EVİN önündeki erik ağacına sırtımı verip oturmuştum. Epeyce bekledim. Gözüm yoldaydı. Gelecek olanı bekliyordum. Benim olanı, yüreğime sardığımı, orada besleyip büyüttüğümün yoluna bakıyordum. Sabredemez oldum bir süre sonra, kalkıp yola doğru hızlı adımlarla gidiyor elimi alnıma koyarak gölgeliyor ve yola uzun uzun bakıyordum. Gelen yoktu. Bir süre öylece kalıyordum. Yorgun adımlarla geri dönüyor tekrar sırtımı erik ağacına yaslayıp oturuyordum.
Beni bir o anlıyordu sanki bir de türküler.
Bu hâlim uzunca devam etti. Yol vardı ama yolcum yoktu.
Uzakta gördüğüm bazı karaltıları yolcum sandığım da oldu ama yanıldığımı çabucak hareketsizliğinden anlamıştım. O tükenmişlikle yine yerime dönüyordum.
Bu böyle devam edip gitti gün boyu.
Yüreğim ayaktaydı. Heyecanımsa dorukta. Galiba beklemeyi bilmiyordum. Ya da beceremiyordum. Kendime kızdığım da oldu nasihatler yağdırdığımda. Sonuç değişmemişti yine de.
Bu ahvalime güngörmüş komşumuz tanık oldu. İzleyip duruyormuş meğer. Dayanamayıp seslendi.
Hey nazarım dedi. Beklersen gelmez olur. Yolcuyu yolundan sen eğliyorsun. Yavaşlatıyorsun. Ayağına ağırlıklar bağlıyorsun, yapma bunu dedi.
Çöz ki, gelsin. Nasıl olacak bu dedim. Sen çözül önce. Yola da yolcuya da itimat et. Sen sabırsızlığın ona ağırlık veriyor. Rahat ol ki, rahat gelsin. Vakti gelmişse duramaz yolcun. Kaçar gelir, uçar gelir.
Beklentini normal ölçülerin üstünde tutma. Bu engelleyicidir. Beklersen gelmez olur. Sen kalk işine gücüne bak. Gönlüne gelmiş olan yanına da gelir.
Kendine güven, duana güven, yola güven, yolcuna güven.
Öyle yaptım. Biraz sonra kokusu geldi, ardından kendisi.
27.02.2019