UĞUR CANBOLAT
“GÖZLERİMDEN yaş akıyordu” dedi âşık…
İçi kaynıyordu.
Coşkun bir göze gibi coşup taşıyordu.
Ve bunu durmak imkânsız olduğundan devam etti.
“Evet, benim gözlerimden akıyordu yaş ama bunlar onun gönlünün ritmik rahmet damlacıklarıydı.”
…
ONUN derken öyle naifti ki…
Sabah şebnemi gibiydi.
Sevgilisinin saçlarını dalgalandırırken üşütmeyen rüzgârdan farkı yoktu.
Ya da ısıtıp yakmayan güneşten…
İsmini anarak dudakları arasında onu örselemek istemiyordu.
…
ONUN yeri gönlüydü, dudak değil.
O, oranın sultanıydı.
Efendisiydi.
Ve her daim buradaydı.
Ama yine de yanında olmak istiyordu.
Onun gözleriyle beraber göz kırpmaktı muradı.
Kirpiklerin kendi aralarında bir âhenk oluşsun diliyordu.
Biri önce biri sonra olmamalıydı.
Geç kalmamalıydılar.
Sırayı kaçırmamalıydılar.
Beraber aynı anda göz kırpmalıydılar.
…
NASIL beraber gülüp, birlikte hüzünleniyorlarsa öyle…
Tıpkısı olmalıydı.
Değişmemeliydi başlangıçlar ve bitişler.
Sevecekse beraber, savrulacaksa birlikte…
Ne olacaksa hemdem olmalıydı.
..
ŞUNU fark etti âşık sonunda.
Kendi gözleri nemliyken gözü nemli olanı seviyordu.
Kendi yüreği hüzünlüyken kalbi sonbahara döneni seviyordu.
Kendinde olanı yani.
Kendi gibi olanı…
Helezonik dönüşler içinde birbiriyle karışanı.
…
UZAK mıydı şimdi kendinde olandan…
Fiziken evet, uzaktı.
Ama hayır.
Haşa, sümme haşa.
Fizik her şey değildi.
Bir de yüreğin, yüreklerin ritmi vardı.
Ki, bu hepsinden de önemliydi.
…
YAKINDAN da yakındı ona.
Onunla gözyaşı dostuydu.
Nem arkadaşıydı.
Gönlünün efendisiydi.
Yaş birliği, nem birliği, hüzün birliği ve coşku birliği olan sevdalı gönüllerde uzaklık mı olurdu?
Asileştiği, kederin derelerine yuvarlandığı olmuyor muydu, oluyordu.
Peki, kim çıkartıyordu kendisini oradan?
Uzaktan göz pınarını fark eden…
Şöyle düşündü en sonunda.
Eğer kişi sevdiği ile gözyaşı dostuysa bu diğerlerini de içinde barındırır.
Herkesle coşabilir, sevinebilirsin.
Ama herkesle ağlayamazsın.
O vakit gözyaşını dostunu sev.
Daha çok sev.
14.09.2024