ZEKÂTI bilir misiniz dedi. Herkes cevapladı. Bilinen, hepimizin bildiği şeylerdi söylenen. Temizlenmek, arınmaktır denildi. İlave olarak zenginlik ölçüsü dile getirildi. Nisap miktarda mala sahip olan inanmış kişilerin ilahi rızayı kazanmak için muhtaç olanlara vermesi gereken şeklinde tarif edildi.
Bunlar doğruydu ve bilinenlerdi. Oysa başka bir şey bekleniyordu soruyla.
Hiçbirimiz bunun üzerinde yeterince düşünmemiştik. Günü gelince hesabımızı yapıyor ve yapıyorduk yapmamız gerekeni. Yani bir nevi otomatiğe bağlamıştık kendimizi ve ibadetlerimizi.
Konuşma Cuma günü gerçekleşmişti. Bununla bir bağlantısı var mı acaba diyerek zihninde hızlı dolaşıma çıkanlar oldu ama netice değişmedi.
Bilge kişi herkesi sonuna kadar dinledi. Kimsenin sözünü kesmedi. Konuşanları yargılamadı. Üstten bir eda takınarak muamele etmedi. Bildiğimiz kişilere benzemiyordu ne kendisi ne de tavırları.
Temizlenmek dedi sustu. Devam etti sonra “Temizlenmek sadece neden mail ile ilgili olsun” diyerek.
Aklımızı, zihnimizi ve hatta gönlümüzü tüm bâtıl bilgilerden temizlememiz gerekmez mi? Bunu sadece maddi varlığımız üzerinden düşünmemiz eksiklik olmaz mı diye sordu.
Hepimiz buz kestik. Eğer böyleyse hiçbirimiz zekât emrini yerine getirmiş sayılmıyoruz.
“Yüzekki, tezekka, zekâ, zekât, zeki hep aynı kökten gelir, düşünün üzerinde” dedi.
Cehaletten kurtulmayan temizlenmiş olur mu? Bundan daha fazla yük, daha kötü kirlilik var mı?
“Yüce kitabımız bizlere cehaletten temizlenme emri vermiyor mu kurtuluş için ayetinde” dedi. Gözlerimiz bir hafız aradı ama ses veren çıkmadı. “Kad efleha men tezekka” ayetini etraflıca düşünmemizi önerdi.
Galiba bize zulüm getiren, hakikatimizi ezen, gerçeğimizi gizleyen ve bizim ona ulaşmamızı engelleyen her şeyi cehalet kiri olarak görmemiz gerekiyor. Diğer zekât kadar bunu da önemsemeden sanırım kurtuluşa ermemiz zor.
11.10.2019