Depresyon Bulaşıcı Bir Hastalıktır

UĞUR CANBOLAT

Depresyon yüzyılımızın en çok konuşulan psikiyatrik hastalıklarından biri. Bu kadar çok konuşulmayı da hak ediyor; çünkü sadece bireyin kendisini değil, ailesini, iş yaşamını, sosyal çevresini de etkiliyor. Depresyon hastalığı ümitsizlik, hayattan zevk alamama, mutsuzluk gibi belirtilerle kendisini gösteriyor. Yılların bir anlamda çöpe gitmesine neden olan bu rahatsızlık, kişiyi alkol ve madde bağımlılığına, hatta intihar gibi acı sonuçlara kadar götürebiliyor. Oysa atılacak küçük bir adımla hayatı zehir eden bu rahatsızlıktan kurtulmak mümkün. Konuyu siz İstiklal Gazetesi okuyucuları için konu hakkında kitabı da olan Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Oğuz Tan’la depresyonu enine boyuna konuştuk.

___

 Depresyonu kısaca tarif edebilir misiniz?

-Depresyon; temel belirtileri isteksizlik ve hayattan eskisi kadar zevk almama olan bir hastalıktır. Depresyonda genellikle uykusuzluk, bazen de fazla uyuma şeklinde uyku bozuklukları görülür. İştahsızlık veya aşırı iştahlı olma durumu yaşanır. Unutkanlık, sıkıntı, huzursuzluk, sinirlilik, gerginlik, endişe, korku, dikkat kusuru, konsantre olamama, kararsızlık, yorgunluk, cinsel isteksizlik, değersizlik ve suçluluk duyguları, kendine güven azalması depresyonun sık rastlanan diğer belirtileridir. Ayrıca intihar niyeti veya bu niyet olmadan ölümü fazlaca düşünme görülür.

Depresyonun türleri var mıdır?

-Evet, mesela maskeli (örtülü) depresyon dediğimiz bir türü vardır. Bunda isteksizlik ve zevk almama gibi psikolojik belirtilerden çok bedensel şikâyetler ön plandadır. Depresyon, vücudun bütün organlarında belirti verebilir. Çünkü bir beyin hastalığıdır, beyin de bütün vücudu yöneten organdır. Baş ağrısı, baş dönmesi, kafada boşluk hissi, adale ve mafsal ağrıları; vücudun çeşitli yerlerinde uyuşma, karıncalanma veya yanmalar; kalp çarpıntısı, nefes darlığı, terleme, karında gaz, şişlik veya hazımsızlık, ishal veya kabızlık, kulak çınlaması, cinsel sorunlar gibi şikâyetlerle doktora başvurup tahlil yaptıran, her defasında “bir şeyiniz yok, sapasağlamsınız” cevabını alan çok sayıda hasta vardır. Bu kişilerin gerçek problemi aslında depresyondur.

Bu belirtiler depresyonun kişinin aklında kurup yaşadığı soyut bir duygu olmadığını da gösteriyor. Peki, ilerlemiş vakalarda durum nedir?

-Ağır depresyon vakalarında hezeyan dediğimiz mantıksız inanç ve halüsinasyonlar görülebilir.  Depresyon hastaları mantıksız konuşabilir ve gaipten sesler duyabilirler. Bu belirtilerin ortaya çıktığı depresyon türüne psikotik depresyon denir. Bu, hastalığın en şiddetli türüdür. Depresyonda ortaya çıkan hezeyan ve halüsinasyonlar suçluluk, değersizlik ve günahkârlık temalıdır.

Diğer depresyon türlerinden olan lohusalık depresyonundan bahsedebilir misiniz?

-Bir kadının hayat boyu depresyona en yatkın olduğu dönem loğusalıktır. Hatta hemen hemen bütün kadınlar doğum yaptıktan sonra ilk bir ay içinde, “loğusalık hüznü”ne bürünürler. Biz buna post-partum blues deriz. Gelip geçici ve hafif bir depresif ruh halidir. Ancak bazı kadınlar loğusalık depresyonuna girer ve bebeklerine bakamaz hale gelirler, hatta bu sebeple intihar bile edebilirler.

Distimik bozukluk adı verdiğimiz bir hastalık, depresyonun hafif ama uzun süren türüdür. Depresyonda olduğu gibi distimik bozuklukta da zevk ve heves azalması, neşesizlik, keyifsizlik görülür. Bu belirtiler depresyondaki kadar şiddetli olmamakla beraber, en az iki yıl sürer.

Mevsimsel depresyon ise bir diğer türüdür. Genellikle Kasım-Mart ayları arasında ortaya çıkar ama ilkbaharda veya yazın çıkması da mümkündür. Yorgunluk, aşırı uyuma ile tatlı, hamur işi gibi karbonhidratlı yiyeceklere aşerme kış depresyonunda sık görülür.

Peki depresyon yaşayan kişinin beyni ne durumdadır? Beyinde düzenli çalışmayan şey nedir?

-Bu kritik bir sorudur ve işin esasına ilişkindir. Hemen belirteyim, depresyon bir beyin hastalığıdır. Beynin alın ve şakak bölgelerinin faaliyeti bozulur, serotonin adlı kimyasal madde (buna halk arasında mutluluk hormonu denir) az salgılanır. Motivasyon ve enerji veren adrenalin ve dopamin de depresyonda az salgılanır. Depresyonda en çok etkilenen beyin bölgesi, şakaklarımızın içinde yer alan hipokampus adlı, denizatına benzeyen organcıktır. Bu bölge aynı zamanda bilgi depolayan organcık, yani hafıza organcığıdır.

Kimler çağımızın hastalığı olarak nitelendirilen depresyona adaydır?

Yaş açısından değerlendirecek olursak; ilk depresyon atağı genellikle yirmili veya otuzlu yaşlarda görülür. Ancak çocuklarda görülen depresyon vakaları da ender değildir. Bunlara ek olarak yaşlılık döneminde de depresyon yaygındır. Boşanmışlar, dullar; on yaşından önce anne ve/veya babasını kaybedenler, güvenebilecekleri bir yakını olmayanlar, şehirde yaşayanlar arasında da depresyona sıklıkla rastlanır.

Depresyon meslek ayrımı yapmaz, her meslekten insan depresyona yakalanabilir. Depresyonun yapacak başka işi olmayan, hayatın her türlü zevkine doymuş zenginlerin hastalığı olduğu inancı doğru değildir. Sosyoekonomik durumu düşük olanlar hem daha sık depresyona girerler, hem de fakirlerde depresyon daha inatçı bir hastalıktır, tedavisi daha zordur. Ayrıca bu hastalık kadınlarda, erkeklere oranla yaklaşık iki kat daha sık görülür. Bunda hormonal farklılıkların etkisi vardır, ama psikolojik faktörlerin önemi de büyüktür.

Bu psikolojik faktörlerin neler olduğunu açabilir misiniz?

-Depresyonun kadınlarda daha çok görülmesinde anne-baba tutumlarının da belirleyici olduğunu düşünüyorum. Kızların daha küçük yaşlardan itibaren daha fazla baskı altında yetiştirilmeleri, anne-babaları tarafından sevilseler bile sindirilmeleri, hatta okulda kadın öğretmenlerinin dahi erkek öğrencilere daha çok teveccüh göstermeleri de bana kalırsa kadında depresyona sık rastlanmasında bir etkendir. Tüm bu davranışlar özgüveni azaltır ve kişiyi psikolojik açıdan daha duyarlı hale getirir.

Aile yaklaşımlarından bahsetmişken hemen sorayım. Depresyonda genetik mirasın varlığından söz edilebilir mi? Bu konuda ne gibi veriler var?

-Depresyon kısmen irsi bir hastalıktır diyebiliriz. Bazı ailelerde daha yaygın biçimde ortaya çıkar. Ama çoğu durumda depresyona giren kişi, o ailedeki ilk depresyon hastasıdır.

Depresyon psikiyatrik bir rahatsızlık. Peki, bu rahatsızlığı tetikleyen başka rahatsızlıklar var mı? Bir hastalık sürecinde yaşanan kimi zorluklar kişiyi depresyona iter mi?

-Bu da önemli ama genellikle gözden kaçan bir husustur. OKB (obsesif kompulsif bozukluk) depresyona en çok yol açan hastalıktır. Hiç kimse bir OKB hastası kadar depresyon riski taşımaz. Bunun haricinde sara, beyin tümörleri, beyin damar hastalıkları, Parkinson, Alzheimer, felç, beyin kanamaları, hormon hastalıkları, guatr ve böbreküstü bezi hastalıkları depresyonla sonuçlanabilir. Kalp-damar hastalıkları, kanser, bilhassa pankreas kanseri ve lenfomalar, yan lenf kanserleri de depresyona yol açabilen bedensel hastalıklardandır.

Bu hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçların da depresyona zemin hazırlamaya yardımcı olduğunu söyleyebilir miyiz?

-Maalesef evet demek durumundayım. Bazı verem ilaçları, bazı antibiyotikler, grip ilaçları depresyona sebep olabilir. İnterferon; hepatit, bazı kanser türleri ve AIDS tedavisinde kullanılan çok yararlı bir ilaçtır ama en ciddi yan etkilerinden biri depresyondur. İzotretinoin etken maddeli sivilce ilacı pek çok genci muhteşem bir cilde kavuşturur; ancak depresyona, hatta ağır depresyona bile yol açabilir.

Depresyona yatkın olanların belli kişilik özellikleri var mıdır?

-Tabii vardır. Aşırı sorumluluk duygusu; titizlik; mükemmeliyetçilik; kendinden ve başkalarından çok şey beklemek; kimseyi incitmemeye, herkesi hoşnut etmeye, daima iyiliksever olmaya çalışmak; bağımlılık; onaylanma ihtiyacı; kendine güvensizlik; utangaçlık, çekingenlik ve içine kapanıklık; narsisizm; şüphecilik; insanlara güvensizlik; onuruna aşırı düşkün olmak; “ya hep ya hiç” düşüncesine sahip olmak en sık rastlanan kişilik özelliklerindendir.

Diğer özelliklere gelince, bu kişiler aşırı genellemecilerdir; tek bir olaydan genel sonuçlar çıkarırlar. Başardıkları işleri küçümser ve değersizleştirirler. Hatalarını veya hatalı olarak değerlendirdikleri davranışlarını kendi içlerinde büyütürler. Hiç alâkalarının olmadığı veya çok az bağlantılarının olduğu olayları tamamen şahıslarıyla ilgiliymiş gibi değerlendirirler; bu olayların olumsuz sonuçlarından kendilerini sorumlu tutarlar.

Seçici odaklanma yaşarlar; içinde bulundukları durumların veya yaşadıkları olayların yalnızca olumsuz sonuçlarına odaklanırlar. İçinde bulundukları durumlardan veya yaşadıkları olaylardan, yeterli nedenleri olmadığı halde, sürekli olumsuz sonuçlar çıkarırlar.

Bahsini ettiğimiz kişilik özelliklerinin yanında, aile içinde veya dışında insanlarla ilişkilerde yaşanan sorunlar da depresyonu besler. Ancak hiçbir sebep olmadan depresyona girenler de az değildir. Bu kişilerde psikolojik faktörlerden çok biyolojik faktörler ön plandadır. Yani kişilikleri değil, beyin kimyaları sebebiyle depresyona girerler. Buna karşın her derdin bir devasının olduğunun farkında olan; zorluklarla mücadelenin mutlaka zafer getirdiğini öğrenmiş kişilerin depresyona yakalanma riski daha azdır.

Bazı insanlar “Ben kitap okuyorum, dinî vecibelerimi yerine getiriyorum. Ben hastalanmam” diyor. Bu doğru bir yaklaşım mı? İnançlı kişi depresyona girmez mi?

-Kesinlikle doğru bir yaklaşım değildir. Depresyon kalp, mide, kemik, cilt hastalıklarından farklı değildir. Burada özellikle altını çizerek belirtmem gereken husus depresyonun ruhun hastalığı değil, beynin hastalığı olduğudur. O nedenle bu hastalık inanç ayrımı yapmaz; dindarlarda da, dindar olmayanlarda da görülür.

Depresyonun görülme sıklığından da bahsedebilir misiniz? Herkes er ya da geç depresyon geçirir mi?

-Herkes değil ama her altı kişiden biri hayatında en az bir defa depresyon geçirir. Bu, Türkiye’de ortalama on milyon, dünyada ise ortalama bir milyar insanın depresyon geçirdiği veya geçireceği anlamına geliyor. Dünya Sağlık Örgütü depresyonu 40 yaşın altında en büyük sağlık problemi olarak nitelendirmektedir; çünkü çok sık rastlanan bir rahatsızlıktır. Gençlerde daha sık görülür. Bazı kişilerde tekrarlayabilir veya kronikleşebilir. Başka beden hastalıklarına, alkol ve/veya madde bağımlılığına yol açabilir. Bazen durum hastayı hastaneye yatırmayı gerektirecek kadar ağırlaşabilir. Hasta sık sık işe gidememeye ve hatta çalışamamaya yahut iş verimsizliğine yol açar.

Depresyon yaşayan kişi herhalde ailesini de sıkıntıya sokar. Bu konuda depresyon hastalarına ve ailelerine neler söylemek istersiniz?

-Depresyonun her zaman değil ama bazen irsi olabileceğini, bazı ailelerde daha fazla görüldüğünü söylemiştik. Bunu yanında aynı zamanda bulaşıcı bir hastalıktır da. Bilhassa depresyonu uzun sürmüş biriyle yaşayan insanlar da depresyona girerler. Evde bir depresyonlu varsa diğer aile üyeleri de üzülürler, acı çekerler ve hatta sonunda tükenirler. Bu yüzden hasta yakınları da kendilerini kötü hissediyorlarsa psikiyatrik tedavi görmekten çekinmemelidirler. Hastalarına sıcak ve anlayışlı davranmalı, ama “hadi kalk dolaş, arkadaşlarınla görüş, giyinip süslen, mutlu ol, hayatın güzelliklerini gör, mücadele et” gibi hiçbir faydası olmayan, hastalarını da kendilerini de daha kötü yapan yaklaşımlardan kaçınmalıdırlar.

Depresyonlu olanlar gündelik işlerini yerine getirmekte zorlanırlar mı?

-Evet, depresyon geçiren kişi sorumluluklarını yerine getirmekte, günlük işlerini yürütmekte, hatta bazen yataktan çıkmakta bile zorlanır. Bu noktada ailenin yapacağı en mühim şey hastayı eleştirmemek, hatta yükünü azaltmak için elinden geleni yapmaktır. Depresyon geçiren kişi de acılarını konuşup durmanın kendisine hiçbir yararı dokunmayacağını, böyle yaparak sadece ailesini de depresyona sokacağını, dertlerini daha çok doktoruyla veya psikologuyla paylaşması gerektiğini bilmelidir.

Depresyonda olan kişide ne gibi davranışlar görülür?

-Depresyon insanı sinirli yapabilir; hasta olan kişi arkadaşlarıyla, eşiyle, kardeşleriyle, anne-babasıyla, yöneticileriyle, patronuyla kolayca münakaşaya girebilir. Depresyon alınganlığa da sebep olabilir; kişi, çevresindeki kişilerin normal davranışlarını yanlış yorumlayabilir; herkes ona her zamanki gibi davrandığı halde onları duyarsız, anlayışsız, sevgisiz olarak niteleyebilir. Dahasını da söyleyeyim, depresyon insanın sevgi duygusunu geçici olarak köreltebilir; sevgi duygusu körelmese bile kişideki sevgiyi belli etme, şefkat gösterme becerisi azalır. Depresyona giren insan eşine, çocuklarına, hatta Allah’a olan sevgisinin azaldığını düşünebilir.

Ailelere buradaki en önemli önerim, hatta uyarım şu olacaktır: Bütün bu duygular kimyasal kökenlidir, gelip geçicidir. Bunu aklınızdan hiç çıkarmayın. Öfkeyi ve alınganlığı azaltmaya çalışın. Depresyon geçiren yakınınızın sevme yeteneğinin yeniden canlanacağını da unutmayın.

Dilersiniz biraz da tedavi konusunu irdeleyelim. Depresyon tedavisinden kolay sonuç alınabiliyor mu?

-Depresyon genellikle birkaç hafta içinde düzelmeye başlayan, birkaç ay içinde de büyük ölçüde düzelen bir hastalıktır. Tekrar söyleyelim; ümitsizliğe gerek yok, bu hastalığın pençesine düşenler süratle uzman yardımına yönelsinler.

Depresyon bazı kişilerde tedaviye karşı direnç gösterebiliyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?

-Depresyona yatkın olan kişilik özelliklerine sahip olanlarda depresyon direnç gösterebilir. Ayrıca aile içi ilişkilerin bozuk olması, evlilik sorunlarının yaşanması, alkol ve/veya madde kullanımı, eşin ölümü, ekonomik problemler, fiziki hastalıklar gibi kişinin hayatında ağır sorunlar bulunması da tedaviyi zorlaştırabilir.

Böyle dirençli vakalarda ne gibi tedavi seçenekleri vardır?

-Bu tür vakalarda ilaç ile psikoterapi beraber uygulanabilir. Elektroşok tedavisi de başka bir seçenektir. Beyne düşük voltajlı elektrik akımı verilmesi yöntemi olan elektroşok, aleyhindeki bütün önyargılara karşın, uygun vakalara yapıldığında, ciddi ve kalıcı yan etkileri olmayan bir tedavi yöntemidir. Bir diğer yöntem de manyetik uyarımdır. Beyne elektrik akımı değil, manyetik akım verilir.

Depresyon tedavisinde tek başına ilaç yeterli olur mu?

-Hastanın durumuna göre değişiklik arz eden bir durumdur. Depresyon geçirenlerin ortalama yüzde 70’inde sadece ilaç tedavisi bile yeterli olurken; hiç ilaç kullanmadan, 10-20 seanslık psikoterapi seanslarıyla yüzde 70’i düzelebilir.

Peki depresyon tedavi edilmezse neler olur? Hastayı ne gibi tehlikeler bekler? Son olarak da bunları öğrenebilir miyiz?

-Depresyon sadece üzüntü ve sıkıntıya yol açan geçici bir mutsuzluk hali değildir. İş veya okul veriminde azalma, isteksizlik, yorgunluk, kararsızlık, unutkanlığa bağlı olarak konsantrasyon sorunu gibi çeşitli olumsuz sonuçları da vardır. Tedavi edilmeyen depresyonda ailevi sorunlar baş gösterir. Cinsel sorunlara bağlı olarak ilgisizlik, sinirlilik görülür. Dikkat dağılmasına bağlı olarak kazalar yaşanır. Beden sağlığı ihmal edildiği için çeşitli hastalıklara daha kolay yakalanılır. Yaşanan bezginlik ve moralsizlik yüzünden hasta genellikle kendine iyi bakmaz.

Depresyon, alkol veya madde bağımlılığının en sık sebeplerinden biridir. Pek çok insan depresyonun verdiği ruhsal ve bedensel acıyı hafifletmek için alkol veya uyuşturucuya başvurur, sonucunda da alkol veya madde bağımlılığı gelişebilir.  İntihar görülür. Depresyon geçiren yedi kişiden biri maalesef intihar ederek kendi hayatına son verir. Bu yüzden depresyon hafife alınmamalı, tedavi için bir uzmana başvurulmalıdır.

KUTU İÇİNDE

DOÇ. DR. OĞUZ TAN KİMDİR?

1969’da İstanbul’da doğdu. 1994’te Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni bitirdi. Kütahya’da pratisyen hekim olarak çalıştı. 2002’de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde psikiyatri uzmanı oldu. 2020 yılında Ruh Sağlığı ve Hastalıkları alanında Doçentlik unvanını alan Tan, Üsküdar Üniversitesi’nde öğretim üyesi ve aynı üniversiteye bağlı Feneryolu Tıp Merkezi müdürü olarak görev yapmaktadır. Edebiyata ve klasik Türk müziğine ilgi duyan Oğuz Tan evli ve iki çocuk babasıdır.

Kitapları

:Takıntılar (Timaş Yayınları, 2004)

Korkacak Ne Var (Timaş Yayınları, 2004)

Depresyon (Timaş Yayınları, 2008)

DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ: https://uskudar.edu.tr/akademik-personel/oguz-tan

31.08.2022

https://www.istiklal.com.tr/haber/depresyon-bulasici-bir-hastaliktir/709506

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir