YARATILIŞINDAKİ GİZLİ YETENEĞİ KAZAN.
Sabahı zor ettim.
Yastık dikenden de daha diken çıktı. Sağa döndüm tutmadı uyku, sola döndüm tutmadı. Zihnim bloke edildi âdeta.
Geceye tutsak olduğumu anladım sonunda…
Bana çaydan başka yâr yok galiba dedim ve kalkmaya karar verdim. Önce yatağın içinde oturdum bir süre… Mutfağa gidip gitmeme arasında kaldım. Git geller yaşadım.
Sonunda iradem galip geldi. Çayı demledim. Bardağa doldurdum. Karanlıkta pencerenin önüne oturdum. Perdeyi belli belirsiz araladım.
Sokağa aktı gözlerim.
Bu sessizlik, bu ıssızlık içime dokundu.
İçime dokundu evet ama bir taraftan da içimi dokuyordu.
İlmek, ilmek… Renk, renk…
Gündüz bir erenden dinlediğim söz iç dünyamın yiv ve setlerinde ne de hızlı dönüyordu.
Gündüzüm yağma edilmişti meşgaleler tarafından. Oturup düşünemedim üzerinde…
Çözümleyemediğim için de zihnime bir çengel gibi asılı kaldı.
İşte bu nedenle hâlâ çınlayıp duruyor beynimin köşelerinde…
“Yaratılışındaki gizli yeteneği kazan…”
Ne demekti bu?
Kazanmak istiyor musun diye sordum defalarca kendime. Her defasında evet cevabını aldım ama nasıl olacak bu iş? Yaratılışımdaki gizli yeteneği kazanmam demek aslında kendimi kazanmam demektir. Bunun idrakine ulaştım.
Kendini kazanamayan kimi kazanabilir ki?
Ne kazanmış sayılabilir ki?
Kendini bul diyordu cümlenin alt metni…
Kendini bulursan bilirsin elbet.
Kendini bilirsen, kendine ârif olursan yolun asan olur.
Kendine ârif olmayana hakikatin kapısının açıldığı nerede görülmüş?
Kendini bilme kapısından girmeyene ne zaman mânâda yürüme fırsatı verilmiş?
Kendinle tanış önce… Bunu başaramazsan sevginin sırrına eremezsin. Ruh iklimin rüzgarsız kalır. Kurursun.
Fıtratında yer alan imkânları fark et.
Kendini fark et.
Farka ulaş. Faruk ol.
Unutma ki; ârif olmak faruk olmaktan geçer.
Çay bana iyi geldi sanırım.
Ve gece…
Ve sessizlik…
SENSİZLİK…
SESSİZLİK İYİ GELDİ. Sessizlik olsun ama sensizlik olmasın.
Senli yarınlara talibim ben…
Senli baharlara…
Ve senli sonbaharlara…
Senli olunca hazanlarım, gülerim ben yine… Mutlu olurum inan!
İnanmazsan rüzgâra sor beni.
Tanır o…
Her hâlime agâhtır…
Varlığıma, yokluğuma, darlığıma, dargınlığıma, kırgınlıklarıma, kırılmışlıklarıma…
Dedim ya her hâlimi bilir diye.
Git sor.
Sana vereceği cevaplara kulak kesil, gönül kesil hatta kulak kesilmek yetmez çünkü.
Sessizliği kulak mı duyar, gönül mü?
Şimdi bu tartışmaya girecek mecalim yok. Feneri geç söndürdüm…
Ben gönül kesilirsen duyabileceğine inanıyorum.
Sessizliğin sesinde sensizlik varsa anla ki baş kulağı ile dinlemişsin.
Ruhun hissedişinde, gönlün kulak kesilmesinde sensizlik olmaz. Hep Senlilik olur.
Ben bugüne kadar sensizlik ne zaman işittim?
Sensizlik ne zaman yaşadım?
Ben sessizlikte Seni yaşamayı sevdim.
Sessizlikte Seni bulmayı…
Ve sessizlikte Sen olmayı…
Damlanın deryaya kavuşması gibi bir şey bu…
Sessizliğe varım ben ama Sensizliğe değil…
Ah sessizlik!
Nasıl da her yanın Sen kokuyor!
KALPTE KUŞKU
HANNAS’IN ÇOCUĞU OLMA. Sessizlik seni buraya sürüklemesin.
Sessizlikte kendini bulup bilmezsen eğer kuşkunun gölgesi düşer kalbine dedi ustam!
Anlattım.
Uzun dinledi, sesime ses katmadı, sessizliğime sessizce uyum gösterdi ve sonunda bu cümleyi sarf etti.
Ustam sağlam bir ruha, kâvi bir kalbe sahip. Siz de tanısanız onu bana katılacaksınız. Eminim bundan.
Ben kendimle uğraşıp durmaktan mecalsiz kalmışken şimdi bu söz çıkageldi: Kuşkunun gölgesi.
Benim anladığım kalbi boğmaya çalışan şeytanın çocuğu bu Hannas…
Beraber geliyorlar ordularını da alıp üstümüze…
Gönlümüzün bereketten uzak kalışı, kurak sahralara dönüşmesi bu kuşkunun gölgesinin üzerimize düşmesinden…
Bu gölgede dinlenme olmaz.
Bu gölgede huzur yok.
Bu gölgedeki sessizlik sükûnet içermiyor.
Bu gölgede vesvese kazanları kaynıyor.
Burada çok eğleşmemek gerekiyor…
Bu gölge insana dünya vehimleri pompalıyor. Güçlü şekilde üstelik…
Yüce kitabımızda bu kelimenin geçmesi elbette boşuna değil.
Duymak için mü’min kulağı gerek sanırım.
Bu sessizlik, bu ıssızlık olsun ziyanı yok!
İçi Seninle dolu olduktan sonra!…
http://www.habername.com/yazi-ugur-canbolat-bu-sessizlik-bu-issizlik-bu-sensizlik-12079.htm