BÖYLE demiş ve devam etmişti. “Aşkın bıraktığı boşluğu hiçbir şey dolduramaz lakin aşk her boşluğu doldurur.” İlk duyduğum anda kabul edilebilir gelmemişti doğrusu ama düşündüğümde kanaatim tamamen değişti. Zihnime düşen kelimelerin bazılarını yakalamış onları defterimin sayfalarına misafir etmiştim. Özeti şunlardı:
Aşkın bıraktığı boşluk asla dolmaz. Aşk dikilmeyen hiçbir atlas dikiş tutmaz.
Aşk duyarlılık demekti zira. İçtenliğin zirvesiydi. Coşkunun, heyecanın, hakkaniyetin de burcuydu.
Kudretli analar aşkın çocuğuydu. Gözü kara yiğitler de öyle.
Aşksızlık derdine düşenler bünyeye yani fıtrata uygun davranamayanlardı.
Baskıcı, zorlayıcı, öteleyici, ötekileştirici, etiketleyici tüm davranışlar aşksızlığın dolmayan boşluklarının dışavurumlarıydı. Aşksızlığın oluşturduğu boşluk düşmanca davranışlar üretir. Haksız davranışlara iter. Sabırsız ve korkutucu yapar kişiyi…
Boşluk büyüdükçe büyür.
Aşk coşkuyla yaşanan bir hayat becerisidir. Bunu başaramayanlar boşluğun ezici ve öğütücü boşluğunda heder olup giderler.
Aşk yoksulluktan çıkmaktır. Yoksunluktan kurtuluştur. Aşk karanlıktan çıkıp aydınlığı selamlamaktır.
Aşk biraz da yeryüzünün gizemini aralamaktır.
Aşk damlanın denizde kendisinden vazgeçmesi, bütünleşmesidir. İkilik körlüğünden kurtulup yekpare görmektir.
Aşk bedene razı olmamak, sadece hazzı değil gerektiğinde acıyı da yudumlamaktır.
Aşk bilincin tüm bileşenleriyle bir olup hayatta boşluk bırakmamaktır.
14.12.2019