Türküler Bizim Ses Bayrağımızdır

UĞUR CANBOLAT

Kulağımıza irfanın ilmek ilmek dokunduğu ninniler üflenmiş ilkin…

Ardından vatan ve millet mefhumları, kahramanlık türküleri ve koçaklamalar belliğimize toprağa tohum ekilir gibi ekilmiş.

Sevinçlerimiz türkülerle hörelenmiş, hüzünlerimiz kalbimizde türkülerle tüllenmiş…

Hasretlerimiz türkülerle gönlümüze hare hare nakışlanmış…

Taze gelinlerimiz asker olan erinin yolunu beklerden türküler gözyaşını silen bir yaşmak olmuş.

Bizler bir çobanın kavalında türküleri dinlediğimiz gibi düğünü coşturan bir zurnanın nağmelerinde de sesimizi asumana salmışız.

Düşman haddini aşıp topraklarımıza ayak bastığında türkülerle efelik etmeyi de bilmişiz.

Dosta yâr olan türküler ağyara gülle olmuş…

İşte bu türkülerimize kemâli edeple ses veren bir alperenin kapısını çaldık bu defa.

Gurbetten sılaya firkatin ateşini salan sanatçı Ahmet Baydaroğlu sorularımızı siz İstiklal Gazetesi okuyucuları için cevaplandırdı.

Ses bayrağımız olan türkülerimizi gönül göğümüzde dalgalandıran sanatçımızı dinleme vakti şimdi.

Buyurun.

___

Gurbet nedir size göre bir sanatçı olarak?

-Bence gurbet bitmeyen bir yolculuk. Biteceği günü tayin ederek başladığınız ancak ilerledikçe bitmediğini, bitmeyeceğini gördüğünüz bir yolculuk. 16 yaşında çıktığım babamın evine nadir zamanlarda misafir olarak gitmek zorunda olduğum bir yolculuk. Hayat diye tanıdığınız maddi ve manevi tüm ilklerden istemsizce ayrı kalma zorunluluğu. İnsanın dünyadaki varlığı gibi aynı. Aslına kavuşmadan dindirilemez bir özlem gurbet.

“Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde” diyen şairi gurbette yaşayan biri olarak nasıl değerlendirirsiniz?

-Gurbetin bir insanda oluşturduğu duygu durumunu ifade etmek çok zor. Bu yüzden edebiyat ve türküler herkesin kendi dünyasını anlayacağı ve anlatacağı mastarlar kurar. Kemalettin Kamu’nun sözleri de bu mastarlardan. Merhum üstad Yıldırım Gürses’in bestesiyle buluşunca bu sözler biz gariplere yani gurbetçilere tam bir tercüman olmuş. Herkese tavsiyemdir sessiz bir ortamda bir kez olsun Yıldırım Gürses’in yorumuyla bu şarkıyı dinlesinler. Kendi gurbetlerine, hasretlerine bir merhem olacağına eminim.

Gurbet, türkülerin yüreğimize saldığı sızıyı biraz daha arttırıyor diyebilir miyiz?

-Gurbet Arapçadan gelme bir kelime. Kısaca uzak olmak demek. Neden ve nelerden uzak olmak insanın yarısı eder. Bu sorunun cevabı tabi ki herkes için farklı. Ama ben bir gurbet türküsü duyduğumda Yunus’un şu mısralarını hissediyor ve paramparça oluyorum:

Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin
Nice bu dert ile yanam
Ecel ere bir gün ölem
Meğer ki sinimde bulam

Şöyle garip bencileyin

Kaç yaşından beri türkü okuyorsunuz?

-Benim rahmetli babam müezzindi. Yani genetik bir yatkınlık var zaten. Babamın okuduğu ezanlar bizim evde ayrı dinlenirdi. 14 yaşımdan sonra zaman zaman vakit ezanlarını bana okuturdu. Okulda korodaydım. Üniversite okumak için İzmir’e gittikten bir süre sonra arkadaşlarımın teşvikiyle TRT’nin açtığı sınavlara katıldım. Rahmetli Nida Tüfek’çi hocamın sınavını geçerek TRT sanatçısı oldum. Yaşım on sekiz idi.  Profesyonel olarak on sekiz yaşında başladım diyebilirim.

Sesiniz Anadolu’da nice yüreklerde yankılanıp duruyor. İlk albümünüzü daha doğrusu kasetinizi kaç yılında yapmıştınız?

-Teşekkür ederim. 1979 yılıydı galiba. ‘Kahveyi Kaynatırlar’ adıyla ilk albümümü yaptım.

Toplamda kaç albüm oldu şimdi?

-‘Kahveyi Kaynatırlar’ albümümden sonra aralıklarla yaptığım 8 albümüm var. Bunun altısı o dönemde kaset olarak çıktı. Sonradan da iki CD çıktı. Son olarak da ‘Seyyah’ adıyla bir albüm çıkarıyoruz.

Bir televizyon kanalında haftalık türkü programı yapıyorsunuz? Bu biraz da gurbetten Anadolu’ya ses vermek mi?

-Aslında Anadolu’nun sesini Avrupa’da haykırmak demeyi daha çok tercih ediyorum. Mayamızın karıldığı toprakların sesini aynı mayanın çocuklarıyla uzaklarda tıpkı dertleşir gibi meşk ediyoruz. Söylüyoruz, dinliyoruz aynı özlemin yüküne birlikte omuz veriyoruz.

Her yöreden okuyor musunuz?

-Avrupa’nın her köşesinde her yöreden vatandaşımız var. Evden uzakta hepimiz Türkiyeli oluyoruz. Sonra memleketler konuşuluyor. Türkçe duyduğunuzda burada tek değilim hissi hemen beliriyor içinizde. Dolayısı ile gurbet insanın repertuarını da genişletiyor.

Hem albümlerinizde hem de televizyonda okumayı seçtiğiniz türküleri neye göre belirliyorsunuz?

-Ben Türkülerin dilden dile, nesilden nesile aktarılması gerektiğine inanıyorum. Bu münasebetle albümlerimin özellikle benim ve ülkemiz kültür arşivinin bir parçası olmasını istiyorum. Albümlerimde tevarüs ettiğimiz bu paha biçilmez mirasın en nadide parçalarına yer vermeyi gözetiyorum. Televizyonda ve diğer programlarda ise ben tek değilim; mekân, zaman, bir araya gelme münasebeti, istekler vb. faktörler belirleyici oluyor.

Benim sizden dinlediğim türkülerde Anadolu irfanını, vatan duygularını besleyen eserler seçtiğinizi fark ediyorum. Bu doğru mu?

-İrfan kavramı çok özel. Madde ile mananın inşa ettiği bilgelik diyebiliriz bence. Bu bilgelik modern dünyanın hiçbir aracı ile elde edilemiyor. Varlıktan değil yokluktan beslenen bir ahlak öğretisi gibi. Anadolu topraklarının başka hiçbir coğrafyaya nasip olmayan özge varlığı irfanı var olduğu sürece millet olarak biz de var olabiliriz. Aksi bir yol düşünemiyorum. İnsan nasıl topraktan yaratılmışsa Türklükte Anadolu irfanı ile var olmuştur. Ozan Yusuf’un dediği gibi “Biz Ren kıyılarında gezen Mehmetleriz.” Canımız ve ruhumuz vatanımızda yaşıyor.

Türküler için Türk’ün mayası diyebilir miyiz?

-“Devrilesi moskof diye başlayan bir türkü söylerdi anam eskiden” diye bir türkü dizesi geldi aklıma. Türküler mayamız tabi. Türkün sesini tüm dünyaya haykıran nahif birer sada her biri. Dostumuzu seven, düşmanımızı kovan, yavrumuzu uyutan, askerimizi galeyana getiren seslerimiz türküler.

 Burada bir hususu daha vurgulamayı önemli buluyorum. Türküler bizim ses bayrağımızdır. Kadim medeniyetimizin tüm derinliğini yüzyıllardır türküler vasıtası ile gönülden gönüle aktarıyoruz.

Cengiz Aytmatov bir romanında esir düşen bir Türk Hakanına son isteği sorulduğunda memleketinden bir çobanın çağırılıp türkü okumasını istemesini değerlendirir misiniz?

-Filmlerde son anlarında insanların hayatlarının film şeridi gibi gözlerinin önünden geçtiğini hepimiz görmüşüzdür. Son isteği hayatını bir ke daha seyretmek arzusu biz de bir türkü dinleyerek gerçekleşebilir. Çünkü biz bir memleket türküsü dinlediğimizde hayatımızı izler, her anını yeniden anımsarız.

Türkülerin yaralarımızı iyileştirici bir gücünün varlığından bahsedebilir miyiz?

-Manevi yaralarımızın şifasıdır elbet türküler. Dışa aktarmak, içe atmamak en büyük şifadır dert sahibine. Türküler her derdinizi en nazenin şekliyle kendinize özel olanı alarak aktarma şeklidir. Söyleyeni paylaşmak, dinleyeni ortak olmak bakımından iyileştirir türküler.

Türkülerin dinlenmesinin bir edep gerektirdiği fikrine katılır mısınız? Ulu orta söylenmesini onaylıyor musunuz?

-Türkü ile eğlence ekonomisinin popüler verimlerini elbette ayırmak gerek. Türküler bir mecliste cem olup meşk edilir. O cemiyetin kuralları türkülerinde meşk edebini oluşturur.

Kimi zaman bazı yorumcular tarafından şah beyit olan aynı zamanda güfte sahibi ozanın mahlasının yer aldığı son kıta atlanıyor. Bunu nasıl karşılıyorsunuz?

-Türkülerimiz sahibi olduğu halkımızla buluştuktan sonra halkımıza aittir elbet ancak türkü yorumcusu; o eserin ozanına, güftecisine, şairine hürmet eden, el üstünde tutan ve yaşatan olmalıdır, şahsımca.

Türküler için klasik ve modern yorum diye iki ayrı yorum söz konusu mu?

-Her müzik türünde olduğu günü türkünün de okuma teknikleri vardır, her güftenin kendine göre bir yorumlaması. Şahsi kanaatim her yorumcu usullere uyarak kendi sesini türküde yorumlamalıdır.

Gençleri türkülere ilgi bakımından nasıl buluyorsunuz?

-Zamanında türküleri belli bir yaştaki, belli kesimdeki insanlar dinler diye bir anlayış oluşmuş. Gençlerimiz dünyanın dinlediklerine meyil etmiş, “modern” olanı tercih etmiş. Ancak ben tüm gençlerimizi aynı kefeye koymayacağım. Gözlemlediğim kadarıyla son dönemlerde gençlerimiz türkülerimizdeki bu hakiki duyguları, bize has müziği keşfetmeye başladılar.

Son olarak yakılan türkülerle yazılan türküler arasında nasıl bir fark görüyorsunuz?

-Türklerin asırlardan bu yana oluşmuş bir âşık geleneği var. Türkü yakmak âşık geleneğinin bir parçası tabi. Türk toplumu, duygularını, yaşadığı olayları, efsanelerini bir yangın gibi türkülerde dile getirmişler. Bu tabi sanatın başka bir tasavvuru. Yazılmış yakılmış fark etmez bize has olanın en müstesnasıdır türkülerimiz.

KUTU İÇİNDE

AHMET BAYDAROĞLU KİMDİR?

Bitlis’in Adilcevaz ilçesinde dünyaya geldi. Müzik hayatına İzmir’de başladı. On sekiz yaşında Nida Tüfekçi’nin sınavını geçerek TRT sanatçısı oldu.

İlk kasetini 1979 yılında yaptı.

Yaşamını Almanya’da sürdüren 63 yaşındaki Ahmet Baydaroğlu, Türk Halk Müziğine yaklaşık 40 yıldır hizmet ediyor.

ALBÜMLERİ:

Kahveyi Kaynatırlar, Ana SevdasıBir Türkü SöyleSeyyahHaykırışDiyarlardan Diyarlara, Bekliyorum.

04.01.2023

https://www.istiklal.com.tr/haber/turkuler-bizim-ses-bayragimizdir/731289

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir