UĞUR CANBOLAT
BİR ÂYET BİR HADİS logosu
Andolsun Allah’ın elçisinde sizin için Allah’a ve ahiret gününe kavuşmaya inanan ve Allah’ı çok anana kimseler için, uyulacak en güzel bir örnek vardır. Ahzab Sûresi Âyet 21
İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a teşekkür etmiş olmaz. Peygamberimiz (sav)
Duyduk ve Uyduk!
DUYMAK hayatımızda en zor yapabildiğimiz şeylerden biridir.
Duymak hazır olmayı gerektirir. Niyetli olmayı, bulunulan durumu aşmayı dilemeyi gerektirir.
Bir nevi teyakkuz hâli denebilir. O nedenle kimi olaylarda ‘Duymaya hazır değilim, anlatma’ deriz.
Ürperen bir kalp yoksa henüz bünyemizde, duyamayız.
Almaya ve olmaya hazır bir ruh hâlinde olmak o nedenle mühimdir.
Elbette düşünce ve yaşama sistemimizi değiştirecek hususlarda bu böyledir. Yoksa hepimiz her dakika bir şeyler duymaktayız. Bunlara kulak kabartıyoruz. Abur cubur ne varsa bilgi kırıntısı adına biriktirme arzusundayız. Delice. Hiçbir işimize yaramadığını gördüğümüz halde.
İnsani bir zaaf işte…
Lazım olana karşı dinleme konusunda ‘Henüz hazır değilim’ şeklinde mazeretler üretiriz.
Lüzumsuz malumatlar konusunda ise büyük bir açlık gösterir, tüm dikkatimizle dinleriz. Üstelik defalarca.
Tartışmalara ve tartışmalı konulara olan ilgimiz de bu nedenledir belki de… Saatlerce incir kabuğunu doldurmayacak konuları dinlemekten uykusuz kalırız da şikâyet etmeyiz. Ruhumuz yaralanır üstelik. Ama sürdürürüz uymamamız gereken bu çeldirici hususları dinlemeyi.
Bizi bu sıkıntılı duruma sokan nedir?
Ah illa da her konuda bilgi sahibi olmak isteği… Budur bizi derelerde susuz bırakan arzu. Bir de değişik ortamlarda mevzulara ‘Fransız kalma’ korkusu… Küçük düşme kaygısı… Sırf bu nedenle ömrümüz yanlış, gereksiz konuları dinlemekle geçer. Ruhumuza tek kelimesi dokunmayan bu gevezeliklere, zevzekliklere, münakaşalara ilgimiz biraz da bu yüzdendir.
Uymak zorunda olmadığımız konulara karşı obez bulunuşumuzun kötü bir nedeni.
…
BAŞKALARIYLA ilgili konuları duymaya meraklıyız. Neden bu kadar dışımızdaki kişilerin mahremiyetlerine agah olmak isteriz ki?! Neden yük almaya bu kadar teşneyiz anlayamam.
Bizi acıtmadığı için mi?
Sorumluluk yüklemediği için mi?
Kendimize dönmek istemeyişimizden, biraz da kaçışımızdan mıi?
Belki de tüm bunlar ve başka sebepler yüzündendir uymamamız gereken, yürek bulandıran, ruhumuzu nefessiz bırakan, beden kafesinde boğan konulara koşuşumuz…
…
HALBUKİ tarih boyunca nebiler insanlığa seslendiler. Duymadık.
İlahi kitaplar her saniye durmaksızın seslendiler ve sesleniyorlar. Okumadık.
Veliler seslendiler. Hissetmedik.
Âlimler seslendiler. Öğrenmedik.
Mütefekkirler, filozoflar seslendiler. Düşünmedik.
Aktivistler seslendiler. Gayretlenmedik
Çileler, belalar seslendiler. Toparlanmadık.
Ne yaptık peki? Duymamız gereken malayani şeylere yöneldik. Çöp karıştırdık.
…
BİR sohbet sırasında ‘Adı Güzel Kendi Güzel’ Efendimizin arkadaşları üzerinde konuşuluyordu. Söz inanmış kişi olan mü’minin aralarında hüküm vermesi için Allah ve Resulüne çağrıldığında ‘İşittik ve itaat ettik’ demesi gerektiğini anlatan Nur Sûresi’nin 51.ci âyet’inden açılmıştı. Pek çok çeviriye baktım kavram bu şekilde geçiyordu gerçekten: ‘İşittik ve itaat ettik’.
Bu konunun ele alındığı bu dost meclisinde bir Bektaşi ereni âyeti ‘Duyduk ve Uyduk’ şeklinde formüle etmişti.
Bu kısa anlatıma bayıldım. Çok samimi ve içten buldum. Bu teslimiyete hayran kaldım.
…
HAKİKATİ duyanlardan olabilmek ne büyük bahttır.
Gerçeğin çağrısını yüreğinde hissetmek, o mesajı alabilmek ne büyük ikram!
Ve ardından ‘Uyduk’ diyebilmek yiğitliği…
Yüceler yücesi Rabbimiz hepimize nasip etsin o sırrı, içtenliği, inanmışlığı…
Dilerseniz bir iç coşkusu ve gönül fırtınası halinde bir kez daha beraber söyleyelim:
‘Duyduk ve Uyduk!’
___
RAMAZAN PEDAGOJİSİ DOÇ.DR.AYHAN ÖZ
RAMAZAN BİZDE NE BIRAKMALI?
RAMAZAN özellikle çocuklarımız için hoş hatıralar bırakmalı geride. Geriye dönüp baktıklarında güzel şeyler canlanmalı zihinlerinde. Ramazanın yolu hasretle özlemle beklenmeli günler aylar öncesinden. Bu heyecanı çocuklarımıza kazandırabildiysek onlar üzerinde güzel bir etki bırakmışız demektir. Biz yetişkinlere gelince her Ramazandan bir güzellik koymalıyız gönlümüze ve onu Ramazan sonrasında da sıkı sıkıya sahiplenmeliyiz. Ramazandaki manevi heyecanı diğer aylara taşıyamıyoruz maalesef. Belki de taşımamız da gerekmiyor, bir sonraki yıl Ramazan heyecanını yeninden yaşayabilmek için. Ramazanları; ayıplarımızdan, kusurlarımızdan, fazlalıklarımızdan tek tek arındığımız kutlu bir zaman olarak görmek gerekiyor bence. İdrak ettiğimiz her Ramazanı bir eksiğimizi kapattığımız bir fazlalığımızdan kurtulduğumuz zaman dilimi olarak görmeliyiz. Örneğin elimizdekini paylaşamıyorsak geçirdiğimiz bir Ramazan bize bunu öğretmeli. Öfkeye yeni düşüyorsak, bir diğer Ramazanda öfkemize hâkim olmayı öğrenmeliyiz. Kısacası her Ramazanda biraz daha tamamlanmalıyız, her Ramazanda biraz da çocuk masumiyetine, yani fıtrata doğru yol almalıyız.
__
KUR’AN’DAN KAVRAMLAR
VELİ: DOSTLUK
KUR’AN’DA ülfet ve kardeşlik bağlamında geçen en önemli kavramlardan birisi de “veli ve velâyet”tir. Veli; mekân, din, sadakat, yardım ve itikat yönünden yakınlığı ifade eder. Velâyet yardım etmek demektir. Rağıb, el-Müfredât, s.1181
Velî, sözlükte; “yardım eden, koruyan, yardım edilen, korunan, sâhip, ermiş, eren, idâre etmek, işini üzerine almak” gibi anlamlara gelir. Ayrıca “Îmanlı kullarının dostu olan, onlara yardım eden, iyi işlerinde başarı nasip eden, sıkıntılarını gideren” anlamında “esmâ-i hüsnâ”dandır. Kelimenin çoğulu olan evliyâ Türkçede tekil anlamda da kullanılır. (TDV)
Allah’ın güzel isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biridir. Sözlükte “bir şeye çok yakın olmak, bir kimseyle yan yana bulunmak” anlamındaki velî ile “birinin işini üstlenmek; bir ülkeyi yönetmek; yardım etmek, sevmek” mânalarındaki velâyet (vilâyet) kökünden türeyen velî “yardımcı, dost” demektir. (Lisânü’l-’Arab)
Ayrıca, Farsça’da “seven, sevgili, yâr” anlamındaki dost kelimesinden gelen “dostluk” İslâmî literatürde sadâkat, uhuvvet, meveddet, sohbet gibi değişik kelimelerle ifade edilmiş, ayrıca velî ve refîk kelimeleri başka anlamları yanında “dost” mânasında da kullanılmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de yine dostluk anlamında kullanılan “hulle” kelimesi, sözlüklerde genellikle “kalbin derinliklerine nüfuz ederek kökleşen engin dostluk” şeklinde açıklanmaktadır.
Veli ve velâyet kelimeleri Kur’an’da bütün türevleriyle birlikte 123 kez geçmektedir. Bu anlamda Kur’ân-ı Kerîm’de en çok geçen kelime velîdir.
“Velî” tekil ve çoğul olarak (evliyâ) yer aldığı seksen yedi âyetin kırk altısında Allah’ın insanlara dostluğu, Nisâ, 4/45, 75, 119, 123, 173.
İki âyette insanların Allah’a dostlukları, Yûnus, 10/62; Cum‘a 62/6
On âyette insanlarla şeytan arasındaki dostluk, Nisâ, 4/76; A‘râf, 7/27, 30
Diğerlerinde ise iyi veya kötüler arasındaki dostluklar, Nisâ, 4/139, 144; Enfâl, 8/72 için kullanılmıştır.
___
ESMAİ HÜSNA HATİCE FAHRUNNİSA
EL AZÎM
AZÎM, sözlükte “büyük, güçlü ve yüce olmak” anlamlarına gelen azm masdarından türemiştir. El Azîm “zat ve sıfatları yönüyle kavranamayacak kadar yüce olan, benzersiz azamet sahibi” anlamına gelmektedir. Alî ve Kebîr isimleri ile anlam bakımından yakınlığı bulunur.
Aklın sınırlarını aştığı için O’nun azameti tasavvur edilemez. Allah’ın mahiyeti tanımlanamaz ve başka şeylerle mukayese edilemez. Bu yüzden El Azîm ismi insana haddini ve sınırlarını gösteren bir isimdir. Gerçek azamet Allah için söz konusu olduğundan kulun azametle nitelenmesi büyüklenme anlamı taşıyacağından kibir olarak nitelenir. Kul ancak mecazi olarak bu sıfatla nitelenir.
“Azm” kavramı Kur’an’da üçü fiil 125’i isim olmak üzere 128 yerde, El Azîm ismi ise Kur’an’da 6 yerde geçmektedir. (Hakka 33, 52; vakıa 74, 96; Şura 4; Bakara 255)
El Azîm ismi Allah’ın dışında değeri ve anlamı büyük olan şeyler için de kullanılmıştır.
“Büyük Kur‟an” (Hicr 87) “Büyük ecir ve mükafat” (Enfal 28) “Büyük kurtuluş”
(Nisa 13) “Büyük gün” (En’am 15) “Büyük hile” (Yusuf 28) “Büyük iftira” (Nur 16) “Büyük
Zulüm” (Lokman 13) “Büyük haber” (Ne’be 2) “Büyük günah” (Vakıa 46) “Büyük ahlak”
(Kalem 4) gibi.
El Azîm aynı zamanda birçok hadiste de Allah’a nispetle yer alır.
“Öyleyse büyük Rabbinin adını yücelt.” Vakıa 74. âyeti nazil olduğunda Peygamber Efendimizin (SAV) namazların rukûlarında “Subhane Rabbiye’l-azîm” tesbihini okunmasını ashabına emretmesidir.
Azîm bizler için bir işin olması, gerçekleşmesi için gösterilen irade, çaba ya da kararlılık anlamına gelir. Ulaşılmış makam ne kadar yüksek olursa olsun, insan güçten ve takatten kesilir. Makamından, mülkünden toplumdaki büyük statüsünden olur. Oysa gerçek ve mutlak büyük Allah’tır.
El Azîm ismini tefekkür ederken, bu anlamlarını hayatımıza geçirmeye gayret etmeli ve tevazu sahibi olmalıyız.
GÜNÜN NİYAZI
ALLAH’IM günümüzü hayırlı eyle.
Sağlık ve sıhhatte bizleri daim eyle.
Açık yaralarımızı bir an evvel sarmaya muvaffak eyle.
Acılarımızı dindir. Yeni afetlerden muhafaza eyle.
Kur’an ile aydınlanan kullarından eyle bizi.
Allah’ım!
Bağışlanmak için hayırda yarışanlardan eyle bizi.
Sen lütfun sahibisin. Bizi lütfunla rızıklandır.
Sen gufransın Allah’ım.
