RAMAZAN GÜNLÜĞÜ 17 GÜN

UĞUR CANBOLAT

BİR ÂYET BİR HADİS

Ne güneş aya erişebilir, ne de gece, gündüzün önüne geçebilir. Hepsi bir yörüngede yüzmektedirler.                                                                                            Yasin Sûresi Âyet 40

Kişi, dostunun dini üzeredir. Bu nedenle, kiminle dost olacağına dikkat etsin. Peygamberimiz (sav)

Ek Takviye Almalısın

EKSİK olduğumuzu kabul etmekle başlamalıyız… Hangi konularda ne kadar eksiğimiz olduğuna ilişkin bir liste çalışması yapsak epeyce bir zaman harcamamız gerekir sanırım.

Efor da gerekir ayrıca…

Eksiklerimiz her alan da kendini gösterebiliyor. Sporda eksiğimiz var, ek takviye kullanalım.

Diyette eksiğimiz var ek takviye kullanalım. Besin de eksiğimiz var, ek takviye alalım.

Hamilelikte ek takviye alınıyor. Çocukların beslenmeleri yetersiz olduğunda yine ek takviye alınıyor.

İŞİN hüzün veren yanı şu: Ek takviye konusunda hassas davranıyoruz ama eksik. Hayat bir sınav, beden bir emanet…  Elbette iyi bakmamız gerekir. Ama sadece bunlarla mı sınırlı kalmalı ek takviye konusu? İhtiyacımız sadece ruhumuzun tabutu olan bedene mi yönelik?

Yeterince acıyamıyoruz! Şefkat duygumuz dumura uğramış. Bir akşam seyrettiğimiz haberler yüreğimizi dağlamaya yetecekken bile biz hayatımıza güle oynaya devam edebiliyoruz.

Ne yemeden içmeden kesiliyor, ne de keyiflerimizden milim uzak kalabiliyoruz?

Yok mu burada bir sorun? Ek takviye gerekmiyor mu burada da?

AKLIMIZA akıl ermiyor!

Akla ziyan işlerin peşine düşmüşüz. Yolumuz ne yana bilmiyoruz? Bu gayret, bu koşturmaca, bu emek kime ve ne sebeple? Bilmiyoruz! Tam da ek takviyenin gerekli olduğu yerde değil miyiz?

Sevgisizlik diz boyu olmuş. Çıkarımız varsa seviyoruz. Menfaat bitince eş zamanlı olarak sevimizde şekil değiştirmiş sıvı halden buhar haline dönüşmüş oluyor!

Ben seversem, nedensiz severim! Ben seversem, karşılıksız severim.

Ben seversem, tüm hücrelerimle severim ve ne pahasına olursa olsun severim diyenlerin neden nesli tükendi?

Sevgilere de artık ek takviye gerekiyor! Can çekişiyor zira sevgilerimiz!

İlgi de, muhabbette, başkasını düşünmekte, düşküne destek olmakta, yara sarmakta, acı dindirmekte eksiklerimiz var. Ciddi seviyelerde üstelik! Dikkat! Acilen ek takviye gerekiyor!

BU gece bir arkadaşımla uzun uzun konuştum. Desteğe ihtiyacım var dedi. Beni dinler misin ricasıyla başladı söze zaten! Anlamıştım. “Senin ek takviyeye ihtiyacın var herhalde” dedim.

“Hem de nasıl, hem de nasıl, hayatım zafiyet içinde” dedi.

Her birimiz böyleyiz aslında. Sadece ek takviyeye ihtiyaç duyduğumuz alanlar farklı!

Kimine hayat gülmemiş oluyor! Kimi çocuğundan vefa görmemiş, bazısı da sevdiğinin sevgi çemberinin dışına düşmüş durumda… İlgiyi, sevgiyi başka kişilerde ve alanlarda bulmaya çıkmış!

Elimize şefkatle değen bir el arıyoruz. Gözümüz sevginin en sıcak enerjisine hasret kalmış.

Diller şirin söylesin, beni söylesin, sevda için dönsün istiyoruz.

Ama ne yazık ki burada da durum vahim! Dikkat! İhmal öldürücüdür. Ek takviyeye ihtiyaç var!

DOĞRU noktadan olmalı elbette ek takviyeler! Doğru gıdalarla olmalı! Hazımsızlığa neden olmamalı.

Takviye etme işlemini yapması gerekenler yapmalı ayrıca!.. Yaban ellerle, yanlış gönüllerle olmamalı!

Ve tam ihtiyaç anında olmalı… Gerektiği dozda yapılmalı! Ne fazla, ne eksik!

BİLGİLERİMİZİN ihtiyacı var takviyeye… Yeni ve doğru bilgilerle beslemeliyiz.

Amellerimizin ek takviyeye ihtiyacı var! İhlas ve içtenlik ilave etmeliyiz.

Aklımızın ihtiyacı var ek takviyeye… İlimle beslemeliyiz, aydınlatıcı, ufuk açıcı ek takviyelerde bulunmalıyız!

Düşüncemizin ihtiyacı var ek takviyeye… Doğru önermelerde bulunmalı, sağlıklı analizler yapmalıyız!

Duygularımızın ihtiyacı var ek takviyeye… Sevgi, şefkat, ilgi ve muhabbetle takviye etmeliyiz.

Duygularımızın dilini keşfetmeliyiz. Bunu başarabilirsek kendimizi de keşfetmiş olacağız.

Neye ihtiyacımız olduğunu daha net görebileceğiz o zaman.

___

KUR’AN’DAN KAVRAMLAR

NİMET KAVRAMI

KELİME olarak nimet hayır, iyilik, menfaat, yarar, kâr, bolluk, refah, kişiye mal ve rızık olarak verilenler, güzel bir hal ve durum demektir.

Nimet, cins isim olup gerek azlık, gerekse çokluk için kullanılabilen bir lafızdır (İsfahânî 1997: 814; en-Nahl 16/18; el-Mâide 5/3). “Allah’ın nimeti” ifadesi de Allah’ın bir kimseye verdiği görme, işitme ve düşünme gibi bir başkasının ona veremeyeceği nimetleri anlatmaktadır. Nimet aslında insanın refah içinde olması, bir şeyden tat alması ve onunla mutlu olmasıdır. Fakat kendisi ile lezzet alınan bu tür şeylere isim olmuştur. Kelimenin aslı sert olmamak, yumuşak olmak demek olan “nimet” ile ilgilidir. Bir şeyin güzel ve yumuşak olmasına da “nimet denilir.

Allah’ın bir kimseye nimet vermesi, esasında o kimsenin bu nimetlerin tadına varmasıdır (Cevherî 1987:V/2041-2042; İbn Manzûr h. 1424: XII/579; Fîrûzâbâdî 2005: I/1163).

Nimetin ıstılah anlamı ise herhangi bir karşılık beklemeden veya özel bir maksat gözetmeden yapılan iyilik, fayda ve ihsan demektir (Cürcânî 2007:333)

Nimet ile ilgili olarak in’âm etmek yani “el-in’âm “ise nimet vermek, nimeti ulaştırmak ve insanın kendisiyle lezzetlendiği her türlü hal demektir. Sonra da insanın dünya güzelliklerinden lezzetlendiği her şeye ad olmuştur (Ebüssuûd ts: I/18)

Nimet kavramı, oldukça geniş bir anlam yelpazesine sahip kavramlardan biridir. Bu kavram (ni’met) Kur’ân’da aynı kökten türeyen farklı biçimdeki lafızlarla isim olarak elli dört, fiil olarak on sekiz ve “ne’îm” şeklinde on yedi âyette zikredilmektedir (Abdulbâkî 1990: 707-709; Ağırakça 2000: VI/233).

___

ESMAİ HÜSNA HATİCE FAHRUNNİSA

EL AZÎZ

SÖZLÜKTE kadri yüce, şerefli, güçlü, kuvvetli, kerim ve cömert olmak anlamlarındaki “izz” kökünden türeyen azîz kelimesi, zayıfken kuvvetlenmek, güçlenmek, şanı yüce olmak, az ve nadir olmak gibi manalara gelmektedir. Ayrıca erişilmesi, zarar verilmesi imkânsız, hiçbir zaman mağlup edilemeyen, eşi ve benzeri olmayan anlamlarına da sahiptir.

Azîz ismi Allah’a nispet edildiğinde şerefinde izzetinde eşsiz benzersiz, her şeyin üstesinden gelen aciz olmayan, yegâne galip demektir.

Kur’an’da azîz kavramı 120 yerde geçer. 100 yerde Allah’a nispet edilmektedir. 47 yerde Hakîm, on iki yerde Rahîm, altı yerde Alîm, dört yerde Zü’ntikam, üç yerde Kavi ve Gaffar, iki yerde Hamid ve Ğafur, bir yerde de Kerîm, Muktedir ve Cebbâr isimleriyle birlikte zikredilmiştir.

El Azîz ismi Kavi, Kadir, ‘Ali, Hakîm, Galib alâ emrih, Fa’alun limâ yürid gibi isimlerle anlam yakınlığı içinde bulunur.

İzzet ve şerefin tamamıyla Allah’a mahsus olduğunu Kur’an’da üç yerde bildiriliyor. (Fatır10, Yunus 65, Nisa 139)

Kur’an’ı Kerim Azîz ve şerefli bir kitap olduğunu belirterek (Fussilet 41) Hz Peygamber ve iman edenlerin de izzet ve şeref sahibi olduğunu vurguluyor.

“…Asıl izzet ve şeref, ancak Allah’a, Resulüne ve mü’minlere aittir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.” (Munafikun 8) “

Azîz olan Allah bizlerin de izzet ve şeref sahibi olmamızı ister. Fakat burada ayrımını yapmamız ve dikkat etmemiz gereken konu dünya menfaatleri hususunda hırs yapmamamızdır.

Her izzet sahibinin izzet ve şerefinin sonsuz ve mutlak kaynağı olan Allah için izzet ve şeref sonradan kazanılmış, başkasına galip gelerek elde edilmiş değildir. Oysa bizler kul olarak davranışlarımızla bu nitelikleri kazanırız. Bu anlamda bizler için azîz olmak, bir kimsenin başkaları karşısında içsel disiplin ve denetimini koruması; bedensel, psikolojik, ekonomik, statü gibi yönlerden güçlü, baskı altına alınamaması, saygın olması demektir.

Alçaklık, acizlik anlamındaki zillet kelimesinin zıt anlamlısıdır. İzzet, insanın kendi isteklerine, heveslerine, alışkanlıklarına, şeytana, nefsine ve başka insanlara mağlup edilmesine mâni olan hali sergilemek, hissettirmek demektir. Bu anlamada izzet sahibi olmak hürriyettir diyebiliriz.

İnsanın kendisini zilletten koruması, tok gözlü oluşu, minnetsiz bir hayat yaşaması, yalnızca Allah’a güvenmesi ile mümkündür. İzzet sahibi olmak bu şekilde mümkün olur. Mü’min izzetlidir çünkü gücünü, kuvvetini, şerefini ve haysiyetini imanından alır, takvası ile de korur.

Aziz olabilmenin diğer bir basamağı da zilletten kurtulmaktır. Zillet horlanma, aşağılanma anlamına gelir. Bu aşağılama her zaman dışarıdan birileri tarafından gelmeyebilir. İnsanın zaaflarından biri kendisini hor ve hakir görmesidir. Dolayısıyla dışarıdan bu tür hareketlerin gelmesi de mukadderdir.  Çünkü kendine bu merhametsizliği yapan insana çevresi de aynı şekilde davranacaktır.

Allah, kulunu zilletten kurtulmasını ve güçlü olmasını ister. Onu merhameti ile izzet ve şerefe nâil kılmak ister.

İzzet ile kibir çoğu zaman karıştırılan bir mevhumdur. İzzet, insanın nefsinin hakikatini, kendi hakikatini tanımasıdır. Yani bu bilgi ile, arzu ve isteklerinin pençesine düşmeyip aksine onu kerîm ve kıymetli tutmasıdır.

Ey mülk ve hâkimiyet sahibi Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden onu çeker alırsın. Dilediğini azîz, dilediğini zelîl kılarsın. Her türlü hayır yalnız Sen’in elindedir!  Sen elbette her şeye kâdirsin. (Ali İmran, 3/26)

RAMAZAN PEDAGOJİSİ DOÇ.DR. AHYAN ÖZ

İBADET EĞİTİMİ

ÇOCUKLARIN oruç tutmaya dönük güçlü istekleri, ibadet eğitimimiz üzerine de tekrar düşünmeyi gerekli kılıyor. Oruca bu denli istekli olan çocuklarımızda namaza karşı neden bu isteği göremiyoruz. Acaba namazı kuru bir pratiğe mi dönüştürüyoruz farkında olmadan? Namazı da tıpkı oruç gibi, hayatın içinde daha canlı yaşanan, zengin ortak tecrübelerle zenginleşen bir ibadet haline getirsek sonuç farklılaşır mı acaba? İftar ve sahur sofralarında aile büyükleriyle bir araya gelmenin heyecanını namaz için bir araya gelmeye de taşıyamaz mıyız?  Hz. Peygamber zamanında çoluk çocuk herkesin mescidde bir araya gelmek için can atması bunun mümkün olduğunu gösteriyor bize. Namaz ibadetinde ortak pratiklerimizin sayısını arttırmak tabi bunu yaparken de çocukların duygusal doyumlarını dikkate almak gerekiyor. Namazın başında ya da sonunda çocuklarımızla kuracağımız samimi ve içten bir ilişki, yapılacak sıcak bir sohbet, birlikte geçirilen hoş ve keyifli vakitler buna katkı sağlayacaktır. 

___

GÜNÜN NİYAZI

ALLAH’IM günümüzü hayırlı eyle. Ramazanımızı bereketli eyle.

Yaralarımızı sarma hususunda bize güç ver. Metanet ver. Dayanma gücü ver.

Bizleri aktif sabır ehlinden eyle.

Allah’ım!

Bizi hayır barındırmayan iş ve işlemlerden uzak eyle.

Sen Vedud olansın. Sevensin. Sevilensin. Sevginin kaynağısın. Kalbimizi hakiki sevginin merkezi eyle.

Yanlış sevgilere meylettirme. Birbirimizi hakkıyla sevdiğimizi bir kere daha gördük milletçe.

Bu hasleti devam ettirenlerden eyle.

Allah’ım.

Bizi gerçeğe meftun olanlardan eyle. Senin sevgin üstünde sevgi edinmeyenlerden eyle.

Varlıklar ile ünsiyet kuranlardan eyle. Onlara saygılı davrananlardan eyle.

Emanet bilinci ile yaşayanlardan eyle.

Allah’ım.

Bizi Kur’an ile beslenenlerden eyle. Aydınlatıcı vahiy ile aydınlananlardan eyle.

Bizi, anne babamızı ve tüm müminleri bağışla. Güzel eylemlerimizde başarı nasip eyle.

Yardımlaşma duygusunu geliştirenlerden eyle. İnfak sırrında yaşayanlardan eyle.

Âmin!

___

AHLÂK-I HASENE UĞUR CANBOLAT

KAVLEN SEDÎDÂ

AHLÂK-I HASENE erlerinin temel prensiplerinden biri de daima “Kallen Sedîdâ” olmalarıdır.

Bu ilkeden asla şaşmazlar, hayatlarını bu mihver etrafında dikkatle koza gibi örerler.

Çünkü bu sınırı aşarlarsa yaşamları kaosa döner ve karmaşadan kurtulamazlar.

“Kavlen Sedîdâ” olmak kendini sağlama almak demektir.

Yalandan, riyadan, yaltaklanmaktan, menfaat ummaktan, çıkar sağlamaktan, duruma göre tutum değiştirmekten, renkten renge girmekten, kişilik erezyonuna uğramak, kendilik bilincinden uzaklaşmak anlamına gelir.

Ve çok önemlidir.

Bu Allah’a sığınmaktır. O’ndan korkmak, haşyet üzere yaşamaktır.

İman duyarlılığını en üst seviyede tutmaktır. Hayata dair her hükmünü kitaba göre vermektir.

Kur’an-ı Kerim’in yol vermediği her yoldan uzak durmak hatta kaçmaktır.

Güzel ahlak yolcuları Ahzap Sûresinin bu konuyu çerçeveleyen 70 ci âyetini içselleştirirler.

Bu sebeple doğru söz söylerler. Sözü en doğru biçimde söylerler. Sağlam söz söylerler.

Bunu başarabilmek için ise kalplerini sağlam tutarlar. Zira şirke ve riyaya bulaşmış kalpten doğru söz çıkmaz.

Aklını kullanmayıp üzerine inançsızlık pisliğini yağdıranlar sözün doğrusunu söyleyemezler.

Çünkü beklentisiz değildirler.

Allah’a dayanmayanlar dayanaksız kalırlar. Bu nedenle de duruma, zamana ve zemine göre çürük sözler söylerler.

Başkalarını yaralayan ama en evvel kendi kalplerini kanatan yalan sözleri küçük menfaatler uğruna söylerler. “Kavlen Sedîdâ” olamazlar.

Ey hakikat yolunun sözü doğru söylemeye ahit içmiş olan hakikatli yolcusu!

Sen uygun olan sözü söylemelisin. Mihverini şaşırmamalısın.

Yerli yerinde ve sağlam söz söylemek senin şiarın olmalı. Aleyhine olacağını bilsen bile “Kavlen Sedîdâ” olmaktan asla vazgeçmemelisin.

Düz ve düzgün olmalısın. Gönlün eğrilik barındırmamalı.

Hakkın hatırını başka her hatırdan âli tutmalısın. Yükseğe koymalısın.

Hakkı ve adâleti tercih etmelisin.

Güven telkin eden, insanlara barış ve esenlik getiren, yürekleri ferahlatan sözlerin sahibi olmalısın.

Sağlam ve sağlıklı söz parlaktır, aydınlatır. İnşa edici, kalkındırıcıdır.

Sözünde müstakim olman senin dürüst oluşunun en önemli nişanesidir. Samimiyet yüzünde ışımalıdır.

Yüksek erdem yolunda ilerlemek istiyorsan eğer öze, özüne yani ilahi vahye uygun ve sağlam sözler söylemek ülkün olmalıdır.

Dosdoğru olmak ve hakperest kalabilmek için önüne çıkacak zorlukları gözünde büyütmemeli, onları elinin tersiyle itebilmelisin.

“Kavlen Sedîdâ” olanlar Hakkın huzurundan başka hiçbir yerde eğilip bükülmezler.

O’nun yerine başkalarını koyup doğruluktan sapmazlar.

Unutmamalı ki, doğruları en küçük bir değişime tâbi tutmadan olduğu gibi, sapasağlam, yerli yerinde aktarıp uygulan bir Nebi’nin ümmetisin.

Gerçek “Kavlen Sedîdâ” olan Sevgili Resulümüzdür ve sen onun kutlu bir izleyicisisin.

Yolunu belle, izini kaybetme!

KATKI VERENLER: Serkant Dervişoğlu, Seval Yılmaz

08.04.2023

https://www.istiklal.com.tr/haber/ramazan-gunlugu-17/751053

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir