NİCEDİR ihmal etmiştim. Kalkıp yanına gittim bin bir zahmetle.
Kederliydi biraz. Yüz çizgilerinde derinliklerin arttığını fark ettim. Biz buna aramızda “Hasretin kavruk yolları” diyorduk. Bilene konuşur o çizgiler. Ama ben bugün bununla yetinmek niyetinde değildim. Fazlasını istiyordum, daha fazlasını.
Durum tersine gelişti. O konuşkan nur yüzlü insan gitmiş çehresine oturttuğu hüzne batırmıştı kendisini. İçimden “Hayırdır inşallah” dedim ama dışıma bu sesi veremedim. Söze bir yerden başlamak için “Gecen nasıldı?” dedim. “Huzurluydu” diyerek cevapladı ve sustu.
Kuşlarda mı sessizdi bugün. Oysa her defasında bir muhabbet sofrası kurarlardı kulağımızdan gönlümüze ulaşan. Şimdi yoklardı.
Doğru olmadığında doğru soruyu sormazsın. Doğru soru meydana çıkmadığındaysa sohbetin ne tadı ne tuzu olurdu.
Sanırım bir tufan olacaktı. Yağmur emaresi görünmüyordu. Ama Hazreti Nuh gemisini yapmaya başladığında yağmur başlamamıştı ki!
Sessizliğin çağrısı bu olsa gerek diye düşündüm. İç titreşimleri doğru yorumlayabildiğim vakit geldiğim sonuç buydu. Kalmaya niyet edip müsaadesini istedim.
“Evlat, başka bir şeye bağlama sakın. Üşümüş mutluluklarımı ısıtmaya çalışıyorum” dedi.
Bu cümle yüreğimden yakalamıştı beni. Yıllardır dönüp durur tam orta yerinde.
Kim bilir, hepimizin ısıtılması gereken nice üşümüş mutlulukları vardır. 20.11.2019