygusu’na ulaşma kaygısı yer alıyor.

Bir bebek doğduğunda bile belki de bu bütünleşme ihtiyacını kendi halince dile getiriyor.

Yaramazlık yaptığını düşündüğümüz çocuklarımız diğer yarısını aradığı için belki de bu kadar hırçın.

Ne dersiniz bu konu, üzerinde düşünülmeyi hak etmiyor mu?

Ayrılık derdine düşen ruhumuzun çığlıklarını duyduğumuz an ‘Bütünlük duygusu’ arayışımız başlamış oluyor.

Ney’in bizi yakıp kavuran sesi, hem onun hem de üfleyenin ‘Bütünlük duygusu’ arayışındandır belki kim bilir?

Ozanların asırlar ötesinden verdikleri sese kulak verişimiz aynı hasretle kavruluşumuzun ortak ifadesi olmasın?

Ah ‘Bütünlük duygusu’

Türkü türkü dillenmemiz bundan! Şarkı şarkı şakımamız bundan!..

Âşığın mızrabını sevdanın teline amansız vurması bundan!

Şairin kandillere katran döküşü bundan!

Bestekârın yıldızlara kement atışı bundan!

Bülbülün gülün dikenine gönüllü koşup bağrını kanatışı bundan!

Tümünün altında yatan şey hep bir ‘Bütünlük duygusu’ arayışı!…

Yarım kalmaktan, nakıs olmaktan kaçış…

Birliğe eriş arzusu!..

Damladan deryaya kanatlanış!..

Kırık kanatlı kuşun merhamet dilenmesi hep bundan…

İstikâmetimiz ‘Bütünlük duygusu’na, asıl yürüyüş oraya!

Dervişin zikri, âşığın cehdi, mâşukun nazı, gurbetin vuslata iştiyakı da bundan olmasın?!

Soru benden, cevap sizden efendim.

Ayrılık, aykırılık yetti…

Ruhumuzu kanattı bu konudaki aymazlığımız, aşk kuşunu yaraladı!

Evet, yetişir artık.

___

ESMAİ HÜSNA HATİCE FAHRUNNİSA

EL KEBÎR

Sözlükte büyük ve iri cüsseli olmak, ulu ve yüce olmak gibi anlamlarına gelir. KBR kökünden türemiş bir sıfat olan Kebîr kelimesi; miktar bakımından çok olan, büyük olan, kadri yüce olan manalarına gelir ve daha çok maddi varlıklar için kullanılır.

El Kebir Allah’a izafe edildiğinde ismi zatı ve sıfatlarının mahiyetini aklın algılayamayacağı derecede büyük, ulu, şerefli, celali ve kudreti mutlak büyük anlamına gelir. El-Kebîr ismi Kur’ân-ı Kerîm’de birçok âyette Allah’ı niteleyen diğer esmalarla birlikte yer alır.  El-Alî (Hacc, 62; Lokmân,30; Sebe’, 23; Zümer, 59) ve el-Müteâlî (Râd,9) isimleriyle beraber zikredilir.

Kur’ân-ı Kerîm’ de KBR kökünden türeyen ve büyüklük anlamında kullanılan kelimelerden bir tanesi olan “Ekber” de “en yüce, en büyük, en ulu “manasında ezanda ve dualarda kullanılır.

Yine bu kökten türeyen başka bir isim de kibriyâ kelimesidir. Kibriyâ, yücelik, azâmet ve hükümranlık bildirir ve Allah’a nispetle bir âyette geçer. (Câsiye, 37) 

Kur’an’da Haşr sûresinin 23. âyetinde geçen Mütekebbir’ de aynı kökten türemiş bir isim olarak, âyette geçen dokuz esmanın en sonunda yer alır. Allah büyüklüğü, celalini, cemalini bizlere lütfuyla anlatmak ve kuvvet vahdaniyetini tanıtmak ister.

Bu kökten türeyen “istikbar ve tekebbür” gibi kelimeler de kibirlenmek, büyüklük taslamak anlamlarıyla Kur’an’da geçer. İblis ve büyüklük taslayan, kibirli kişiler için kullanılarak onların kınanmış özelliklerinden bahsederek elem verici bir azap ile tehdit eder. (Nisâ,173; el-A’râf, 36)

Büyüklüğünün sonu olmayan Kebîr ’dir Allah. Yüceliğinin sonu bulunmayan Azim’dir. Bizim algılarımızın çok ötesinde tüm isim ve sıfatlarıyla en üstün ve en yüce olandır.

Rabbimiz Müdessir Sûresi âyet 3 ‘te “Sadece Rabbini büyük tanı!” derken bizim hala gereğinden fazla büyüklük ve ululuk atfettiğimiz kişiler yok mu?

“Onlara “Allah’tan başka ilah yok” denildiği zaman kibirle direnirlerdi.” (Saffat 35) âyetinde söylendiği gibi tam teslim olmamış her şeyi bildiğini düşündüğümüz nefsimizin kibrine karşı bizi koruyacak olan nedir?

Oysa Rabbimiz “Göklerde ve yerde her ne varsa O’na aittir. O’nun huzurunda bulunanlar, O’na ibadet etmekte kibirlenmezler ve yorulmazlar.” (Enbiya 19) buyuruyor.

O halde Musa as gibi bir duamız olmalı.

“Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz (olan Allah)a sığındım.” (Mü’min 27)

Âmin.

___

KUR’AN’DAN KAVRAMLAR  

Kur’an-ı Kerim’de günah kavramı genel olarak cunah, ism, zenb, hata, su’, ma’siyet gibi kelimelerle ifade edilir. Günah, meşruiyetini Allah’ın varlığından alan her şeye saldırı ve gayr-i meşru olma keyfiyetini yine Allah’tan alan her şeyi irtikab etme ameliyesidir. Kişinin dünya ya da ahrette cezaya çarptırılmasına sebep olan, ictimai yapıyı zedeleyen, ilahi nizama isyan etme anlamına gelen ve Allah ile kul arasındaki perdeleri artıran her türlü davranışa da günah denilmiştir.

İsm, Arapça’da esime kökünden mastar olup, günah, masiyet, kötülük, suç manasına gelmektedir. İsm, meşru olmayan şeyi yapmak diye tanımlanmıştır.

Kur’an’da iftira ve yalan haber. Nur, 24/11.

Kötü zanda bulunmak. Hucurat, 49/12.

Kendi suçunu başkasına atmak Nisa, 4/112 gibi daha pek çok günah ism kavramıyla ifade edilmiştir. İsm kelimesinin Kur’an’da kalbe nisbet edilerek geçen âyetin ilgili kısmının meali şöyledir:

“… Şahitliği, bildiklerinizi gizlemeyin.” Kim onu gizlerse, bilsin ki onun kalbi günahkârdır.” Bakara, 2/283.

__

RAMAZAN PEDOJOJİSİ DOÇ.DR.AYHAN ÖZ

EMPATİ VE FAKİRİ ANLAMA YAKLAŞIMLARI

Empati eğitimine okul öncesi dönemde başlanıyor. Çocuk kendisini arkadaşının ya da bir hikâyedeki kahramanın yerine koymayı öğreniyor. Birçok değer gibi empatinin de temelleri erken yaşlarda atılıyor. Bu nedenle çocuklara empati becerisi kazandırmanın mahzurlu bir tarafı yok. Tabi burada sunulan örneklere ve kullanılan dile dikkat etmek gerekir. Örneğin savaş ve ölüm gibi travmatik tecrübeler üzerinden bir empati eğitimi verilmesini uygun bulmuyorum doğrusu. Zira bu, çocuğun taşıyabileceği bir yük değil. Örneğin savaşta anne babasını kaybetmiş bir çocuğun yerine kendisini koymasını istemek bana kalırsa çocuk için mahzurlu. Fakiri anlamak noktasında ise genel anlamda bir sorun olmadığını düşünüyorum. Ancak burada da abartılı bir tavır bazı mahzurlar doğurabilir tabi ki. Söz gelimi “Onlar orada açken biz burada nasıl yemek yer su içeriz!” gibi bir söylem problemli gözüküyor. Zira bu, çocukta duygusal çöküntü, yemek yemeye karşı isteksizlik gibi olumsuz sonuçlar doğurabilir.

___

GÜNÜN NİYAZI

Allah’ım günümüzü hayırlı eyle.

Bizi her türlü yeni arzî ve semavi âfetlerden koru.

Yürek ağrılarımızı dindir.

Allah’ım.

Bizi yaratan ve doğru yolu gösteren Sensin.

Bu yolda istikametle yürüyenlerden eyle.

Allah’ım.

Bizi yediren ve içiren Sensin.

Nimetlerine şükredenlerden eyle.

Allah’ım.

Şifa veren Sensin.

Bize hastalandığımızda şifa ihsan eyle.

Bizi öldürecek ve sonra tekrar diriltecek olan Sensin.

Bizi hayatı ve ölümü iman üzere olanlardan eyle.

Hesap günü hatalarımızı bağışla.

Bizi aklını kullananlardan eyle.

Hikmet üzere hareket edenlerden eyle.

Bize doğru karar verme yeteneği ver. Bunu kullanma azmi ver.

Allah’ım.

Bizi iyi kullarının arasına kat.

Bizi nimetlerinle dolu cennetin varislerinden eyle.

Bizi, anne babamızı ve tüm müminleri bağışla.

Allah’ım!

Bizi huzuruna şirkten arınmış selim bir kalple çıkanlardan eyle.

Boş hayallere kapılıp cehenneme gidenlerden eyleme.

Âmin!

___

AHLÂK-I HASENE UĞUR CANBOLAT

FİRAVUN’A KIZAN FİRAVUN

AHLÂK-I HASENE erleri bu tuzağa düşmezler.

Çünkü bu girdap onları yorar.

Yollarından eder.

En azından yavaşlatır.

Bu sebeple güzel ahlak yolcuları kızgınlığı bir yaşam biçimi hâline getirmekten kaçınırlar.

Öfkeden beslenmezler.

Sıkılı yumruklarla dolaşmazlar.

Ötekileştiren, aşağılayan, hakaret eden tutumları tercih etmezler.

Sövgü sözcüklerine tenezzül etmezler.

Çünkü bilirler ki, kendi dışında kızdıkları şeylerin tümü kendilerinde olduğundan kızarlar.

O duyguyu tanırlar.

Aynı hususlarla yaralıdırlar.

Bu sebeple manipülasyon yaparak kendi iç dünyalarında tutsağı oldukları hastalıkları başkalarına yansıtarak onları mahkûm etmezler.

Zira bunu yaparak kendi gönül dünyalarındaki kirleri süpüremeyeceklerini gayet iyi bilirler.

Yapılan eylemin sadece hasıraltı etme çalışması olduğunun idrakindedirler.

İşte tüm bu nedenlerle yüksek erdemlerden nasip alan kişiler kendi zaaflarını, eksikliklerini, kabahatlerini, günahlarını başkalarının boynuna bir yafta olarak azmazlar.

Ar ederler.

Bu bilince ulaşamayanlar güce hayran olduklarından güçlüye kızarlar.

Diğerine göre yeterli maddi imkânlara sahip olmadıklarından servet düşmanlığının pençesine düşerler.

Otoriter olmak istediği ve bunu başaramadıkları için yöneticilerine başkaldırıp asilik ederler.

İşyerinde baskıcı idarecilere kızarlar ama aynısını hatta daha fazlasını evlerinde ortaya koyarlar.

Eşlerini bezdirirler.

Çocukları kendilerinden kaçırırlar.

Büyük firavunlara kızan küçük firavunlar olarak hayatı hem kendilerine hem de çevrelerine zehir ederek yaşayıp giderler.

Ey hakikat yolunun sahih yolcusu!

Gerçeklerden ayrılmamalısın.

Nazarların başkalarında değil kendi üzerinde olmalıdır.

Dışarıda teşhis ettiklerinin sende fazlasıyla mevcut olduğunu ve bu sebeple kendini aklamaya çalıştığını kabul etmelisin.

Kaçarak kurtulamazsın.

Kendinle yüzleşmen şarttır.

Güzel ahlak yolunun erdemli yolcuları hep böyle yapmışlardır.

İlmini sorgulamadan sonuna kadar güvenmen ve daima başkalarını yargılayan tutumların, besleyip büyüttüğün bu anlayışın bir sonucu olabilir.

Tevazu perdesi altında gizlemeye çalıştığın ama asla başaramadığın kibrin herkesi ve her şeyi küçük görme sebebin olabilir.

Hanımına dünyayı dar eden firavun gibi bir koca olmamalısın.

Kocasına ayar veren ve sürekli onu değişmeye zorlayan firavun gibi bir hanım olmamalısın.

Çocukların yetenekleri ve imkânlarını hesaba katmayan firavun gibi bir öğretici olmamalısın.

Çalışanlarının tüm zamanını satın aldığını sanan ve para gücüne güvenen firavun gibi bir yöneticiliği tercih etmemelisin.

Kısacası, eğer güzel ahlak yolunda ve kendilik bilinci istikâmetinde yükselmek istiyorsan firavuna kızan firavunlar gibi olmaktan vazgeçmelisin.

Yoksa kendi kalbinin münafığı olursun.

___

KATKI VERENLER: Serkant Dervişoğlu, Seval Yılmaz

31.03.2023

https://www.istiklal.com.tr/haber/ramazan-gunlugu-9/749126

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir