GEÇENLERDE bir arkadaşımla uzun bir aradan sonra söz yumağını yuvarladıkça yuvarladık. Neler konuşmadık ki…
Çocukluk, gençlik, sonrası…
Gündelik işler, aktüel olaylar, sıkıntılar, tasalar, kaygılar, korkular, yaralar… Hepsinden söz ettik.
Söz eleğini duvara asarak vedalaşmanın zamanı gelmişti. Eteğimizdeki kelimeleri tüketmiştik. Destur isteyerek kalkmak üzereydim ki tespit içeren bir soru cümlesi geldi. Bir şey dikkatimi çekti, eskiden geçmiş günleri eler, onu, bunu çekiştirirdik zevkle. Şimdi hep özlem barındıran sözler söylüyorsun. Türküler de olmasa geçmişe yönelik tek lafın yok. Ne oldu sana?
Şaşırdım. Sevindim de bir yandan. Öyle mi, dedim, başıyla tasdik etti.
Anlattım.
Ustamın tavsiyesiydi bu. Kendisi de böyle yapardı. İçindeki özlem hep harlansın imanım demişti. Hep bir umudun olsun. Özlemlerinden söz et daima. Ne düne ne de şimdiye takılı kalma. Yüreğinde bahar olsun, dalları hep yeşil olan. Sen gönlün baharını hazana teslim edersen teslim olmuş sayılırsın. Rüzgârın dinmesin.
Bunları aktardım. O gün bugündür baharı içimde gezdiririm. Türlü çiçeklerim var orada hiç soldurmadığım.
Sımsıkı sarıldı ve anlamıştım dedi. Anlamıştım bir şeyler olduğunu.
17.04.2019