UĞUR CANBOLAT
BİR ÂYET BİR HADİS logosu
Görmüyorlar mı biz nasıl suyu, kuru, otsuz yere sürüyoruz da onunla ekin bitiriyoruz; ondan hayvanları da, kendileri de yiyor? Görmüyorlar mı? Secde Sûresi Âyet 27
Allah güzeldir, güzelliği sever. Peygamberimiz (sav)
DOZ AŞIMI HAYATI ZEHİRLER!
Temel bir problem… Genellikle böyle olur. Hayatımızın her alanını kuşatır.
Bir türlü nerede duracağımızı kestiremeyiz.
Nasıl yürüyeceğimizi, yol alacağımızı ayarlayamadığımız gibi…
…
Susarız yıllarca…
Kendimizi ifade etmeyiz. Denemeyiz bile… Ne gelirse açarız sînemizi… Siper oluruz. Koruruz. Kollarız. Sahip çıkarız. Olumsuzlukları yok sayarız. Himâye ederiz. Gizleriz. Üzerini örteriz.
Ve gün gelir mızrak çuvala sığmamaya başlar. Biriktirdiklerimiz, özellikle gereksiz biçimde biriktirdiklerimiz artık sığamaz olur kapattığımız yere…
İnfilak eder. Doz aşılmıştır!
…
Yıllarca bir çocuk isterler ama nasip olmaz. Pek çok imkânı araştırırlar, bulurlar, denerler.
Sonunda beklenen olur. Hak onlara bir bebek ikram eder.
Titrerler üzerine… Tüm dikkatleri üzerine yoğunlaştırırlar. Hassas davranırlar.Âdeta kadife kundaklar içine sararlar.
Meraklarımız vardır. Ne zaman gülecek? Nasıl gülecek? Ne vakit el çırpacak, kime şirinlik yapacak?..
Her şey çocuk üzerinden anlam kazanır. Algı ve ilgi buraya odaklanmıştır. Tüm düzen onun uyku saatine göre düzenlenir. Her istediği yerine getirilir, hiçbir talep reddedilmez.
Yürütülmez bile… Toprak görmez. Her zaman ihtimam gösterilir.
Özel okullar, özel şoförler, yardımcılar vs…
Hayat âdeta o çocuğu mutlu etmek üzere seferber olmuştur.
Çocuk ergenliğe ermiştir… İsyan dönemleri gelmiştir.
Özgürlük kazanılacaktır. Eşikler yükselmiştir. Daha fazla zevk arayışı başlanmıştır.
Söz dinlenmez olmuştur. Saygı sınırları ise aşılmıştır.
Sevgi zehirlenmesi yaşanmış ve sonunda elbirliği ile narsisist bir evlat ortaya çıkarılmıştır.
Doz aşılmıştır!
…
Eskiler anlatmaya çalıştığım bu duruma “ifrat/tefrit” derlerdi.
Her iki taraftan doz aşımı diyebiliriz buna. Yani “Aşırı gitmek”…
Saygısızlıkta dozu aşmak nasıl bir sınır ihlaliyse, abartılı ve hak edilmeyen derecede övgüyü saygı kılığına büründürerek yapmak da aynı şekilde bir doz aşımıdır!
Övgüde de, yergide de aşırı gitmek sık yaptığımız doz aşımlarından biridir. Daha düne kadar bal/kaymak olduğumuz, yediğimiz içtiğimizin ayrı gitmediği bir insanla neden birden bire yılların düşmanı gibi oluveririz? Her ikisi de bir doz aşımı değil midir?
…
Eli açık olmak yani cömert davranmak tüm semavi dinlerin bir öğretisi iken gereğinden fazla tutumlu olmak, eldekine kıyamamak, muhtaca el uzatamamak, ihtiyaç sahiplerine destek olamamak bir doz aşımı sayılamaz mı? Tutumlu olmak, iktisatlı olmak gibi önemli bir hayat kuralı bu davranışla cimrilik haline gelmiyor mu?
Aynı şekilde ne varsa evdekini düşünmeden dağıtmak, satıp savmak, geleceği düşünmemek şeklinde ifade edebileceğimiz bir savurganlık da doz aşımı sayılmaz mı? Gereksiz yerlere zevk için müsrifçe harcama yapmak da aynı katagoriye girmez mi?
…
Eğitimde doz aşımlarımız var… Okullarımızın duvarları gibi eğitimimizde de sorunlar var.
Sağlıkta doz aşımlarımız var. Hastanelerimiz vaktinde gelip çözüm aramayan, ya da hekim önerilerini dinlemeyen pişmanlık yaşayan hastalarla dolup taşıyor.
Anne baba ilişkisinde doz aşımlarımız bulunuyor. Bayramda bile tatili tercih edenlerde gözle görülen bir artış gözleniyor.
Aile hayatında doz aşımları hızla artıyor, boşanmalar bunun göstergesi… Bunu yapmayanlarda sözel şiddet, fiziksel şiddet giderek artıyor…
Teknoloji kullanımında da böyle değil miyiz memleket olarak?
Sevgi de doz aşıyoruz. Nefrette de…
Öfke de doz aşımlarımız var, kendimizi düzgün ifade edemiyoruz.
Doz aşımı yapmadığımızda hayatımız daha anlamlı olacak.
Doz aşımı sadece madde bağımlılığında zararlıdır diyemeyiz.
Doz aşımları hayatımızı zehirleyebilir.
Dikkat edelim…
___
KUR’AN’DAN KAVRAMLAR
ÜLFET VE KARDEŞLİK
Aynı yahut yakın mânalarda olan, i’tilâf / teâlüf (uzlaşma), üns / müânese (kaynaşma), ihtilât (birlikte yaşama), muâşere, sıla / tevâsul, mücâlese (bir arada bulunma); bunların karşıtı olarak da, teferruk (ayrışma), teferrüd (tek başına yaşama), ihtilâf,tekâtu (birbirinden kopma), tedâbür (birbirine sırt çevirme), tebâyün (zıtlaşma) ve hicret gibi kavramlar kullanılır.
Türkçede ise “ülfet”: Alışma, kaynaşma, tanışma, görüşme gibi anlamalara gelir. Ayrıca dostluk, ahbaplık ve arkadaşlık anlamları da vardır.
Kardeşlik ise: Kardeş olma durumu, uhuvvet, kardeş kadar yakın sayılan kimse, yakın dost, birlik, beraberlik manasına gelir.
Hadislerde ülfet anlamında “muâşeret” ve “muhâlata” gibi kavramlar da geçmektedir. Bazı hadis mecmualarında “hüsnü’l-muâşere” başlığı altında aile içinde kaynaşmayı teşvik eden hadisler toplanmıştır.
Ülfetin oluşabilmesi için, dostluk ve sevginin, îsâr ve ferâgât’ın, iyilik ve yardımlaşmanın, uzlaşma ve muhabbetin oluşması şarttır. Kuşkusuz ülfet ve kardeşlik, güzel ahlakın meyvesinden başka bir şey değildir. Tefrika ise, kötü huyun ve kötü ahlâkın meyvesidir. İyi ahlak, ülfet ve kardeşlik sınırlarında, dostluk ve kaynaşmayla meyvesini verir.
Kötü ahlak ise ülfet ve kardeşlikten yoksun olmanın sonucunda düşmanlığı, kıskançlığı ve sırt çevirmeyi doğurur. İyi ahlakın fazileti İslâm’da âşikardır. Allah(c.c) peygamberini onunla övmüş ve şöyle buyurmuştur: “Sen elbette üstün bir ahlaka sahipsin.” Kalem, 68/4
Yüce Allah bir başka âyette, Müslümanlar arasındaki kardeşliği onlara bir nimet olarak ihsan ettiğini şöyle belirtiyor: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de o, kalplerinizi birleştirmişti. İşte onun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de o sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” Âl-i İmran, 3/103
___
ESMAİ HÜSNA HATİCE FAHRUNNİSA
El ‘ALÎ
El ‘Alî ismi Kur’an’da geçen Esma-i Hüsna’dandır. Müteâli ve Alâ isimleri ile aynı olan yükseklik, yücelik, kuvvet ve kudret sahibi olmak manasına gelen A-l-y kökünden türemiştir. El ‘Alî ismi yüceler yücesi, mutlak ve sonsuz yüce, aşkın ve kudretli olan anlamına gelir.
‘Alî ismi Kur’an’da 11 yerde geçer. Sekiz tanesi Allah’a isnatla kullanılır. Bir tanesi Kur’an-ı Kerim için Fâtır suresi 4. 3ayetinde geçer. Diğerleri ise Hz İbrahim, Hz İshak, Hz Yakup için (Meryem, 50) ve yine aynı sûrede Hz. İdris için kullanılır. (Meryem 57)
El ‘Alî ismi hiçbir âyette tek başına yer almaz. Kebîr ismi ile beş ayette “El-Aliyyü’l-Kebîr – mutlak yüce sonsuz büyük” olarak geçer. Hem ululuğun anlamı sonsuz büyüklükle pekişmiş hem de teşbih tenzih dengesi sağlanmış olur. (Lokman 30, Sebe 23, Mü’min 12, Hacc 22, Nisa34)
Azîm ismiyle iki yerde “Aliyyü’l- Azîm – yücelikte azamet sahibi” olarak hem fizikötesi sonsuz yücelik hem de fiziki varlıklardan da üstünlüğü vurgulamak amacıyla birlikte geçer. (Şura 4, Bakara 255)
Şura Sûresi 51. âyette Hakîm ismi ile beraber geçen ‘Alî ismi birbirini dengeleyerek Allah’ı maddeleştirmek konusunda bizleri uyarır.
“Allah bir insanla (karşılıklı) konuşmaz. Ancak vahiyle (kulunun kalbine dilediği düşünceyi doğurarak), yahut perde arkasından konuşur; yahut izniyle dilediğini vahyedecek bir elçi gönderir. O, yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Ne yazık ki günümüzde sevdiğimiz insanları yüceltip, onlara gereğinden fazla değer atfedip yüceler yücesi olan Allah’a farkında olmadan da olsa şirk koşuyoruz. Kimi evladını, kimi hocasını, kimi mürşidini, kimi eşini, babasını gözünde büyütüyor ve yükseltiyor. Bu biraz da imtihan vesilesi kılmak demek. Yücelttiğimiz şeyden uzaklaşırız ve aramıza mesafe girer. Oysa Allah uludur ve aynı zamanda bize şah damarından daha yakındır. O’nun yüceliği ile aramızda mesafe yoktur ve ulaşılmaz değildir.
Mevlâ gerçek yüceliği kendisine, gönderdiği kitaba ve elçilerine atfetmiştir. O halde bizlerde bu ismi tefekkür ederken Allah’ın bizlere biçtiği kıymeti de akledip, bir başkasına dengeli bir şekilde kıymet vermeyi ilke edinmeliyiz.
_
RAMAZAN PEDEGOJİSİ DOÇ.DR.AYHAN ÖZ
EVDE AİLECE KUR’AN VE MEAL OKUMA SAATLERİ
Ramazan Kur’an’ın indirilmeye başlandığı ay. Bu nedenle “Kur’an ayı” olarak da isimlendiriliyor. Kur’an ve meal okumak müminin tüm zamanlara dair bir görevi. Lakin Ramazan ayında bu konuda biraz daha fazla çaba ve zaman harcamak gerekiyor. İftar sofrası gibi bir de Kur’an sofrası kurmalıyız. Çocuklarımız da bu sofradan istifade etmeli. Ancak çocuklar söz konusu olduğunda bu sofraya ne getireceğimiz konusunda dikkatli olunmalı. Nasıl iftar sofrasında çocuklarımızın sevdiği, lezzet aldığı, onlar için faydalı olan şeyleri önlerine koymaya özen gösteriyorsak Kur’an sofrasında da onların dünyasına uygun olan, gönüllerinde manevi lezzet bırakacak bölümleri seçmek konusunda da hassas davranmalıyız. Kur’an mealini çocuklarla baştan sona okumak değil de önceden belirlenmiş ayetler üzerinden bu sofrayı donatmak yerinde olacaktır.
___
GÜNÜN NİYAZI
Allah’ım günümüzü hayırlı eyle. Her anımızı verimli eyle.
Allah’ım.
Rahmetinle donat bizi. İhsanınla yaşat bizi. İkramınla doyur bizi.
Allah’ım.
Sadece maddi istikbal değil manevi istikbalini de düşünüp hesap ederek yaşayanlardan eyle bizleri.
Sana ortak koşanlardan uzak eyle. Tevhid ehli ile hemdem olmayı nasip eyle.
Allah’ım.
Senin huzurunda durup rükû ve secde edenlerden eyle bizi. Güven içinde yaşamayı nasip eyle.
Bizi dostlarımız için güvenli eyle. Gönlünü temiz tutanlardan eyle.
Bizi her türlü ürünle rızıklandır ve şükrünü yapabilenlerden eyle.
Allah’ım.
Ateş azabına sürdüklerinden eyleme bizi. Bizi ve neslimizi Sana teslim olanlardan eyle.
Tövbelerimizi kabul eyle. Sen tövbeleri çok kabul edersin ve çok merhametlisin.
Bize merhametinle muamele eyle. Ahmaklıkla kendisini rezil edenlerden eyleme.
Senin sevdiklerini bize de sevdir. Senin sevmediklerini sevdirme.
Sana düşmanlık edenleri sevdirme.
Acılarımızı dindir. Yeni acılar yaşatma.
Âmin!
__
AHLÂK-I HASENE UĞUR CANBOLAT
GÖNÜL BİLMEK
GÜZEL ahlakın en önemli göstergelerinden biri de gönül bilmektir.
Gönül bilmeyenin bu meydanda işi olmadığı gibi kimse onu bu sahaya bırakmaz.
Hayata değer katan yüksek ilkelere uygun biçimde yaşama hususunda eğer bir nebzecik bile azmimiz varsa bu kendini gönül bilmek şeklinde açığa çıkaracaktır.
Gönül bilmek hayatı müzeyyen kılar. Güzelleştirir. Yaşanılabilir kılar. Değer sunar. Kıymet biçer.
Etrafı zarar verici ayrıksı otlardan temizler ve kişiye güvenli bir alan oluşturur.
Gönül bilmemek demek insan hatırından ırak düşmek demektir.
Travmatize etmeye yatkınlık anlamına gelir.
Kim ne düşünürse düşünsün, kim neresinden nasıl yaralanırsa yaralansın ben bildiğimi okurum bencilliğine yaslanmak demektir.
Bu ise kişinin güzel ahlaka giden yolları kendi eliyle tıkamasından başka bir şey değildir.
Eğer hayatımızı ve yaşadığımız dünyayı ahlâk-ı hasene ile güzelleştirmek ve aydınlatmak istiyorsak içinden geçeceğimiz ışıltılı yol gönül bilmek olmalıdır.
Gönül bilene, gönül verilir çünkü. Hatır bilenin hatrı sayılır.
Değer verenin hakkı değer görmek, değer bulmaktır.
Hak ederek yaşamak, bedavacı olmamaktır.
İnsan, gönlünün bilindiği yerde rahat eder. Güven hissi gelişir.
İtimat duygusu alabildiğini serpilip yayılır.
Bu ise hayatı renklendirir. Yürek baharlarına taşır kişiyi…
Böylesine cennetvari bir iklimde yaşayan insanlar mânevi soğuklardan korunur.
Başkalarını da aynı şekilde koruma içgüdüsü geliştirir. İyiliğin yayıcısı ve savunucusu olur.
Böylece herkesin rahat etmesi, güzelliklerin ve hayrın çoğaltılması, bereketlendirilmesi anlamına gelen güzel ahlak prensibi yaygınlık kazanır ve kökleşir.
Tüm bunlar için evvela gönlün ne olduğuna ilişkin sahih, veriye dayalı bilgilerle mücehhez olmak kaçınılmazdır.
Ardından kişinin kendi gönlünü bilmesi gelir.
Onu nefsin ve şeytanın sert saldırılarından nasıl koruyacağı ve tevhid üzere nasıl yaşaması gerektiği üzerine yoğunlaşır.
Sonrasında ise içinden çıktığı aile fertlerinin gönüllerini anlamaya yönelir.
Onları bilmeye ve buna göre bir yaşam tavrı belirlemeye çaba gösterir.
Annesinin, babasının, kardeşlerinin, sevdiğinin, çocuklarının ve sonrasında çevresinde olan herkesin gönlünü dikkate alarak bir inşa eylemine girişir.
Bunu yaparken ana ilkesi ise o günlün Rahmanın arşı olduğu şuuruna erişme azmi ve kararlılığıdır.
Kendisinin ve başkalarının gönüllerinin kutlu misafirinin kim olduğunun bilincine ulaşarak kendilik bilincine erişen kişi güzel ahlak dışında bir davranışı benimseyemez.
Başka türlüsünü düşünemez.
Ey hakikat yolunun hakikatli yolcusu.
Ahlâk-ı hasenenin yolu gönül bilmekten geçer.
Dahası gönül olmaktan geçer.
Sevgili Peygamberimizin bir gönül mimarı olduğunu içselleştirdiğimiz zaman ise yolumuz bellidir.
Kâbe’miz nettir.
KATKI VERENLER: Serkant Dervişoğlu, Seval Yılmaz
04.04.2023