ZOR şartların çocuğu olarak büyümüştü. Kimileri ona zorbalık yapmış kimileri de acıyarak davranmıştı.
Beklediği bu değildi.
Her iki yaklaşıma da aynı oranda tepki duyuyordu. Hatta yer yer nefret duygularıyla da doluyordu.
Bunu açığa vurduğu zaman etrafında kötü bir imaj oluşuyordu, tersini yaptığında ise kendini kemiriyordu.
Kendini bir kelime ile tanımlar mısın diye soran olsa hiç tereddüt etmeden “Tutunamayan” diyebilirdi.
Her iki hissine de tutunamıyor bir o yana bir diğer yöne savrulup gidiyordu.
Zorbalık yaptığı zaman içi buna isyan ediyor ve yeniliyordu. Olduğundan daha fazla iyi göründüğünde de kendine dürüst davranmadığı için suçlu hissediyordu.
Olmuyordu hiçbir türlü. Nereye ait olduğuna bir türlü karar veremiyor uçlarda dolaşıp duruyordu.
Kederli günlerinden birindeydi yine. Can sıkıntısından radyo dinliyor kanallar arasında dolaşıp duruyordu. Birden ekranlardan tanıdığı babacan bir ses duydu ve can kulağı ile dinlemeye başladı.
Dilinden nurlar saçılan konuşmacı şunları söylüyordu:
“Sosyal eksikliğin olabilir, vasat hatta daha aşağıda bir hayatın olabilir, iyi ile kötünün arasındaki ince ve görünmez çizgiyi kaybetmiş olabilirsin. Acı veren özlemlerin de olabilir…”
Dinlemeye doyamamıştı. İlaç gibi cümlelerdi.
Konuşmacı sözlerini şöyle tamamlamıştı:
“Düşman en iyi öğretmendir. Değerini sen kendin belirlemelisin. Unutma ey talip, duygusal yüceliğe yönel.”
Bunun ne demek olduğunu bilmiyordu ama gözleri aydınlanmıştı kalbinden sonra.
Ve o aydınlığın peşinden gitti.
02.04.2020