UĞUR CANBOLAT
NÖROLOJİ ve psikolojinin alanına giren bir konu intikam uykusu.
Ama bizim varacağımız yer burası değil yine de başlığın hakkını vermek için bilgi verelim. Özünde ertelemecilik var. Her şeyi ötelediğimiz, ertelediğimiz gibi bu durum uyku için de birebir geçerli.
Hayat eskisi gibi değil. Tarladan, bostandan veya tezgahının başından akşam yorgun argın eve gelip yığılarak yatanlardan değiliz artık. Şehir hayatı duygu ve düşüncelerimizde değişikliğe sebep olduğu kadar gündelik pratiklerimizde de tesirli artık.
Mesai saatlerinin uzunluğu, trafiğin kargaşalı yoğunluğu, havanın boğuculuğu, toplu taşıma araçlarında istiflenmiş olarak seyahat etmenin nefesimizi kesmesi başlıca sebeplerimiz arasında.
Kariyer mücadelesi, iş yerlerinde mobbingle savaş, artmayan maaşlar ve buna bağlı olarak geçinememe hallerini de üstüne koyun.
Öncesinde zaten çocuk yaşlarımızdan itibaren maruz kaldığımız başarı tutkusu veya kıskacı var. Kendimizi gerçekleştirememiş olmanın bitmeyen derin hüznü, varoluş sancılarımız da mevcut. Düşünme hususunda felce uğramış zihnimiz, sadece menfaatini önceleyen aklımız ve yanlış çalıştırdığımız kalbimizin yorgunluğunu yine bu hesaba katılmalıyız elbette.
Kendimizi mensubu hissettiğimiz meşreplerin üzerimize vurduğu sorgulanamaz ve tartışılamaz yükleri de omuzlarımızın üzerine koyduğumuzda bu tonlarca ağırlığın altında kalmamak kâbil mi? Değil.
Sonunda tüm bunları geceye sığdırmaya çalışıyoruz. Zihnimizi boşaltmaya ve geçici bile olsa intikam amacıyla uykuyu ötelemeye çalışıyoruz.
Yüz güldürücü sonuçlar alıyor muyuz? Tabi ki hayır. Yine yorgun yine bitkiniz.
…
AMA…
Mesele sadece günlük meşgale ve uykuyla sınırlı değil.
Sevmeyi, sevilmeyi erteliyoruz. Yarın diyoruz. Sürekli yarınları birbirine düğmeleyip duruyoruz.
Muhabbet etmeyi, sohbet etmeyi, televizyonu devre dışı bırakarak halleşmeyi geriye bırakıyoruz.
Arkadaşlıkları erteledik örneğin. İzaha hacet yok, hepimiz yakinen biliyoruz. Eskiden çocuklar arkadaşlarıyla akşama kadar oynar, düşer, kalkar ve yorulurdu. Sağlam bir uyku ise ödülüydü.
Dostluklar ertelenmiyor mu, peki… Onlar da aynı şekilde. Nicedir özleyip iki lafın belini kıramadığımız dostların vefat haberleriyle sarsılmıyor muyuz? İçimiz yanmıyor mu? “Ah aklıma geldiğinde neden arayıp sormadım” demiyor muyuz?
Aile ilişkilerimiz bundan farklı mı? Kaçımız kuzenlerinin sevinçlerinden, hüzünlerinden, beğenilerinden, hülyalarından, korkularından, dünya görüşlerinden yeterince haberdar?
Lime lime dökülüyoruz. Bunları giderecek bir intikam uykusu da yok üstelik.
…
DİLİMİZDE pelesenk oldu “Şimdi onun zamanı değil, hele dur bakalım, icabına elbet bakarız, hallederiz dert etme, ne acelesi var canım, Allah’ın günleri torbaya mı girdi sanki…”
Vaktinde yapılmayan şey sonradan onun yerine aynıyla ikame edilebilir mi? Dün sevmemiz gerekeni sevmediğimiz vakit bugünkü sevmemiz o boşluğu doldurur mu? Dün yapamadığımız iyiliği bugün yaptığımızda bugün ifa etmemiz gerekeni heba etmiş sayılmıyor muyuz? Her türlü kayıpta değil miyiz yani? Ya dünden ya da bugünden…
…
HAYAT ertelenmez. Kulluk da ertelenmez, ertelenmemeli. Ebedi âlemle ilgili çünkü. Telafisiz.
İbadet ertelenir mi? Hakkın huzuruna çıkmak geciktirilir mi? Sonrasında icra edilen eylemler dün yapılması icap eden ikamenin yerini tutar mı? Her vaktin kendine mahsus hususiyetleri, getirisi, etkisi, sırrı yok mu?
Ayrıca ertelediğimiz hayat bizim öz malımız mı? Mülkümüz mü? Ne karşılığında satın aldık? İstediğimiz gibi keyfimizce tasarrufta bulunabilir miyiz? Bu, mü’minin emanet bilinci ile tenakuz teşkil etmiyor mu? Yarına havale ettiklerimiz, yarınımız olmadığında ne olacak peki?
…
GENÇLİĞİNİ orada burada heba edenler yetişkinlik dönemlerinde maneviyata yöneldiğinde tıpkı intikam uykusu meselesinde olduğu gibi pek çok yönü yine erteleyip öteleyerek tek bir tarafa yığma yapma eğilimine giriyor. Mesela namaz kendisine lezzetli geldiğinde Rabbimizin diğer emirlerini erteleyip tüm gücünü buraya yöneltiyor. Sadakanın kendisine iyi hissettirdiğini fark ettiğinde diğer ilahi emirlerin bir tık üstüne çıkartarak tamamen buraya ağırlık verip kendini ferahlatmaya çalışıyor.
Hızlı dönüşler yaptığına tanıklık ettiğim birkaç ağabeyin senenin tüm günlerinde oruç tuttuğunu hatırlıyorum mesela. Tesettür ve diğer sosyal ibadetleri çeşitli bahanelerle yerine getiremeyen bazı tanıdıklarım gizlice avuç içine aldığı zikirmatik ile günün tamamını zikre ayırdığına şahit olmuştum. Yine bir mesai arkadaşım “Vaktiyle tüm zamanımı onlara verdiğim” diyerek ailesini ihmal edip kendini dine vakfettiğini söyleyerek evden ayrılmış ve tekkeye yerleşmişti.
Tüm bunlar günlük stres, yorgunluk ve depresyon gibi sebeplerle bedeninin dinlenmesini öteleyip uykuyu geciktiren ve bir nevi ondan intikam alan davranışlara benzemiyor mu?
…
FAHR-İ KÂİNAT EFENDİMİZİN bizlere sunduğu mübarek örneklikte kulluğun pek çok unsurunu bir yana uyku gibi erteleyerek ondan intikam alırcasına tek bir ibadete yöneldiğine ilişkin bir veriye rastlıyor muyuz? Hayır. Tam tersine ibadetlerin tümünü hayata yayarak dengeli bir pratik ortaya koyuyor.
Savaşta bile namazını kılıyor. Oruçluyken Bedir savaşına katılıp yönetiyor. Elindeki neyse onu az bile olsa paylaşıyor. Evleniyor. Çocuklarıyla ilgileniyor. Sahabenin dertleriyle meşgul oluyor. Rüyalarını dinliyor. Kuşu ölen çocuğa taziye ziyaretinde bulunuyor. Uyuyor. Hasılı dengeli bir biçimde ibadetlerini hayatın tümüne yayıyor. Hiçbirini geciktirmiyor, ötelemiyor. İbadette radikalliği değil itidal ile tümünü ifa etme örnekliği sunuyor bizlere. Bu, her şeyi vakti vaktine yapma yükümlülüğü demektir. Kulluğun sırrıdır. İntikam uykusu gibi ertelemeci davranışların reddidir.
Diyorum ki, gelin bu mesele üzerinde bir defa daha düşünelim.
Ya Selam!
29.05.2025