KENDİNİ kahraman olarak görüyordu. Kötülüğünün dokunup canını yapmadığı neredeyse yok gibiydi. En fazla da yakınlarının canını acıtıyordu.
Sevdiğini söylediği kişilere kıyıyordu en çok. Azabın en şiddetlisini onlara reva görüyordu. Bakışına, edasına, gözüne, kaşına, saçına methiyeler düzüyor sonra da bunları yapıyordu.
Önce alkışlıyor sonra onları adeta öldürüyordu.
Tartışmalar, kavgalar çıkıyor ama üzerine hiçbir zaman kabahat kondurmuyordu. Daima başkalarını suçluyordu. Onu kimse anlamıyordu. Buydu savunması. Bir defa bile sevdiklerini dinlememişti. Neye mal olursa olsun acımasızlığından vazgeçmiyordu.
Bir gün bir toplulukta övünçle anlattı yaptıklarını. Ortalık buz kesmişti. O ise takdir edilmeyi bekliyordu. Sessizliği yaşlıca biri bozdu. Kendisine dönerek merhametle “Evladım kötülüğün zaferi olmaz, hezimeti olur” dedi.
Kabullenmek istemedi savunmaya geçti. Kendini haklı çıkarmaya çalışıyordu. Sözü aydınlık olan yaşlıca kişi devam etti. “Kötülük düşünce kapılarını kapatır, algı pencerelerini sürgüler, düşünemez hâle getirir kişiyi. Etrafına kör olur. Çünkü kendine kör olmuştur. Kalbini karartma evladım” dedi.
İlk başlarda biraz huysuzlansa da evladım sözü onda bir yumuşama meydana getirdi. Sendeledi. Belli ki, ihtiyacı şefkatli bir dokunuştu. Isıtan birkaç cümlecikti.
Bilge kişi özellikle kendisine söyleniyormuş algısını kırmak için bizlere dönerek; “Hepimiz aynıyız aslında. Kimlere kıydığınıza bakın. En çok en yakınlarınız olduğunu göreceksiniz. Kıyıcı olmayın. Bizler birer yolcuyuz dünden bugüne gelen, bugünden yarınlara gidecek olan. Neleri bavulunuza koyduğunuza dikkat edin” dedi.
Eve geldiğimde ajandamın günün sözü bölümüne şunu yazdım.
“Kötülüğün zaferi olmaz. Neleri bavuluna koyduğuna dikkat et!”
29.01.2020