NEYİ sever diye hiç sormayın. Güzel insanlar ona dair ne varsa severler.
Öylesine bir sevgi ile değil, sever gibi görünerek hiç değil, sahici severler. Hakikatlidir muhabbetleri.
Bastığı toprakları sever insanlarla doluydu bu toplum. Altında oturup gölgelendiği söğüt ağacını severdi mesela. Onu dalgalandıran rüzgârı severdi.
Şırıl şırıl akan deresini severdi. Kuşu, kurdu severdi. Tabiatı korumayı kendini korumakla eş tutardı.
Yoldaki taşı bir âdemoğlu takılıp düşmesin düşüncesiyle kenara çekerdi.
Herkes herkesi severdi. Kabullenirdi çünkü. Kendine benzetmeye çabalamazdı. Farklılıkları hayatın bir rengi olarak kabullenirdi.
Sevmeyi severdi, hatır sormayı, yârenlik etmeyi, hoşbeşi, muhabbeti severdi.
Doyurmayı severdi. Yıkmayı değil kalkındırmayı severdi.
Ve vesileleri çokça idi sevmenin. Toplumsal her türlü olay birbirini sevmenin fırsatı olarak kabul edilirdi. Taziyeler bile bir sevme biçimi idi.
Ne oldu da taşları sivrilttik acaba? Hangi sebeple dost başları yarar olduk? Neden dert çok, hemdert yok demeye başladık dersiniz?
Eskiden gerçek severler vardı şimdiyse sever gibi yapanlar.
Sorular çok olsa da galiba cevap tek: Temele gül koymayı unuttuk.