KÖY ODASINDA AJANS SAATLERİ!..

UĞURCANBOLAT

HAYATIN harman olduğu yerdi çocukluğumun köy odası.

Orada neler konuşulmazdı ki!

Yağmur, uzun süren kış mevsimi ve kalkmayan karlar, tarlaların ekin zamanı, herk dönemi, ekinler, tırpanların yenilenmesi, harmanlar, yolların açılması, leyleklerin gelmesi, bağ bozumları…

Bunlara ilaveten köyde gerçekleşen sosyal olaylar, evlenecek olanlar, nişanların yapılması, şerbetlerin içilmesi, düğünü yürütecek kahyanın seçilmesi vs, vs…

Her şey burada konuşulurdu.

Üstelik bunlar hararetli konuşmalar şeklinde sürüp giderdi. Kimi zaman birkaç grup farklı mevzular etrafında sözü alır götürürdü.

Sesler iki şekilde sükûta ererdi. Bunlardan ilki minareden namaza çağrı olan Ezan-ı Muhammedinin duyulmaya başlamasıydı. Diğeri ise radyodan ajansın başladığını gösteren “Biiip” seslerinin işitilmesiydi.

HÂLÂ şaşarım bu insanların ajansın başlamasıyla birden susması ve büyük bir dikkatle haberleri dinlemeye başlamasına. Küçük bedenim ve aklımla burada bir olağanüstülük olduğunu anlar ben de yaramazlığıma ara verirdim.

Ne olduğunu anlamazdım elbette ama bende bu suskunluğa iştirak ederdim.

Nereden bilebilirdim ki bu çocukluk demlerimin ruhumda büyük bir tesir meydana getirip günün birinde radyocu olacağımı. Benim de birçok farklı programla mikrofon başına geçip radyodan ses vereceğimi.

BÜYÜK küçük demeden köy odamızdaki bu sessizleşmeye o zamanlar anlam veremezdim.

“Nedir ki, bu ajanslar?” derdim içimden. “Ve neden hiç bitmiyor?”

Her saat başı o meşhur ve değişen “Biiip” sesinden sonra insanların pür dikkat dinledikleri ajansların sürekliliğine bir çözüm getiremezdim.

O küçük yüreğime sığdıramadığım nasıl bir dünya vardı? Neler oluyordu?

Neden havadisler bitmiyordu? Buna akıl erdiremezdim.

Biraz ürkmeme sebep olmaz mıydı derseniz, olurdu. Kavrayamazdım.

Bir başka dünya vardı. Büyüktü bu dünya üstelik, çok büyük.

Ve olaylar hiç bitmezdi burada.

ZAMANLA anladım ki, haberler ajanstan ibaret değil. Daha büyük haberler var. Bizi ihtar eden haberler. İstikâmetimizi bozmamamızı isteyen haberler.

Sadece bu dünyadan değil öte dünyayı da işaret eden haberler…

Yürek çağıran haberler.

ŞİMDİKİ gibi küçük ve metal ya da plastikten değildi radyolar. Ahşaptı. Büyüktü. Cızırtılıydı. İstenen istasyonu bulmak için büyük bir dikkatle ibreyi çevirmek gerekirdi.

Uzun dalga, kısa dalga ve orta dalga arasında istenen noktayı arayıp bulmak kolay olmazdı. Ama şimdi gerip dönüp bakıldığında keyifliydi.

RADYOLU günlerimizin köy odasında itibar edilen ajansların dışında hayata dokunan başka alanları da vardı. Radyo tiyatrosu bunların başında gelirdi. Yaşamı sessize aldığımız anlardan bir başkası da buydu.

Bu sessizlik içimizdeki sesi çoğaltmak içindi. Radyo ses verirdi ve biz bu sesle bereketlenirdik.

Canlanırdık.

‘Arkası Yarın’ın arkasını beklemek ne çok heyecan verirdi. Ne kurgular yapardık. Kahramanların bazılarıyla özdeşlik kurar, kimilerine de fena halde kızardık. Yaşardık onlarla.

Bu oyunları seslendirenleri hiçbir zaman tanımadık ama sesleri hep tanıdık kaldı.

Bizden seslerdi. Bizden vurgulardı.

Nineler, anneler, evlatlar radyonun başına toplaşır büyük bir sessizlikle alırdık içimize bu sesleri.

VE türküler.

Radyolu günlerimizin çığlığı olan türküler.

Bizi bizden alıp ötelere taşıyan o nağmeleri unutmak mümkün müdür hiç!

Kimi büyüklerimizin gözlerini yaşartan, kimi ablalarımızın gözlerini çakmak çakmak yapan ah o türküler. Unutturur mu kendilerini!..

“Ela gözlüm ben bu elden gidersem” diye başlayan o dizelerle bizler nerelere kalkıp göç eylemezdik ki. Mahmut Erdal’ın Karacaoğlan’dan seslendirdiği “Yine dertli dertli iniliyorsun / Sarı turnam sînen yaralandı mı?” derken hangi yaraları ortaya çıkardı kim bilir büyüklerimizin?

RADYOLU günlerimizdi köy odası günlerimiz.

Haberlerden haberdar olma anlarımız…

Köyümüzden farklı bir dünyanın olduğunu bellediğimiz zamanlar…

İyi zamanlarımızdı kısacası.

Ya Selâm!

09.12.2023

https://www.istiklal.com.tr/kose-yazisi/koy-odasinda-ajans-saatleri/810161

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir