RAMAZAN GÜNLÜĞÜ 12 GÜN

UĞUR CANBOLAT

BİR ÂYET BİR HADİS logosu

Allah size bir kısım ayetlerini göstersin diye, Allah’ın nimetiyle gemilerin denizde gittiğini görmedin mi? Şüphesiz bunda sabreden, şükreden herkes için ibretler vardır.    Lokman Sûresi Âyet 31

Kalbinin içinde zerre kadar kibir, büyüklenme bulunan kimse cennete giremez.

Peygamberimiz (sav)

DOYURULMAMIŞ DUYGULAR

Doyurulmamış duygular hayatımızı zehir eden, düğüm atmamız gereken konuların en başında gelir.

O nedenle çocukluk dönemlerinin sevgi dolu yaşanması önemsenmelidir. Travmatik etkilerden mümkün olduğunca bu dönemlerde özellikle uzak olunması çok mühimdir.

Vaktinde doyurulmamış duygular sonraki dönemlerde her zaman baş ağrıtabilecek bir potansiyel barındırır içinde.

Yerinde ve zamanında karşılanmayan duygusal ihtiyaçlarımız sırtımıza yüktür. Bu ağırlığı ne yazık ki son demlerimize kadar taşımak durumunda kalabiliriz. İşte bu sebeple de bir kez daha gözden geçirilmeyi hak etmektedir. Hem de dikkatli bir şekilde…

Sonunda söyleyeceğimizi dilerseniz şimdi söyleyelim. Her şey zamanında, yerinde ve kıvamında olmalı… Vakti vaktine… Ne önce ne de sonra. Tam vaktinde, ihtiyaç deminde…

Kendimizi tanımamız bakımından da doyurulmamış duygularımız üzerinde düşünmemizde yarar var. Vicdanımızı rahatsız eden bazı durumlarla iç içe isek ipin ucu dönüp dolaşıp bu konuya gelip dayanabilir. İşte bu sebeple yüzleşme başarılırsa sonuç yüz güldürücü olabilir. Kazanan biz oluruz kendimizi hep kaybetmeye mahkûm etmişken.

Paradoksal bir durumumuz var genellikle içinde debelendiğimiz…

Eksiklerimizi görüp onlarla yüzleşmekten bize çok ağır bedeller ödettiği halde kaçınırız. Kafa yormaktan kaçarız. Kaçarız ama o doymamış duygularımız yine bizi üzen bir şekilde tatmin bulmaya devam eder. Bizim kaçmamız, kaçınmamız, yüzleşmeden ürkmemiz sonucu değiştirmez.

Babasından aradığı sevgiyi bulamayan bir erkek çocuğu hayatında bu eksikliği telafi edebilir mi? Mümkün mü bu gerçekten? Bu duygu noksanlığını acaba nerelerden gidermeye çalışır dersiniz? Belki de patronundan, belki de büyük gördüğü başka figürlerden gidermeye çalışır. Ama bu ne kadar mümkündür? Ne türlü istismarlara maruz kalır bilinmez.

Aynı şeyi bir kız çocuğu için de düşünelim örneğin. Baba sevgisini tatmayan, bu duygusunu babasıyla doyuramayan bir kız çocuğunun bu doyurulmamış sevgi açlığını nerelerde nasıl giderir? Giderebilir mi? Nelerle yüz yüze gelir? Hangi simsarlarla karşılaşır?

Yine babasından bulamadığı sevgiyi eşinde bulmaya çalışan, onu biraz da bu şekilde seven ama pek çok pürüzle karşılaşan kişiler tanıdım. Eşinde baba sevgisi bulamadığı gibi, eş sevgisini de ketleyici bir noktaya girmişti ilişkileri…

Yanlış bağlanmalar, aşırı talepler, farklı roller yüklendiği için kendisine bir eş olarak bu kadar yükü karşılayamayan, taşıyamayan kişilerin de varlığı söz konusu…

Ve elbette bu durumdan kaçışları…

Bizi yokuşa süren doyurulmamış duygularımızdır. Yanlışlarla terleten, hayatımızı mutsuz kılan da…

Bizi esir eden, teslim alan doyurulmamış duygularımızdır.

Doyurulmamış şefkatin insanın başına neler getirebileceğini düşünmek, doyurulmamış değerlilik, doyurulmamış takdir edilme, onay görme gibi duygularımızın hayatımıza bedeli bazen hayatımızdan ağır olabiliyor.

Her şey zamanında karşılanmalı, vaktinde kıymetlidir çünkü.

___

KUR’ANDAN KAVRAMLAR

İSRAFIN GENEL SEBEBLERİ

Taklîdi İman

Taklîdî iman inaçsızlığın sebebidir. Taklîdî iman şirkin de sebebidir. Taklîdî iman nankörlüğün de sebebidir. Bütün bunlar haddi aşmaktır. Ve haddi aşanlar israf edenlerdir. Taklîdî iman amelî ve ahlâkî konulardaki israfların da sebebidir. Taklîdî iman sahibinin Allah korkusu da imanının kalitesi kadardır. Bu yüzden malı kullanırken İslâm’ın koymuş olduğu kriterlere riayet etme hassasiyeti azdır. Dilediği gibi kullanır ve bir sürü israfa girer. Yine Allah korkusu az olan kişinin meşrû münâsebetin dışındaki her çeşit ahlaksızlığa girmesi muhtemeldir.

Dünyevileşme

Onlara, kendisine âyetlerimiz hakkında ilim nasib ettiğimiz kimsenin de kıssasını anlat: Evet, o adam bu ilme rağmen o âyetlerin çerçevesinden sıyrıldı, şeytan da onu peşine taktı, derken azgınlardan biri olup çıktı. Eğer dileseydik, onu o âyetler sayesinde yüksek bir mevkiye çıkarırdık, lâkin o, dünyaya saplandı ve hevasının esiri oldu. A’râf suresi, 7/175.

Burada karakteri sergilenen ilim verildikten sonra dünyevileşmiş kişi (Bel’am ibn Bâûrâ, veya Ümeyye ibn Ebî’s-Salt) prototipi penceresinden ilahî nitelikli bilgiden uzaklaşarak, şeytanın kurulu dünyasında yeryüzü saltanatına, maddeye râm olmuş modern zihniyeti, sekülerleşmiş insan tipolojisini seyredebiliriz.

Heva ve Heves

Umûmî anlamda israfın sebeblerinden bir diğeri de heva ve hevese uymaktır. Heva, şer’i bir motivasyon olmadan insanın bir işi ve nesneyi arzu etmesi aşırı korku, azgınlık, her çeşit hayır ve iyilikten uzak olma halidir

Faydacılık

İsrafın umûmî âmillerinden birisi de kişilerin menfaatçi olmasıdır. İman edeceği zaman kişi, dünyevî bir fayda elde edip etmeyeceğine baktığı gibi ne gibi dünyevî kazanımları da kaybedeceğine bakabilmektedir. Bu ise bazen hiç inanmamasına ya da inanıyor görünse bile kişinin hakikatte inanmamasına sebep olmaktadır. Bazen de inansa bile pek çok günaha girmesine neden olmaktadır. İsrafa girmeye sebep olan menfaat kaybından birisi de makam ve statü kaybına uğrama korkusudur.

ÖZEL SEBEBLERİ

Lüks Tutkusu– Kur’an’da 8 yerde geçiyor.

“Herhangi bir beldeyi imha etmek istediğimizde oranın nimet ve refahın kendilerini şımartmış olduğu, lüks içinde yaşayan şımarıklarına iyilikleri emrederiz. Buna rağmen onlar dinlemez, fısk-u fücura devam ederler. Bu sebeple, orası hakkında cezalandırma hükmü kesinleşir. Biz de orayı yerle bir ederiz” İsrâ Sûresi, 17/16. b. Gösteriş:

İsrafa neden olan sebeplerden biri de gösteriş tutkusudur. Gösteriş Arapça’da riya kavramıyla ifade edilir. Riya sözlükte göstermek, gösteriş yapmak, gözlemlemek, sezmek anlamlarına gelmektedir.

Ey iman edenler! Yardım ettiğiniz kimselere minnet etmek ve incitmek sûretiyle o sadakalarınızı boşa çıkarmayın! Allah’a da, âhirete de inanmadığı halde sırf insanlara gösteriş yapmak için malını harcayan kimsenin durumuna düşmeyin! Onun durumu, üzerinde azıcık toprak bulunan kaygan bir kayanın durumuna benzer ki, şiddetli bir yağmur iner inmez toprağı kayıverir, cascavlak kalır. Öyleleri işledikleri hiçbir şeyden sevap ve mükâfat elde edemezler. Zira Allah inkârcıları emellerine kavuşturmaz.” Bakara Sûresi, 2/264.

Mirasa Konmak Meâric suresi, 70/17-21.

Şehvete Esir Olmak

_

ESMAİ HÜSNA HATİCE FAHRUNNİSA

ER REZZAK

Rızıklandırmak anlamına gelen “rzk” mastarından türeyen Er Rezzak Kur’an’da yer alan Esma-i Hüsna’dandır. Er-Rezzâk ismi, her çeşit rızkı veren ve mahlûkata her an dağıtan anlamına gelmektedir.

Rızık faydalanılan her şeyi kapsar. Ragıb el-İsfahani rızkın dünyada ve âhirette yapılan sürekli bağış, nasip ve gıda türünden yararlanılan her şeyi içine alan bir terim olduğunu belirtir.

Rızk kavramı Kur’an’da 123 yerde geçmektedir. Tamamı doğrudan veya dolaylı şekillerde Allah’a atfedilir. “Rızkı bol olarak tekrar tekrar veren, dağıtan” anlamına gelen “Rezzak”ismi Kur’an’da sadece bir yerde geçer. (Zariyat, 58)

“Rızk verenlerin en hayırlısı” anlamını taşıyan “hayru’r-razıkin” ise beş yerde Allah’ı niteler. (Sebe 39, Mü’minun 72, Hacc58, Cuma 11, Maide 114)

İslâm âlimleri dört türlü rızıktan söz eder:

Rızk-ı mazmun (garanti edilmiş rızık): hayatını devam ettirecek zarurî ihtiyaç olarak verilmesi garanti edilen yenilir, içilir, giyilir şeyler,

Rızk-ı maksum: Ezelde kısmete düşen rızık ve pay,

Rızk-ı memluk: Bir kimsenin mülkiyet ve tasarrufunda bulunan mal,

Rızk-ı mev’ud: Salih kullara Allah tarafından vaat edilen rızık.

Bunlardan yalnızca ilki için tevekkül söz konusudur. Diğer maddeler için gayret, çalışma ve istikrar gerekir.

Rızıklanmada zekânın rolü yoktur. Rızık, imân ve küfre göre de taksim edilmez. Bu konuda bizlere düşen anlayışlar şunlar olmalıdır;

•Rızık kaygısıyla kulluğumuzu terk etmemek,

•Allah’ın vekâletine tam itîmat etmek,

•Kimseden bir şey istememek, verilince kabul etmek,

•Yokluğun ve darlığın Allah’a olan tevekkül ve itimadımıza zarar vermesine imkân vermemek,

•Varlığın ve bolluğun şımartmadığı, yokluğun ve darlığın üzmediği, azdırmadığı insan olmak,

•Varlıkta ve darlıkta infak edici olmak,

•Allah’ın garanti ettiği rızık için değil, gayretimize bağlı âhiret rızıkları için çaba sarf etmek,

•Haliyle insanlara örnek olmak, diliyle de rızık konusunda tavsiyelerde bulunmak,

•Hiçbir tavır ve konuşmasının Allah’a olan itimadına ve tevekkülüne aykırı olmaması gayretinde olmak.

Allah bizleri takva ile azıklandırıp, helal kazanç ile rızıklandırsın.

___

RAMAZAN PEDEGOJİSİ DOÇ.DR. AYHAN ÖZ

İFTAR VE SAHURUN ÇOCUKLARIN EĞİTİMİ İÇİN SAĞLADIĞI İMKÂNLARI

Zamanın ve mekânın ruhu var derler. Gerçekten de öyledir. Kandiller, bayramlar, üç aylar; manevi ritmimizin arttığı, hayat belirtisi verdiğimiz dönemler. Ramazan bir ay olarak manevi havayı teneffüs ettiğimiz kutlu bir zaman dilimi. Ama Ramazanın da içinde daha hususi vakitler var; örneğin iftar ve sahur gibi.  Bu iki vakit Ramazanda çocukların en çok ilgi gösterdikleri anlar. Yani hazırbulunuşlukları çok yüksek. O sebeple bu anları bir eğitim fırsatı olarak görmek gerekir. Burada kastettiğim uzun dini sohbetler değil. İftar sofrasındaki muhabbetin arasına serpiştirilmiş, iftarın genel havasını bozmayacak, çocukları sıkmayacak birkaç hoş kelam. Bu, kimi zaman bir dua olabilir, kimi zaman bir âyet, kimi zaman kelam-ı kibardan bir alıntı, kimi zaman kıssadan hisse kabilinden bir paylaşım. Yemek üzerine tatlı kabilinden. 

___

GÜNÜN NİYAZI

Allah’ım günümüzü hayırlı eyle.

Bereketli eyle. Hakkımızda hayırlı eyle.

Acılarımızı dindir.

Göğsümüzü daraltma. Ferahlık ver bize. İnşirah ver bize.

Bizi hikmet ehli eyle. Hikmetsiz tutumlardan uzak eyle. Kusurlarımızı idrak etmeyi nasip eyle.

Bizi Firavun karakterinden uzak eyle. Ahlak-ı Muhammedî üzere yaşamayı nasip eyle.

İnanıp güvenenlerden eyle bize. Bunda istikrarlı olanlardan eyle. Sebat edenlerden eyle.

Kime kulluk ettiğinin farkında olanlardan eyle. Yanlış hislerimizi doğruya çevir.

Yanlış anlayışlarımızı gidermeye muvaffak eyle. Tuttuğumuz yanlış yollardan dönmemizi nasip eyle.

Sen affedicisin. Affı seversin. Bizleri de affeyle. Mağfiret eyle.

Bizi her türlü afetten muhafaza eyle.

Amin!

_

AHLÂK-I HASENE UĞUR CANBOLAT

CAHİLE DEĞİL CEHALETE DÜŞMANLIK

AHLÂK-I HASENE insanı hedefini doğru belirleyemeye azami özen gösterir.

Eksen kaymasına asla izin vermez.

Çünkü ilk düğmeyi yanlış iliklemenin tümünü yanlış iliklemek olduğunu çok iyi bilir.

Bu sebeple yüzeysel değil derinlemesine bakar meselelere.

Bunlardan birisi de cehalet ile cahil ayrımını yaparken görülür.

Kılı kırk yaran bir incelikle şeytan ve nefsin maniplasyonuna gelmeden belirlemeler yapar.

Güzel ahlâk erleri cahilin değil cehaletin düşmanıdır.

Cahile merhametle yaklaşır.

Öfkesini ona karşı kabartmaz.

Öznesi cahil değil cehaletin kendisidir.

Bu konuyu eyleme dönüştürürken evvela kendi cehaletiyle mücadeleyi tercih eder.

Meseleyi doğru belirler.

Hangi konuların cahili olduğunu tespit eder.

Bu cehaletin hangi hususlarda ne seviyede olduğunu da tespit etmeyi önemser.

Teşhisin doğru ve tam olmaması durumunda tedavinin olamayacağını idrak etmiştir.

Gölge boksu yapmaz. Gerçekçidir.

Acı da olsa yüzleşmeyi sağlıklı gerçekleştirir.

Ciddi bir çalışma sonucunda kendisini bilgili gördüğü pek çok konuda aslında ne kadar cahil olduğunu görür. Gerçeğe dayanmayan bilgilerle kalbinin nasıl doldurulduğunu fark edip yakalar.

Ardından onları tek tek imha ederek yerine yüce kitabımızın kesin bilgisine dayalı bir donanımla kendisini teçhiz eder.

İşte tüm bunları yaptıkça bugüne kadar cehalete değil cahil bırakılanlara yaptığı düşmanlığın ne kadar yanlış bir yaklaşım olduğunun bilincine ulaşıp doğru stratejiyi oluşturur.

Ey hakikat yolunun sahih yolcusu!

Kur’an-ı Kerim’in onaylamadığı tüm bilgiler senin için cilalanmış cehalettir.

İlim olarak sunulursa bile aldanma.

İrfan görüntülerine bile sokulsa bu cehalet itibar etme.

Enerjini boşa harcatıp seni yorgun düşürmek için şahıslara yönelik düşmanlık yönlendirmelerini elinin tersiyle iterek yüzlerine çarp.

Esas düşmanın cehalettir. Bilgisizliktir.

Cehalet zindanından kendini kurtarmadığın sürece gerçek bir özgürlüğe kavuşamayacaksın.

Düşüncelerin temelsiz kalacaktır.

Fikirlerin sönük olmaya mahkûmdur.

Cahile merhametle muamele etmelisin ki, o kişiyi daha önce senin de içinde bulunduğun karanlık kuyulardan çıkartabilesin.

Öfke kurtarıcı değil. Cehalete duyacağın öfkeyi cahile yönlendirdiğinde sonuç alamayacaksın.

Muhatap olduklarının kendi yanlışlarında ısrar etmelerinden başka bir sonuç vermeyecektir bu tutumun.

Yüksek erdem yolunda yürüyenler bu ayrıştırmaları en doğru biçimde yapanlardır.

Karanlığa sövmek nafiledir.

Mühim olan bir ışık yakmaktır. Bunu ise ancak merhametliler yapabilir.

Sen onlardan olmalısın.

KATKI VERENLER: Serkant Dervişoğlu, Seval Yılmaz

03.04.2023

https://www.istiklal.com.tr/haber/ramazan-gunlugu-12/749722

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir