BU DA nereden çıktı şimdi diyecek olduk ama buna fırsatımız kalmadı. Zira anlattığı anladığımızdan öte bir şeydi.
Zaman zaman yalnızlık hissedebilirmişiz. Kendimizi bir başına görebilir hatta terk edildiğimizi, değer bulmadığımızı düşünebilirmişiz. Hele de yaşadığımız bu çağda kalabalıklar içinde tekil yaşadığımızı fark edebilirmişiz. Kısmen bunlar doğru da olabilirmiş kişiye göre değişse de.
“Ama kalıcı hale getirmeyin” dedi.
Ardıç kuşu yalnızmış. Münzevi imiş. İçine kapanıkmış.
Kendi fikirlerini savunmaktan ve karşı fikir doğruysa onunla uzlaşmaktan kaçınırmış.
Bir şarkıcıymış ardıç kuşu. Ritmik tekrarlar yaparmış. Bu durumu tarif ederken “Kendi kendine şakıyıp durur” dedi. Meseleyi de zaten buraya bağlamıştı. “Siz bunu yapmayın. Açık olun, yeni fikirlerden korkmayın. Taze fikirleri ileri sürmek kadar dinleyip kabul etmek de cesaret gerektirir” şeklinde devam etti.
İlginç geldi sohbet giderek. Bir de bildiğimiz ardıç ağacı ile olan yakınlığına işaret etti. Ardıç kuşlarını ardıç ağacı misafir edermiş. Çoğalması da yine tohumlarını ardıç kuşlarının yemesinden sonra gübre haline gelmesiyle olurmuş. Filmlerde bir Şaman âdeti olarak sıkça gördüğümüz bez bağlanarak dilek ağacı haline getirilen ağaç yine oymuş.
O günden bugüne zihnimde kalan cümle şu: “Ardıç kuşu gibi içine kapanık, yalnız ve kendi kendine şakıyanlardan olmayın. Güneşe çıkın. Düşüncelerinizi başkaları da duysun.”
14.03.2020