DÜNYA bizim evimizdir. Yüce yaratıcımız burada rahat etmemiz için tüm varlığı neredeyse hizmetimize vermiş durumda.
Güneş kendisini ısıtmak için değil bizlerin yaşaması için doğuyor. Hem bizi ısıtıp ışıtıyor hem de bu dünya evinde hayatımızı sürdürmemiz için gerekli olan varlıklara aynı şekilde hizmet ediyor.
Yağmur kendini ıslatıp serinletmekten çok bizler için gereken su ihtiyacını sağlıyor ve nebatlara can sunuyor. Rüzgârda öyle değil mi? Ya toprak? Üzerinde bitirdiklerini kendi mi yiyip tüketiyor?
Bilip bilmediğimiz her şey bizim için sunuluyor. Yaşamamızı ve konforumuzu temin ediyor.
Yıldızlar gece ne kadar güzel göründüklerini bilmiyorlar. Ayı kapatan bulutlarda geceye nasıl bir manzara sunduklarından haberdar değil.
Bülbül kendi sesinden bizim aldığımız hazzı alıyor mudur dersiniz? Ya rengârenk çiçekler o günkü renkleri üzerinde bir fikir tartışmasına giriyorlar mıdır giyindiğimiz elbise nasıl diye?
Söğüt ağacı kendi gölgesinde serinler mi? Tavuk kendi yumurtasıyla mı beslenir?
Anlaşılıyor ki, harika bir evimiz var. Burası dünya ve bizim evimiz dağlarında kekikler topladığımız ve türküler söylediğimiz. Gecenin yorganına bürünüp uyuduğumuz ve sabahın serinliği ile yepyeni bir enerjiyle sabahına uyandığımız dünya bizim evimiz.
Kaçırdığımız şu ki, ev sahibi değiliz.
Konuğuyuz dünyanın…
Bunu unuttuğumuz için mi başımız derde giriyor acaba zaman zaman?
Dünya evimiz, sahip çıkalım, güzel davranalım, beşer elimizle müdahale ederek karıştırmadan nimetlerinden doyasıya istifade edelim.
Ama bunu ev sahibi olmadığımızı unutmadan yapalım!
05.12.2019