Bizim kusurlarımıza bakma. Bağışla.
Sen hâdîsin Allah’ım!
Lütfunla bizi hidayet ehlinden eyle.
Hayırda öne geçenlerden eyle.
Sana hakkıyla inanıp amel edenlerden eyle.
Hem ümit hem de korku ile Sana dua edenlerden eyle.
Peygamberlerin Sana karşı takındıkları edepten bizleri de hissedar eyle.
Allah’ım.
Kendisinin veya başkalarının heveslerine uyanlardan eyleme.
Dostlarıyla ve yakınlarıyla anlaşmazlığa düşenlerden eyleme.
Sen her şeye kadirsin. Eksiklerimizi gidermeye muvaffak eyle.
Kusurlarımızı seyret. Günahlarımızı mağfiret eyle.
Gufran olan Sensin. Gaffar olan Sensin.
Rahman olan Sensin. Tevvab olan Sensin.
Tövbeleri kabul eden Sensin. Bizi bağışla.
Âmin
AHLÂK-I HASENE UĞUR CANBOLAT
HUZUR VERMEK
AHLÂK-I HASENE yolcusu olmak demek önce kendisine olmak üzere başkalarına da huzur vermek demektir.
Kişi kendinde olmayanı başkasına aktaramayacağından evvele bu nimete mazhar olmak gerekmektedir.
Kendisini bilen, kendilik bilinci merdivenlerinden her an çıkan, içsel kavgalarını sona erdirmiş bireylerde ancak huzur bulunur.
Bu ihsana kavuşmuş kişiler aynı zamanda evrenle de barış ilişkisi kurmuş olanlardır.
Tüm varlıklara emanet gözüyle bakar.
Dünyadaki hayat yolculuğumuzun arkadaşları olarak görür onları.
İncitmez.
Ötelemez.
Bir ağaca tekme atmaz, bir kökü gerekse bile sökerken kabalık göstermez.
Eli, şefkâtin eli olur.
Dili merhametin tercümanı hâline gelir.
Bakışları hayat enerjisi sunar.
Münasebetleri yumuşak ve empatiye dayalıdır.
Dinlemeyi, anlamayı ve denge üzerinde hareket etmeyi önceler.
İfrat ve tefritten yani uçlardan kendisini koruyarak itidal üzere hareket eder.
Düşmanına bile adaletin gayrısını reva görmez.
Kendisini değil başkalarını öne çıkarır ve başkalarının marifetlerinden, hünerlerinden, yeteneklerinden ve başarılardan memnuniyet duyar.
Hırstan kendini ne kadar azade tutarsa iç tutarlılığının o derece gelişeceği bilgisine sahiptir.
Hasetten, fesattan, çekememezlikten kendini uzak tuttuğu için kalbinde huzurun tomurcukları açar.
Çiçeklenir.
Hakikat yemişleri biter dallarında.
Ve işte bundan sonra cennetvâri bir huzur ikliminin sâkini olur.
Onunla konuşanın kalbi yumuşar.
Sohbet edenlerin ruhlarına rahmet damlaları düşer. Dilleri ballanır.
Gözleri muhabbetin odağı olur.
Ey hakikat yolunun sahici yolcusu!
Sen huzurun merkezi olmalısın. Kalbin huzur pompalamalı kan pompalar gibi.
Sekînet sunmalısın çevrene.
Senden uzak kalanlar mahrumiyetin pençesine düştüklerini hemen hissetmeliler.
Bu huzur ve muhabbet intişarı insanlarla mı sınırlı peki? Hayır.
Altında oturduğun ağaç sende huzur bulmalı. Yürüdüğün yol senden hoşnut kalmalı.
Niyaz ettiğin cami senden memnuniyet duymalı. Yaşadığın şehre bile huzur ikrâm etmelisin.
Kalplerinden huzur intişar eden kişilerin çokluğu o şehri huzur şehri yapmaz mı?
Mevsimi muhabbet olmaz mı?
Bacalarından evlerin mutluluk tütmez mi?
Güzel ahlâk yolunun sahih bir yolcusu isen hedefin bu olmalıdır.
Söze hâcet bırakmayacak nitelikte tavır ve hallerin sahibi olmak ne güzel. Ne imrendirici…
Cümlemize nasip olması duasıyla!
KATKI VERENLER: Serkant Dervişoğlu, Seval Yılmaz
05.04.2023