İSTER katılın isterseniz katılmayın; herkesin canı yanıyor. Derecesi farklı olabilir ama bunun ne önemi var? Şiddetleri farklı ve değişse de netice aynı. Hepimizin canı yanıyor.
Esas üzerinde yoğunlaşmamız gereken husus, bu can yanmasının sebepleri olmalı…
Yanıyor da ne için yanıyor?
“Evet, bunun için yanmalı, helal olsun” diyebiliyorsak ne mutlu bize. Ya değilse? Kendimizden kaçışımız için yanıyorsa canımız, sabretmeli. Sonuç sevindirici olacaktır.
Bir gün nükte duygusu yüksek bir büyüğüm mizahın imkânlarından yararlanarak “Rol yapabilirsin kendine bir süre ama gerçek sanmaman şartıyla” demişti. Anlaşılıyor ki, çoğu defa içine girdiğimiz rollerin gerçek olduğuna inanıyoruz. Bu elbette gerçek bir felakettir.
Özümüze ulaşıp kendimizle hemhal olmak yerine ömrümüzü dış kabuklara tekmeler savurarak tüketiyorsak bu acınası bir hal değil mi?
Hakikatte kim olduğunu bilmekten korkanların canı yanar en çok…
Ve bu acıyı dindirdiklerini varsayarak hayallere sığınırlar. Ayağı yere basmayan ve gayretle desteklenmeyen hayaller sahiplerini ne yazık ki, üzerlerinde fazla taşımazlar.
Tutulduğumuz kaygı ve korkularla kendimize içeriden değil de çatlaklar arasından bakmamız bütünü görmemizi engeller.
Zaten olan biten de budur.
Evet, canımız yanıyor yanmasına ama ne için yanıyor?
20.03.2020