RAMAZAN GÜNLÜĞÜ ANA 28 GÜN

UĞUR CANBOLAT

BİR ÂYET BİR HADİS

O size yeri boyun eğer yaptı. Haydi onun omuzlarında yürüyün ve Allah’ın rızkından yiyin. Dönüş O’nadır.  Mülk Sûresi Âyet 15

Muhakkak ki sizin en hayırlınız ahlakı en güzel olanınızdır.  Peygamberimiz (SAV)

___

Önce Arife Sonra Bayram

BAYRAM, coşkunun yüreğe sığmayan ve sevinçle taşma anı…

Paylaşmanın, bölüşmenin zirve noktası… Üç aylar ile gelişmeye başlayan kandiller ile heyecan dozu yükselen ve Ramazan ayı ile düzgün ve nitelikli bir çizgide istikrar kılarak devam eden kulluk şuurunun bayramla taltif edilmesi ne güzel!

….

FAHR-İ KÂİNAT Efendimiz yaşadığımız bu güzel ayı üç bölümde sunmuş müminlerine…  İlk on günü rahmet, ikinci on günü mağfiret ve son bölümü de cehennemden azat olmak olarak müjdelemiş.

Ne kadar kutlu bir tebşirat… İşte o son on günün son günündeyiz.

ARİFE’DE ârif olmak önemli! Neye ârif olmak peki? Gerçeğe ârif olmak, nefsine ârif olmak…

Bunu sağlayabildiğimiz zaman bayram perdelerini bizim için açıyor…

Ve gerçek bayram ne imiş onu hissetme, yaşama fırsatı yakalanmış oluyor.

“BAYRAMI imdi/ Bayramı imdi/ Hak ile bayram ederler şimdi” mısralarında bir gönül sultanı nasıl güzel işaretlemiş manevi yön levhamızı. Dilerseniz Hacı Bayram-ı Veli’nin bu güzel nutku şerifini gönlümüze nakşederek bayram yapmayı deneyelim.

Ağız tadıyla ve yâr ile nice bayramlar temennisinin gerçek olabilmesi için bugün ârif olmalıyız!

Nasip ola inşallah!

N’oldu bu gönlüm n’oldu bu gönlüm / Derd-u gam ile doldu bu gönlüm
Yandı bu gönlüm yandı bu gönlüm / Yanmada derman buldu bu gönlüm

Yan ey gönül yan yan ey gönül yan / Yanmadan oldu derdine derman
Pervane gibi pervane gibi / Şem’ine aşkın yandı bu gönlüm

Gerçi ki kandı gerçeğe yandı /  Rengine aşkın cümle boyandı
 Kendide buldu kendide buldu /  Matlabını hoş buldu gönlüm

Sevad-ı a’zam sevad-ı a’zam / Belki oluptur Arş-ı muazzam
Matlab-ı canan matlab-ı canan /  Olsa acep mi şimdi bu gönlüm

 El fakru fahrı el fakru fahrı  / Demedi mi ol alemler fahri
 Fahrini fakrin fahrini fakrin /  Mahv-u fenada buldu bu gönlüm

Bayramı imdi Bayramı imdi / Bayram edersin yar ile şimdi
Hamd-ü senalar hamd-ü senalar / Yar ile bayram kıldı bu gönlüm

___

KUR’AN’DAN KAVRAMLAR

SELİM KALP: Kur’an’da s-l-m kökünden türeyen kelimeler çokça zikredilmektedir. Fakat bu kelimenin türevi olan selim Kur’an-ı Kerim’de iki yerde kalbe nispet edilmektedir. Bu kelime “ayıp ve kusurlardan uzak olma, itaat edip teslim olma” manalarına gelir.

MUTMAİN KALP: Kur’an-ı Kerim’de bu manada kalbe nisbet edilen kelimeler itminan ve sekine kelimelerdir. Tuma’nine Arapça’da tumane kökünden türemiş bir isim olup teskin etme, dindirme manalarına gelmektedir. Mutmain ise şüphe, korku ve endişelerden kurtulup rahatlamış, gönül huzuruna kavuşmuş, emniyete ermiş demektir. Sekinet ise Arapça’da s-k-n kökünden türemiş olup, sebat, vakar, itmi’nan, istikrar anlamlarını ifade eder.

MUNİB KALP: Arapça’da n-v-b kökünden türeyen inabe, kelime olarak birini diğerinin yerine koymak, peş peşe sürekli dönüp yönetmek anlamına gelir. Munib de inabeden ismi fail olup sürekli yönelen anlamına gelir.

MÜTEVAZI KALP: Mütevazı kelimesi kalp ile beraber Kur’an-ı Kerim’de geçmemesine rağmen bu kelimeye yakın anlam taşıyan huşu’ ve ihbat kelimeleri kalbe nisbet edilmiştir. Tevazu kavramına yakın olup da fakat Kur’an’da kalp ile beraber geçmeyen kelimeler oldukça fazladır. Fakat bu kelimeler kalbe nisbet edilmez. Huşu’ kelimesi Arapça’da h-ş-a kelimesinin mastarıdır. itaatkâr, uysal, muti olmak, boyun eğmek, tevazu, alçakgönüllülük manalarına gelir. Habete kökünden muştak olan ihbat kelimesi ise alçak gönüllülük, itmi’nan ve boyun eğmek manalarına gelmektedir.

YUMUŞAK (YUFKA) KALP: Kur’an-ı Kerim’de kalp yumuşaklığını ifade eden lane fiili yumuşak olmak, yumuşak, daha yumuşak huylu olmak manalarına gelir.

ALLAH KORKUSUNDAN TİTREYEN KALP: Kur’an-ı Kerim’de kalp titremesini ifade eden kelime “vecile” dir. Vecile, korkmak, aşırı derecede korkmak, titremektir. Vecile (v-c-l) nin ism-i faili ise vecile’dir. Kur’an’da iki şekliyle birer yerde kalbe nispet edilerek geçmektedir.

___

RAMAZAN PEDAGOJİSİ DOÇ. DR. AYHAN ÖZ

RAMAZANDA NAMAZ EĞİTİMİ

NAMAZ, hadis-i şerifte ifade edildiği üzere dinin direği. Müslümanın hayatına birçok güzellik getiren bir ibadet. Tabi sorumluluğu da bir o kadar ağır. Her gün beş vakit düzenli olarak ifa edilmesi gerekiyor ve terki için bir mazeret de yok. Hal böyle olunca birçoğumuza zor geliyor düzenli namaz kılmak. Çocuklarımıza namaz alışkanlığı kazandırırken de zorlanıyoruz. Onlu yaşlarda çocuklarımızın namazı bir sorumluluk olarak görmeye başlamasını arzu ediyoruz. Bu noktada bu sorumluluğu çocukların omuzlarına birden yüklemek pek sağlıklı değil tabi. Tedricen ilerlemek gerekiyor. İlk başka günde düzenli olarak bir vakit namaz kılmalarını isteyerek bu ibadetin sorumluluğuyla tanışmalarını sağlanabiliriz. Tabi bunu zaman içinde peyderpey arttırmak lazım. Ramazan ayı bu açıdan oldukça elverişli. Hazır manevi bir ortam oluşmuşken çocuklarımızdan, kılmalarını istediğimiz namaz vakitlerinin sayısını arttırmalarını isteyebiliriz.  Namazlara mümkün olduğunca birlikte kılarak bu alışkanlığın onlarda yerleşmesine katkı sağlayabiliriz. Günlük namazları düzenli kılmaları konusunda biraz daha ısrarcı olup onlara uzun gelecek teravih namazları konusunda biraz daha esnek bir tavır takınabiliriz. Burada önemli olan namazın, bir Müslümanın hayatının temel bileşenlerinden biri olduğunu onlara fark ettirmek ve onu Ramazan’ın manevi ikliminin içine yedirebilmek. Hz. İbrahim’in şu duası hepimizin diline persenk olmalı: “Rabbim! Beni ve çocuklarımı namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamı kabul buyur.” (İbrahim 14/40).

___

ESMAİ HÜSNA HATİCE FAHRUNNİSA

ES SABÛR

SABERA kökünden türemiş olan Sabûr, nefsi, üzüntü, endişe ve korkudan hapsetmek, nefse hâkim olmak, sızlanmamak anlamlarına gelir. Sabır kelimesinin zıddı ise ceza’ kelimesidir.

Sabır terim olarak aklın ve dinin yapılmasını gerekli gördüğü şeyleri yerine getirebilmek, yapılmamasını istediklerinden uzak durmak için nefsi kontrol altında tutma diye açıklanmıştır.

Es-Sabûr günahkârları cezalandırma konusunda acele etmeyip lütfuyla muamele eden mânasına gelir. İslâm âlimleri, “günahkârları cezalandırmada acele etmeyen” anlamındaki Es-Sabûr esması ile “sabırlı ve temkinli olup, kızgınlıkla muamele etmeyen” anlamındaki El-Halîm isminde içerik olarak yakın bir ilişki görmüşlerdir. Ancak Es-Sabûr, günahkârın ileride cezalandırılmayacağı hakkında kesinlik belirtmez. El-Halîm ise yumuşaklıkla affı belirtir.  Bazı mutasavvıf âlimler kişinin sabır alıştırmaları yapmak suretiyle halîm mertebesine ulaşabileceğini söyler. Es Sabûr insanla ilgili kevnî isim ve sıfat grubunda yer almaktadır.

Bazı âlimler ise sabır kavramında belâ ve meşakkatlere göğüs germe gibi beşerî anlamlar bulunduğu gerekçesiyle bu ismin Allah’a nispet edilmesini doğru bulmaz .Gazâlî, Esmâ-i Hüsnâ içinde yer alan isim ve sıfatların çoğunun gerçek anlamda Allah’a ait olup mecazi manada kula nispet edildiğini, sabûr ve şekûr gibi bazı sıfatların ise Allah’a mecazen izafe edildiğini de dile getirir.

Sabır Kur’ân-ı Kerîm’de sık geçen kavramlardandır. Çoğunlukla değerlerle ilgili terimlerle birlikte zikredilmektedir. Bu şekilde kullanılan anlamın sabrın mahiyetini tamamladığı ve doğru anlaşılmasına yardımcı olduğu görülür.

Kur’ân’da sabır kavramı altı âyette takva ile birlikte geçer.

“Siz ey iman edenler! Zorluklara karşı direnin, direnişte birbirinizle dayanışma içinde olun, mevzilerinizi koruyun ve Allah’a karşı sorumluluk bilincini kuşanın ki ebedi saadete erebilesiniz.”

Âli İmran 200’de olduğu gibi burada kendini tutmak, iç hâkimiyeti sağlamak anlamında kullanılmıştır.

Yine bir başka ayette “Siz sabır gösterir ve Allah’tan sakınırsanız (tettkû), hemen şu dakikada üzerinize gelseler, Rabbiniz size nişanlı beş bin melekle yardım eder.” (Âli İmran 125) Allah bu ayetlerde takva ile sabredene yardımın da geleceğini müjdeler. Kur’an’da bu iki özelliğin kendisinde var olan kişiler Muhsinlerden sayılır. (Yusuf 90 )

SABIRLA birlikte zikredilen bir diğer kavram da şükürdür. (Lokman,31; Sebe’, 19; Sûrâ, 32-33; İbrahim, 5)

Bu iki değer imanın gereğidir. Kur’an’da vurgulanan bu sabır ve şükür kavramlarının birlikte geçtiği ayetlere bakarsak, bir davranışın tam anlamıyla sabır olarak nitelendirilebilmesi için içerisinde şükrün bulunması gerektiği anlaşılmaktadır.

Kur’an’da sabırla birlikte gelen kavramlardan bir diğeri de tevekküldür. Muhakkak ki tevekkül sabrı tamamlar. (İbrahim, 12;Nahl,42; Ankebut,59; Müzzemmil,9-10).

Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetlerinde ise sabır kelimesi “salât” (namaz) ile birlikte zikredilmiştir. Bakara, 45,153; Hacc, 35; Meâric, 19-23)

Kur’an’da ayrıca “sabr-ı cemîl” kavramı vardır. Bu değer, üstün bir sabır çeşididir. Sabr-ı cemil için şikâyetsiz sabır şeklinde bir tanım yapılır. Hz. Yakup (as.), başına gelen musibete karşılık, artık bana düşen güzel bir sabırdır. Yardımına sığınılacak ancak Allah’tır” (Yusuf, 18) ayeti bu sabra örnek gösterilmiştir. Yine Kur’an’da, başta Resûlullah olmak üzere bu sıfat nispet edilmiştir.

Bu esmanın kul için anlamı ve tefekkürü oldukça elzem ve imanî bir konudur. Allah, idrak edip hayatımıza gereği gibi geçirebilmeyi nasip etsin. Âmin

__

GÜNÜN NİYAZI

ALLAH’IM günümüzü hayırlı eyle. Her dakikamızı verimli eyle.

Sağlık ve sıhhatte daim eyle Ya ilahel âlemin !

Sen ki keremi bol yüce padişahsın, hazinen sonsuzdur.

Allah’ım.

Bize bolluk ihsan eyle. Bereketlendir. Azımızı çok eyle.

Bizleri hiç beklemediğimiz anlarda lutfûnla sevindir.

Mahzun gönüllerimiz ancak Senin sevdan ile mesrur olur.

Allah’ım.

Bizi ikramlarınla sevindir. Lütuflarınla mutlu eyle. Zorluklarımızı kolaylaştır. Çıkış yollarını göster.

Ya Rabbi!

Bizlere, merhametin ve sevdan ile nazar eyle.  Kalbimizi muhabbetinle mamur eyle.

Bizleri Senden mahrum eyleme.

Kur’an’ından uzak duranlardan eyleme. Kur’an’ı mehcur bırakanlardan eyleme.

Bunalan gönüllerimize, kararan kalplerimize imdat eyle.

Âmin!

__

AHLAK-I HASENE UĞUR CANBOLAT

HAKKINI VERMEK

GÜZEL ahlak yolcularının asla kenara koyamayacakları prensiplerden birisi hakkını vermektir.

Evrenlerin dengesi bunun üzerine kuruludur.

Bu mesele savsaklandığı zaman geriye kalan her şey bozulur ve kısa bir süre sonra da kokuşmaya başlar.

Dünyanın terazisi adalettir. Ve çok hassas tartar.

Adaletin yani hakkın kişiye göre değişkenlik gösterdiği düşünülemez. Evrenseldir.

Doğuştan insan olmaklığımızla birebir alakalıdır.

Ey hak yolunun hakikatli yolcusu!

Hakkını vermek mevzusunu bir kere daha derinden ve etraflıca düşünmelisin.

Eğer ahlâk-ı hasene yolunda yürümeyi düşünüyorsan bu ilke senin için vazgeçilmez olmalıdır.

Evvela seni yaratan Allah’ın hakkı üzerinde düşünmelisin. Bu senin kıbleni belirleyecektir.

Yönünü, yüzünü nereye döndüğünü ortaya koyacaktır.

Allah’ın hakkını görüp gözetmek elbette onun kullarının hatta tüm yarattıklarının hakkını gözetip kollamakla mümkündür. Yerli yerinde, gereğince yaşamak için kulluğun hakkını vermelisin.

Buna ulaşmak ve yerine getirmek için sorumlu tutulduğun ve misakını verdiğin kitabın yani Kur’an-ı Kerim’in hakkını vermelisin.

Senden anlaşılmayı ve uygulanmayı bekleyen bu kitabın hakkını vermeden haktan, hukuktan bahsediyor olmayan ne kadar da beyhude. Ne kadar da acınası.

Sana İlahî mesajı ulaştıran Nebi’nin hakkı üzerinde ne kadar düşündün peki?

Onun mübarek örnekliği hususu yaşadığın günün ne kadarında kalbini meşgul ediyor acaba?

Allah’a iman etmenin, O’nun gönderdiği vahyin ve bu vahyi insanlığa taşıyan Sevgili Peygamberimizin bizler üzerindeki hakkını düşünmeden bu konudan bahsedemeyiz.

Mü’min olmanın hakkı nedir mesela? Ümmet olmanın hakkı veya…

İnsan olmanın üzerine yüklediği haklar konusu örneğin.

Baba olmanın, anne olmanın, eş olmanın, evlat olmanın hakkını ne kadar yerine getirebiliyorsun?

Güzel ahlaktan bahis açacaksan eğer bunları bihakkın ifa etmelisin ama yeterli değil.

Kalbinin hakkını gözetmelisin. Aklının hakkını unutmamalısın.

İkrarının, sadakatinin hakkını hatırda tutmalısın.

Çalışan olmanın hakkı olduğu gibi çalıştıran olmanın da üzerine yüklediği haklar vardır.

Aynı şekilde dost olmanın, yâren olmanın, arkadaş olmanın hakkı vardır.

Erdemli olmak nutuk atmakla sınırlı değildir. Yazıp çizmekle, konuşmakla sınırlanamaz.

Hayatın tümünü kapsama alanına almalıdır.

Varlığın hakkı infak ise yokluğun hakkı aktif sabırdır. Çalışmak, çabalamaktır.

Gecenin hakkı yok sayılabilir mi? Ya gündüzün? Güneşin, rüzgârın, baharın, kışın, yazın…

Güzel ahlak bize tüm bunları bilinç seviyesine taşımamızı ve insanlığın hakkını vermemizi öngörür.

Cehaletin bile hakkı vardır üzerimizde.

Ki, o da öğrenmektir.

KATKI VERENLER: Serkant Dervişoğlu Seval Yılmaz

19.04.2023

https://www.istiklal.com.tr/haber/ramazan-gunlugu-28/753922

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir