RAMAZAN GÜNLÜĞÜ 27 GÜN

UĞUR CANBOLAT

BİR ÂYET BİR HADİS

Görmedin mi göklerde ve yerde olan kimseler, kanatlarını çırparak uçan kuşlar Allah’ı tesbih ederler? Her biri kendi duasını ve tesbihini bilmiştir. Allah da onların ne yaptıklarını bilmektedir.                                                                                                      Nur Sûresi Âyet 41

Birbirinizle el sıkışın ki, kalplerdeki düşmanlık silinsin. Hediyeleşin ki, birbirinizi sevesiniz ve aradaki dargınlıklar böylece kalksın. Peygamberimiz (SAV)

___

Nimetleri İtiraf

İÇİNDE bulunduğumuz imkânları, yaşadığımız güzellikleri, donatıldığımız yetenekleri, tattığımız lezzetleri sanki bizim kendi başımıza elde ettiğimiz kazanımlardır şeklinde bir düşüncenin tasallutu altında yaşıyoruz.

Güzelliği onaylamamak, onu görmemek anlamına gelmez mi? İyiliği cevapsız bırakmak, ona kötülük değil midir? Vefayı giyinmemek, tüm yaşanmışlıklara ‘Beş para’ değer vermemek anlamı taşımaz mı?

Varlığa şükretmemek, nimete haksızlık değil mi? Gerçeği görmemek, yalana, yanlışa omuz vermek olmaz mı? Sevgiyi hor görmek, aşkın paçasına yapışmamak, nefrete teslim olmaktan başka bir mânâ taşır mı?

İşte tüm bu sebeplerle nimetleri inkâr veya görmemezlikten gelme yanılgısından kurtulmamız elzem!

Yüce Kitabımızda Sûre-i Rahmanı bir de bu gözle okumamız ruhumuza diriltici nefesler sunacaktır.

GELİN itirafta bulunalım!

Gerilmeden, kasılmadan, hiçbir şeyi de küçük görmeden… Bilirsiniz, küçük gördüğümüz şeylerin hakikatteki büyüklükleri her zaman bizi küçültür. Un ufak eder. İdrakimiz arttıkça ölmelerden beter oluruz. Bu nedenle itirafa başlarken küçük/büyük ayrımı yapmayalım.

EN yakınımızda olanlarla başlamakta ise yarar var. Aynı zamanda bir ‘Onarma’ faaliyetine girişme fırsatı doğmuş olur. Kendimizi hesaba çekmeye nimetleri itiraf ile bir başlangıç yapabiliriz.

‘Gözünüzü kaça satardınız?’ başlığını taşıyan bir yazı okumuştum yıllar evvel! Hâlâ zihnimde tazeliğini koruyor.

İTİRAF etmek, bir başlangıçtır.

İtiraf etmek, farkına varmaktır. Kendinin, evrenin, varlıkların ve hatırı âli olan Hakkın!

İtiraf etmek, yüreğe su sermektir. Yeniden yeşertmektir.

İtiraf etmek, kendine terazi kurmaktır, kantara çıkmaktır. Tartmaktır.

İtiraf etmek, durduğun yeri belirlemek, ardından sabitlemektir. Haddi aşmaktan vazgeçmek, konumuna geri dönmektir.

İtiraf etmek, ruhunda temizlik harekâtına başlamaktır.

İtiraf etmek, nefse hutut çizmek, azığını kesmek, ona tasma vurmaktır.

İtiraf etmek, çoğa talip olmaktan vazgeçmek, aza kanaat etmek, varını yoklarla paylaşmaya başlamaktır.

İtiraf etmek, dostun bağına ermektir.

İtiraf etmek, hakikate açılan kapıdan adımını atmaktır.

İtiraf etmek, körlükten kurtulmak, görmeye yeniden başlamak, gün ışığına çıkmaktır.

İtiraf etmek, kendi günahlarının ölüm salâsını vermektir.

İtiraf etmek, vazgeçiştir, vazgeçilmesi gerekenlerden…

İtiraf etmek, şükrün anahtarını çevirmektir. Rahmet dilemektir.

İtiraf etmek, ihtirasların derin ve karanlık kuyularında kalmamak için aydınlıktan uzatılan ipe tutunmaktır.

GELİN nimetleri itiraf edelim. Bunun için elbette ‘Farka gelmek’ gerektir.

Karanlık ile aydınlığın, şükür ile inkârın, hakikat ile yalanın, şeytan ile meleğin, topuz ile nurun, kömür ile elmasın ayrımına varmak gerektir. Ne diyelim? Önce niyet, ardından gayret!

___

KUR’AN’DAN KAVRAMLAR

KİLİTLİ VE MÜHÜRLENMİŞ KALP

KALPLERİN kilitli olması durumu Muhammed sûresinde geçmektedir. İlgili âyetin metni şöyledir:

“Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?” Muhammed, 47/24.

Âyette geçen akfal kelimesi kafl kelimesinin çoğuludur. Kafl, kuruluk, sertlik, kapılara takılan demir kilit gibi manalara gelmektedir. Ayetten de anlaşıldığı üzere kalplerin kilitli olması, düşünmeme, akletmeme durumudur. Müfessirler kalbin kilitli olması durumunu şöyle yorumlamışlardır:

Bu kilit onlarla Kur’an arasına, kalpleriyle bu ışık kaynağı arasına girmektedir. Zira kalplerin kapanması, ışık ve havanın girmesini engelleyen kilitlerin kapanması demektir.

MÜHÜRLENMİŞ KALP

KUR’AN-I KERİM’DE kalbin mühürlenmesini ifade eden kelimeler hatm ve tab’ kelimeleridir. Bu iki kelime sözlüklerde birbirine yakın, hatta eşanlamlı olarak zikredilip mühürleme, damgalama, içine herhangi bir nesne girmesin diye bir şeyi kapatıp üzerini mühürlemek anlamına gelmektedir. Kur’an’da mühürlenmiş kalp ile ilgili olan ayetlerden birkaçının mealini şöyle verebiliriz:

 “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerine de bir perde çekmiştir ve onlar için büyük bir azap vardır.” Bakara, 2/7.

“Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar işitmezler.” Araf, 7/100

“Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.” Mümin, 40/35

Kur’an-ı Kerim’de mühürlenmiş kalp ile ilgili olarak müfessirler şöyle açıklamalarda bulunmuşlardır: Onlar (kâfirler) Allah’ın kendilerine verdiği idrak kabiliyetini söndürmüşlerdir. Bu yüzden ayetler karşısında düşünüp taşınamamaktadırlar. Bu sönüklükten ötürü de kalpleri kapanmış, bölümleri tıkanmış ve çalışamaz hale gelmiştir.

___

RAMAZAN PEDAGOJİSİ DOÇ. DR. AYHAN ÖZ

RAMAZAN’IN BİZDE BIRAKTIKLARI

HER sonlu gibi kutlu ay Ramazan’da vedaya hazırlanıyor. Ramazan bize manevi bir sofra açıyor her sene ve herkes o sofradan kendince hisseder oluyor. Kimimiz az, kimimiz çok. Şurası bir gerçek ki her bir birey kendi kişisel hikâyesinde manevi anlamda en bereketli zamanlarından birini yaşıyor bu ayda. Ramazan’da ruhumuzu daha çok besliyoruz diğer zamanlar göre. Ramazandan sonra ise bu ruh hali yavaş yavaş kayboluyor. Tamamen yitirmiyoruz tabi ama aynı heyecanı da devam ettiremiyoruz. Zamanın ruhu dedikleri şey tezahür ediyor ve Ramazan’da birlikte tecrübe edilen manevi deneyim sönümleniyor belli ölçüde. Elbette bütün bir seneyi Ramazan gibi yaşamak imkânı yok. Açıkçası bu arzu edilen bir durum da değil. Nitekim Hz. Peygamber’in Ramazan’ı tüm seneye yayamaya çalışanlara yönelik uyarı ve ikazları olduğunu görüyoruz. Tüm seneyi Ramazan kılamasak da RAMAZAN’IN etkisini hayatımızda daha görünür kılabiliriz. Her Ramazan’dan farklı bir güzellik katabiliriz hayatımıza. Örneğin bir Ramazan’da daha çok vermeyi deneyimleriz ve bunu tüm seneye yayabiliriz.  Bir diğer Ramazan’da gece ibadetini tecrübe ederiz ve bunu tüm seneyi içine alan bir pratiğe dönüştürebiliriz. Ya da bir kötü yönümüzü törpüleyerek de bu sürekliliği sağlayabiliriz. Örneğin dedikoduya çok sargınsak bir Ramazan da bunu da orucun içine katarız ve sonrasında da bu iyi hali tüm sene devam ettirebiliriz. Her Ramazan’ı şu sözlerle uğurlayabiliriz: Hoşça kal, hoşluklar bırak Ramazan!

__

ESMAİ HÜSNA HATİCE FAHRUNNİSA

EL-MÂNİ’

MAHRUM etmek, vermemek, engel olmak anlamındaki “men‘ ” kökünden türemiştir. El Mâni‘, kötü şeylere engel olan, bunların gerçekleşmesine müsaade etmeyen, koruma yollarını ve çarelerini yaratmak suretiyle kullarını beden, namus, fikir, inanç, şeref, aile bakımından eksikliklerden, tehlikelerden ve helakten koruyan anlamında Allah’ın isimlerinden biridir. Allah’ın kâinata yönelik (fiilî) isim ve sıfatları içinde incelenir. Ayrıca koruyup gözeten, dengede tutan anlamındaki el Hafîz ismiyle anlam bakımından yakınken, karşılık beklemeden bol bol veren demek olan el Vehhâb ismiyle denge sağlayıcı bir münasebet içinde bulunur.

Kur’ân’da bu şekilde zikredilmemiş, meşhur Esmâ-i Hüsnâ hadisinde geçmiştir. Men‘ kavramı olarak Kur’ân-ı Kerîm’de 16 ayette yer alır.

Bu konuda çalışan âlimler el Mâni‘ ismini karşıt olan ve lütfedip ihsan eden anlamına gelen Mu‘tî ismi ile birlikte yorumlamışlardır. Bu iki isim müzdevice yani zıt anlamlı isimlerdendir. “Kâbız-Bâsıt” “Dâr-Nâfi‘” esmalarında olduğu gibi beraber işlenmesi daha kolay anlamamızı sağlayacaktır.

Yunus suresi 107 ayette şöyle buyurulur. “Eğer Allah sana bir zarar dokundursa onu, yine O’ndan başka kaldıracak yoktur ve eğer sana bir hayır dilese, O’nun keremini de geri çevirecek yoktur. Hayrını, kullarından dilediğine verir. O, bağışlayandır, esirgeyendir.”

Bu anlamda el Mâni‘ ismi müelliflerce yarattıklarına dilediğine dilediği şeyi vermeyen, istediğine de istediğini veren fakat bunu yaparken merhametiyle ve kulunun bilmediği şekillerde yaptığı şeklinde geniş çerçevede açıklanmıştır. Bunun yanında daha belirgin anlamlar da verilmiştir. Allah lâyık olanlardan lütfunu esirgemeyen, olmayanlara da lütufta bulunmayandır. O, dostlarını onların düşmanlarından koruyup kendilerine gelebilecek kötülüklere engel olandır. Allah’ın lütufta bulunmayışı cimrilik değil yerli yerince adaletle muamelesi anlamına gelir. Lütufkârlığı da cömertlik ve merhametinin eseridir.

KUR’ÂN’DA geçen hiçbir âyette men‘ eylemi Allah’a nispet edilmez. Yalnız İsrâ 59 da geçen âyette mübalağalı teşbih şeklinde kullanıldığı müelliflerce söylenir.

“Bizi âyetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan şey, evvelkilerin, (onları) yalanlamış olmasıdır. Semud (kavmin)e açık bir mucize olarak dişi deveyi verdik, o zulmetmelerine sebep oldu (deveyi boğazlayarak kedilerine yazık etmiş oldular). Biz mucizeleri, yalnız korkutarak uyarmak için göndeririz.” (İsrâ 59)

İmam-ı Gazali’de El-Mâni’ ile El-Hafîz isimleri arasında münasebet kurarak el-Mâni’ isminin maddî ve mânevî alandaki yok edici veya bozucu sebepleri ortadan kaldırmayı amaçladığını beyan eder. El Hafîz esması ise yok olmaktan koruduğunu, böylece hıfz kavramının, men etmeye yönelik hedef ve gayesini oluşturduğunu söyler.

Bu anlamda kula düşen başına gelen olumsuz hadîselerin kendisinin benlikle yaptığı davranışları sonucunda yaşadığını fark edebilmektir. Allah, insanın kemâlini dilerken kendisini bu şekilde olaylar yaşatarak men etmesi ise yine merhametinin bir sonucudur.

Mevlâ idrakini cümlemize nasip etsin. Âmin

___

GÜNÜN NİYAZI

ALLAH’IM günümüzü hayırlı eyle. Bizi uğurlulardan eyle.

Kalbini yetim bırakmayanlardan eyle. Kalbine Kur’an’ı indiren gerçek müminler mertebesine eriştir.

Allah’ım.

Lüzumsuz şeylerin peşine düşenlerden eyleme. Gerekli işleri takip eden kendini sürekli geliştiren kullarından eyle. İlim farzını ciddiye alıp gereğini yapanlardan eyle.

Duyumla yetinenlerden eyleme. Kur’an ile çözüm bulanlardan eyle.

Peygamber Efendimizin mübarek örnekliğini izleyenlerden eyle.

Allah’ım.

Bizi sadece Sana kulluk edenlerden eyle. Yanlıştan sakınan takva sahiplerinin arasına kat.

Sen her şeyi bir ölçüye göre yapıyorsun. Bizleri de ölçülü olanlardan eyle.

Haddini aşanlardan eyleme. Haddini aştığında tövbe eden kullarından eyle.

Yanlışta ısrar etmekten bizi muhafaza eyle. Sağlık ve afiyet lütfet.

Âmin!

___

AHLAK-I HASENE UĞUR CANBOLAT

İCTİBA

AHLÂK-I HASENE erleri “İctiba” ehli olurlar.

Onlar iradelerini Rabbimizin emir ve tercihleri üzere sabit kılmak için her şeyi çok hassas bir tarzda ölçüp biçerler. Başka bir ihtimale asla yer bırakmazlar.

Güzel ahlak yolcuları için bütün mesele Hakkın emrine uymak sevgili peygamberimizin örnekleyerek gösterdiği telkinlerine riayet etmektir. Güzel ahlak yolcuları başka bir eğilimi kendilerine yasak etmişlerdir. Bunun ayrıntılarına tümüyle vakıf olabilmek için yüce kitabımızı içselleştirmeyi her zaman öncelerler. Âyetlerde geçen her kelimeyi ilahî vahyin bütünlüğü içinde anlamaya çalışır bağlantıları ile ele alıp idrak etmeyi yaşamlarının ilk sırasına alırlar.

İşte buna “İctiba” derler.

Kur’an-ı Kerim’de geçen seçme ve tercih etme anlamına gelen âyetlere özellikle kafa yormaları kendi tercihlerini buna uygun hâle getirmek içindir. Aradan nefislerini çıkarmak lüzumundandır.

Şeytanın üflemelerine kapılmamanın ancak bu şekilde mümkün hâle gelebileceğinin bilincine ermiş olmalarındandır.

Ey hakikat yolunun tercihini daima Haktan yana yapmak isteyen dikkatli yolcusu!

Seçimlerin önemlidir. Bunları hangi ölçüler çerçevesinde yaptığın mühimdir. Yüce kitabımızın bu anlamı içeren vurgularının ayrıntıları, nüansları hayatidir. O halde tercihlerini bu anlayışla yapman elzemdir. Birçok olumlu özelliği olan fiilleri seçip hayata katmak için uğraşmalısın. Dini Allah’a has kılmak ancak bu şekilde mümkün olur. Temiz kalmanın başka yolu yoktur. Hayırlı olanı gözetmek iman nöbeti tutmak gibidir.

Sen özel bir varlıksın, bu donanımlarla gönderilmiş seçkin bir evren konuğusun. O halde önceliklerini doğru belirlemelisin. Bunu ise sadece kendi isteklerin doğrultusunda yapamazsın.

Bu “İctiba” olmaktan düşmek demektir.

Mecazları anlamadığın, inceliklere odaklanmadığın, yüzeyde kaldığın sürece kaybetme adayı olursun.

Oysa sonsuzluk adayı olmalısın. Ebediyete pervaz açmalısın. Senden istenen ve beklenen budur.

Sevgili Nebi’mizin çektiği bunca çile sana bunları göstermek içindir. Rabbimiz bizlere göndereceği peygamberleri çok özel bir tercihle tayin etmektedir. İşlediğimiz kusurlardan geri dönmek ve tekrar aynı hatalara düşmemek için Rabbimizin bize gönderdiği elçileri hangi özellikleriyle bize gönderdiğini iyi kavramalısın. Ki, benzer seçimleri sende kendi hayatına geçirebilesin.

Kulluk çizgisini sürdürebilmek için bu nitelikleri prensip hâline getirmelisin.

Allah’a yakın olmanın yolu O’nun gönderdiği mesajın ayrıntılarına yönelmek ve gönderdiği Nebi’lerinin örnek hayatlarına vâkıf olmakla mümkündür. Yüksek erdem yolcuları bu hususlarda kalplerini sürekli uyanık tutarlar. Gafletin kesif perdesi ile kendilerini örtmezler.

Daima savaş meydanındaki teyakkuz durumunda olurlar. Bir an bile düşmandan emin olmazlar.

Eğer sende bu yolun istikâmetli yolcusu olmak istiyorsan Rabbimizin sana gönderdiği elçilerin hangi kriterlere göre tercih edildiğini, seçildiğini önemsemelisin.

Ki, buradan ilham alarak hayatını tanzim ederken benzer tercihleri kullanabilesin.

Gelişi güzel yaşamaktan kurtulabilesin. Seçimlerinin seni oluşturduğunun şuurunda olasın.

KATKI VERENLER: Serkant Dervişoğlu – Seval Yılmaz

18.04.2023

https://www.istiklal.com.tr/haber/ramazan-gunlugu-27/753586

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir