RAMAZAN GÜNLÜĞÜ 25 GÜN

UĞUR CANBOLAT

BİR ÂYET BİR HADİS

Ey inananlar, bir topluluk, başka bir toplulukla alay etmesin. Belki alay ettikleri kimseler, kendilerinden iyidirler. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Birbirinizde kusur aramayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın.  Hucurat Sûresi Âyet 11

Öğretin, kolaylaştırın ve güçleştirmeyin. Biriniz kızdığı zaman, sussun. Peygamberimiz (SAV)

Hem Beşir Hem Nezir!

BÜTÜNCÜL bir bakışı anlatıyor.

Hem beşir, hem nezir olma keyfiyeti konusunu iyi kavramamız gerekiyor.

Ayağımıza dolanan, bizi tökezleten, hayatı tek taraflı görüp yaşamamızı sağlayan yanlış ve yanıltıcı bir tutum… Bir yanı görüp diğer yana kör kalma durumu.

Üzerinde biraz yoğunlaşınca hayatı nasıl yarım gördüğümüzü fark ettim.

Hep yarım görmüşüz. Sürekli yarım hissetmişiz. Algılarımız bu istikamette olmuş daima… Bilgilerimizi de böyle oluşturmuşuz. Okumalarımız tek taraflı olmuş. Ne yandan bakmışsak o kadarını görmüşüz ve o kadarıyla yetinmişiz. Eski tabirle ‘İktifa-i Nefs’ etmişiz.

Başka konularda ne kadar doymaz bir iştihaya, bitmez bir isteğe sahipsek bu konuda o kadar mütevekkil durmuşuz. Fazlasını istememişiz.

İşin vahim tarafı ise tek taraflı bakışımızın farkına varmayışımız. Biraz daha ileri gidersek bu yarım kavrayış ve tek taraflı bilgilenme ile hayatımızı planlayışımızı görürüz. Buna göre bir dünya görüşü inşa etmiş ve yine buna göre ilişkiler geliştirmişiz. Bize uygun düşen, sadece bizim tarafımızdan bakan dostlar edinmişiz. Sırf onlarla yol yürümüşüz.

Bir kısmımız diğer yönlerden bakanları görmezlikten gelmişiz. Tek bakış açısını kendi bakış açımız olarak değerlendirip kendimizi yola vurmuşuz.

Diğer kısmımız ise bizim gibi bakmayanları yanlış yerde olmakla suçlamışız. Hakikati görmemekle itham etmişiz. Onları ‘Doğru yolun sapık yolcuları’ şeklinde düşünmüşüz.

Yarım kavrayış, bütüncül bakamayış idraklerimizi esir aldığında meydana gelen doğal anlayış bu işte.

HEM BEŞİR, hem nezir anlayışını bu bakımdan iyice kavramamız gerekir. Peygamberimiz hem müjdeleyici, hem de uyarıcı. Bizler genellikle işin müjde yanına odaklanıyor uyarıcı kısmına ise bakmıyoruz. Sürekli işin hoşumuza giden yanlarıyla uğraşmak, o alanla ilgilenmek istiyoruz. Diğer yönünü yani uyarıcı tarafını üstümüze alınmıyoruz.

Bu da içimizde dolaşan ve sürekli bize hatalar yaptırmak isteyen cereyanın uyanıkça tertip ettiği bir tezgahı… Ve biz bu tezgaha ne kadar da sık geliyoruz.

Kendimizi sorgulama yeni ifadesiyle ‘check etmek’ten uzak olmamız nedeniyle hayatımız bu tek gözle bakışla devam edip gidiyor.

BİZE akıl kadar ayıklık da lazım. Bize gönül kadar ayrıştırma, sezgi yeteneği de gerekiyor.

Bilgilerimizi, tavırlarımızı, duygularımızı, sevişlerimizi, cümle kuruşlarımızı kısacası hayata nerede durup ne şekilde baktığımızı sürekli gözden geçirmemiz gerekiyor.

Zaman zaman kendimizi eleştirmemiz iyi gelecektir. Vartalarımızı görmemizi sağlayacaktır samimi olursak.

Merhamet var ama gazapta var. Rıza da var kaza da… Cemal de var celal de… Kahır da var, lütuf da…

Sevgi de var nefret de…

İşte bu bütünlük içinde hayata, hâdiselere bakabilmenin derdinde, çilesinde olmalıyız. Bu da kendimizi geliştirme azmi ve isteği ile mümkün olur ancak.

Kendini eksikli görmeden, tamamlanmamış olduğumuzu hissetmeden, bu ön kabule sahip olmadan işimiz zor. Bunu başaramadığımızda ise tek gözle bakmaya devam ederiz ve kendimizi mükemmel kabul ederiz. İşte kopuş noktası da burasıdır.

SÖZÜ bağlayacak olursak bugün dersimiz bütüncül bakmanın gerekliliği…

Bütün bakamadığımızda hayatımız yarım kalıyor. Tek yönlü yaşanmış bir hayat oluyor. Diğer mevsimleri göremeden ömür tüketmiş oluyoruz. Sevdiklerimizin negatif yanları da var bunları görmüyoruz. Eleştirdiğimiz, hoşlanmadığımız kişiler de olumlu özelliklere sahipler. Bunu da görmüyor, kaçırıyoruz.

Nefs vasıfları bölerek etkisizleştirmek istermiş. Bakışımızı bulandırır. Tek tarafa dikkatimizi yönlendirir. Bu bakışı yeterli görmemizi temin eder, bunu da beğendirir. Tek doğru olarak kabullenmemizi sağlar. Hatta bu konu da bizi ifrata da götürmeye çalışır. Fikrimizin fanatiği olmamız için çabalar.

Müjdeleyici hadislere eğilimimiz daha fazla olsa da uyarıcı hadisleri de dikkate almalıyız. Bir bütün olarak değerlendirmeliyiz.

Müjdeyi, merhameti, şefkati görelim ama muhakkak uyarıyı da görelim.

Sonuç: Hayatı tevhit etmeliyiz, birlemeliyiz. Böyle görmeliyiz. Bütün olarak kavramalıyız. Ayrıştırıcı bakmamalıyız.

Neydi başlığımız? Hem beşir, hem nezir! Hem müjdeci, hem uyarıcı!..

___

KUR’AN’DAN KAVRAMLAR

DİLDE TEVBE:

TEVBE, Kur’anî bir kavramdır. Arapça bir kelime olan tevbe, tâbe, -yetûbû, tevbenve tevbeten- kökünden mastardır. Rücu’ etmek, geri dönmek, pişman olmak, işlediği günahı terk ederek Allah’a dönüş ve yöneliş anlamlarına gelir. Tevbe kelimesi, hatadan, günahtan /masiyet Allah’a dönme anlamı ile yaygın bir kullanım alanına sahiptir.

Tevbe kelimesinin kökünden türeyen “tevvâb” kelimesi tevbeyi bolca, pek çok yapan anlamını taşımaktadır.

Kur’an-ı Kerim’de bolca geçen ve Yüce Allah’ın sıfatı olarak kullanılan et-Tevvâb  kelimesi ise, itâat amacıyla Allah’a yönelen bireyin arzuladığı bağışlanmayı bolca kabul eden, onu bağışlayıp, affeden anlamına gelmektedir.

Allah’ın tevbeleri kabul etmesinin nedeni O’nun rikkatı/ yufka yürekliliği, zararı defetmek ya da fayda sağlaması arzusu değildir. Aksine Yüce Allah yalnızca ihsan ve lütfunden dolayı tevbeleri kabul eder.

__

RAMAZAN PEDAGOJİSİ DOÇ. DR. AYHAN ÖZ

TEZKİYE: MANEVİ DETOKS

RUHLARIMIZ hayatın akışında kirleniyor. Ya kendimiz kazıp kendimiz düşüyoruz kirin pasın içine ya da civarımızdan geçenlerin sıçrattığı kirler yapışıyor üzerimize. Kendimizi ne kadar korumaya kollamaya çalışsak da çevremizde olup bitenlerin kokusu, zamanın isi pası siniyor üzerimize. Hayatın olağan akışında alışıyoruz bütün bunlara ve rahatsızlık duymuyoruz belki de. Tertemiz, pirüpak bir ortama girdiğimizde hissediyoruz üzerimizdeki ağır kokuyu. Ramazan ayı bize sunduğu tertemiz manevi iklimle ruhumuzdaki kirleri fark ettiriyor. Sadece fark ettirmekle kalmıyor kendimizi arındırmak, tezkiye etmek için fırsatlar sunuyor. Bozulan manevi ritmimiz yeniden bir düzene giriyor. Dünyanın, dünyalığın üzerimizde oluşturduğu yükler hafifliyor, kirler arınıyor. Tam da burada Peygamber efendimizin müjdesi akla geliyor hemen: başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş. Ramazan her sene manevi bir detoks imkanı sunuyor bize.  Ramazanı hakkıyla yaşamaya çalıştığımızda kendimizdeki değişimi fark edebiliyoruz esasında. Ramazan biterken kendimizi özgürleşmiş bir kuş gibi hissetmemiz de bundan kaynaklı olsa gerek. Bu hissiyatımıza bir de bayram sevinci eklenince iyice kanatlanıyoruz tabiri caizse. Tabi yere inmemiz çok uzun sürmüyor. Bir süre sonra gözler hasretle bir sonraki Ramazanı bekler hale geliyor.

___

ESMAİ HÜSNA HATİCE FAHRUNNİSA

EL VÂSİ’

“GENİŞ olmak, zengin olmak, kuşatmak, güç yetirmek, kudretli olmak, zengin olmak, rızkını genişletmek gibi manalara gelen ”V-S-A” mastarından türemiştir. El Vâsi’ ilim ve merhameti her şeyi kuşatan, sonsuz ve sınırsız olan demektir. Bu sınırsızlığı alimler genişlik manasını verdiklerinde mekânla ilgili, hâlle ilgili ve kudret, cömertlik ile ilgili olarak değerlendirip kudret sıfatları içinde sınıflandırırlar.

Bir başka açıdan Vâsi‘ ismi Allah’a nispet edildiğinde ilmi, rahmeti, mağfireti ve kudreti ile her şeyi

Kuşatan anlamına gelir. Bu açıdan da ilim ile ilgili isimlerde sınıflandırılır. 

Zenginliği, kullarının bütün ihtiyaçlarını gidermeye kâfi, rızk hazineleri, bütün mahlûkâtı rızıklandıracak ölçüde olan zât şeklinde de açıklanan el-Vâsi ‘teşbihi mümkün olmayan isimlerindendir.

Kur’ân-ı Kerîm’de 7 âyette el Alîm ismi ile zikredilir. (Bakara,115, 247, 261, 268; Âl-i İmrân,73; Mâide, 54; Nûr, 32.)

EL-VÂSİ ‘ismi, bir ayette Hakîm ismi ile birlikte kullanılmıştır. (Nisâ, 130.)

Bazı ayetlerde rahmeti bol ve geniş anlamına gelen “zu rahmetin vasi ‘ah” (En’am, 147) ve mağfireti geniş manasındaki “Vasi’u’l mağfire” terkibi şeklinde geçer.

Yine bazı alimler tarafından el-Ganî ismi ile aynı anlamda kullanılsa da el-Vâsi ‘nin her şeyi kuşatıcı manasından dolayı daha geniş bir anlama sahip olduğunu savunanlar da vardır.

Fakat Kur’an’a baktığımızda genel olarak El-Vâsi ‘isminin, Allah’ın ilminin, mağfiretinin, rahmetinin, nimet, rızk ve ihsanının çokluğunu ve genişliğini ifade eden ayetler olduğunu görürüz.

El-Vâsi ‘Allah’ın Alîm, Ganî, Habîr, Hakîm, Halîm, Muhît, Kâdir, Muktedîr, Nâfi ‘gibi isimleriyle anlam yakınlığı içinde bulunur.

Her türlü isteğe karşı ihsân ve Lutufkârlığı yeterli olan, ilmi her şeyi kuşatan, rızkı bütün yaratılmışlara yayılan ve rahmeti her şeyi kapsayan Allah’ın sonsuzluğunu kavramamız asla mümkün değildir. O, kapasitesi sonsuz olandır. Bir kul olarak bu manayı ancak kendi sınırlı ve kayıtlı kapasitemiz ile bir nebze idrâk etmemiz mümkündür. Sınırlı bir varlık olan insan ancak sınırsız olan Allah’tan isteyebilir.

Bu anlamda kul için tefekküre dayalı bir düşünce olarak beklentisizliği değerlendirmemiz gerekir.

Çünkü beklentisiz insan mutludur. Sahip olduklarının farkındadır ve içinde bulunduğu nimetlerin Allah’tan geldiğini bilir. Bu nimetlerden diğer yaratılanların da faydalanması için çalışır. 

Rabbimiz imanımızı, istidadımızı, ilmimizi, idrakimizi ve rızkımızı genişletsin. Âmin.

___

GÜNÜN NİYAZI

Allah’ım günümüzü hayırlı eyle.

Ömrümüzü bereketli eyle. Gayretimizi daim eyle.

Allah’ım!

Yılgınlardan eyleme bizi. Yıkılmışlardan eyleme.

Sabredip sakınarak nefsin ve şeytanın tuzaklarını bozanlardan eyle.

Allah’ım!

Şüphesiz biz nefsimize çok zulmettik, günahları bağışlayacak olan yalnız Sensin. Öyleyse katından bir af ile bizi bağışla. Bize merhamet et.

Ey Rabbimiz!

Bizi, inkar edenlerin zulmüne uğratma. Bizi bağışla.

Ey Rabbimiz!

Şüphesiz Sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.

Allah’ım!

Seni hakkıyla bilmeyi, Sana hakkıyla hamd etmeyi,

Sana hakkıyla şükretmeyi, Sana hakkıyla tövbe etmeyi,

Sana hakkıyla ibadet etmeyi bizlere nasip eyle. Kulluğun şuuruna erdir bizi.

Sağlık lütfet. İman ve ikrarda daim eyle.

Âmin!

___

AHLÂK-I HASENE UĞUR CANBOLAT

MUTRAFİN

AHLÂK-I HASENE erleri “Mutrafin” olmaktan azami derecede kaçınırlar. Uzak dururlar.

Bunun çeldirici yanlarını iyi bildiklerinden verilen nimetlerle şımarmayı değil şükretmeyi tercih ederler.

Çünkü bunun bir sonraki adımının azgınlık olduğunun tüm hücreleriyle idrakindedirler.

Peki, bu şuur yüksekliği nereden geliyor?

Elbette yüce kitabımız Kur’an-ı Kerimi anlamak için saygı ve duyarlılık üzere okumalarından kaynaklanıyor.

Güzel ahlak yolcuları kitaba tüm latifeleriyle muhatap oluyorlar ve ne söylediyse öteye beriye çekiştirmeden harfi harfine uyuyorlar.

Ve böylece “Mutrafin” olmaktan kurtuluyorlar.

“Mutrafin” ihsan edilen geniş nimetlerden, bolluktan ve refahtan şımarıp şükrü elden bırakarak her şeyi kendisiyle ilişkilendirip azmak demektir.

Öyle böyle bir azma değil bu üstelik… Katı bir azgınlık.

Öyle ki, bu hastalığın pençesine yakalananlar zenginliklerinden dolayı toplumun ileri gelen ve sözü dinlenen kişileri hâline geldiklerinden konfor alanlarının bozulmaması için kendilerine yönelen her şeye sınırsız ve ölçüsüz tepkiler verebiliyorlar. Özellikle şirk toplumlarının ürettiği dengesiz sermaye dağılımı ve hakça olmayan paylaşımın bir sonucu olarak kendi altlarındakileri ezdikçe eziyor, sömürdükçe sömürüyorlar.

Ve böylece duygusuzlukta semiriyorlar.

Dünya lezzetleri tek amaçları hâline geliyor bu sebeple.

Varlık konusunda engellenemez bir arttırma, çoğaltma şehvete sahip oluyorlar.

İşi o kadar ileri götürüyorlar ki, ahiret buluşmasını yalan sayıyorlar.

İçinde bulundukları imkânların son bulmasına razı olamıyorlar.

Kötülükte zirveye ulaşan bu anlayıştaki kişiler ve karakterler nankörlük konusunda da birinciliği kimseye kaptırmıyorlar.

Ey hakikat yolunun verilen nimetlere şükredip azgınlaşmayan sahih yolcusu!

Yaygıya otursan bile yayılma. Emanet bilincinden şaşma. Kesret illetine yakalanma.

Azgınlıkta ısrar edenlerden değil tövbe ile geri dönenlerden ol.

Rabbinin sana verdiği ihsanları, refahı, huzuru ve mutluluğu yok sayıp kasıtla yanlışta ısrar etme.

Allah’ın emirlerine aldırış etmeyip haddi aşan gafillerden olma ve böylelerinden de uzak dur.

Varlığın sınav olduğunu unutup imkânlarını sefih işler için kullanma.

Bu yolun yol olmadığını vakit kaybetmeden anla ki, acın ve azabın katlanmasın.

Bilesin ki, bu kötü yolun yolcuları insanlık tarihi boyunca peygamberlerin yoluna çıkıp onlara karşı direnmişlerdir. Vahyi düşman bellemişlerdir.

Lezzetlerle beslenip obezleşmiş ardından ise akıl ve kalplerini körleştirmişlerdir.

İnkârın öncüleri, kötülüğün sembolü olmuşlardır.

Eğer sende erdemlilerin yolunda mesafe almak istiyorsan buna örnek olan Nemrut ve Karun’u iyi bellemelisin. Onların psikolojilerini iyi tahlil etmelisin.

Yüce kitabımızda dört yerde kendilerine atıfta bulunulan “Mutrafin”lerden olmamak için dikkatli ve uyanık olmalısın.

Kalbinin çerağını uyandırmalı ve aklını işlettirmelisin.

Ancak bu şekilde katı azgınlıktan kendini koruyabilirsin.

KATKI VERENLER: Serkant Dervişoğlu, Seval Yılmaz

16.04.2023

https://www.istiklal.com.tr/haber/ramazan-gunlugu-25/753044?fbclid=IwAR3W5ZCCGj_YgwCPlimMqXVmiPrmrUpaQk1XYULMTVwVKAA2f5C3Ext9PHs

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir