RAMAZAN GÜNLÜĞÜ 8 GÜN

UĞUR CANBOLAT

BİR ÂYET BİR HADİS

Görüp de donuk sandığın dağlar, bulutun yürümesi gibi yürümektedir. Bu her şeyi gayet iyi yapan Allah’ın yapısıdır. Doğrusu O, yaptıklarınızı haber almaktadır. Neml Sûresi Âyet 88

Merhamet edenlere Rahman da merhamet eder. Yeryüzündekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin. Peygamberimiz (sav)

BOZ EZBERİNİ!..

Yapmalısın bunu başarmak için…

Hayatı başarmak, finali doğru yapabilmek için ezberini bozmalısın!

Zordur ezber bozmak! Konfor bozar zira… Tadını kaçırır, adetlerini değiştirir. Kişi de kolay kolay bu nedenle ezberini bozmak, keyfini kaçırmak istemez. Eski düzene devam eder.

‘Böyle gelmiş böyle gider’ demelerimiz bu yüzdendir. ‘Sen mi değiştireceksin şunca yıldır bu kurulu düzeni’ şeklindeki seslenişler hep bu konforun bozulması kaygısıyla edilmiştir. ‘Ön teker nereden giderse arka teker de oradan gider’ şeklindeki sözler de yine hep bu sebebe matuftur! ‘Eski köye yeni adet mi getiriyorsun?’ sorusu da bu amaçla sorulur…

Kimse ezberinin bozulmasını istemiyor!

Nasıl öğrendiyse öyle tamamlamak eğiliminde hayatı! ‘Anamdan atamdan böyle gördüm’ mazeretine sığınır.

Üzerinde düşünüldüğünde insanın kendisine yapabileceği en büyük kötülük olduğu hemen anlaşılacaktır.

Hayat boyu öğrenme şeklinde anlayabileceğimiz “Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz” kudsi emri karşısında uydurduğumuz yukarıdakilere benzer onlarca ‘Ezber cümle’ler bulabiliriz.

Bu cümleler hayatımızda çok muhkem. Pek kavi gerçekten… Kolay sarsılmıyorlar, dirençleri yüksek…

Bunlara direnmek, bu cümleleri bünyemizden atabilmek için önce iyi fikretmek gerekiyor. Üzerinde ısrarla düşünmeli, ne getirip ne götürdüğü hassas hesap edilmelidir. Sanırım bunun da bir öncesi niyetlenmek. ‘Niyet ettim ezberlerimi bozmaya’ demeliyiz.

Kuvvetlice! İhlasla…

Önce ezberlerimiz nelerdir şeklinde bir liste yapmayı düşünebiliriz. Çünkü hepimizin ezberleri birbirine benziyor olsa bile farkları da olacaktır. Neden? Ezberlerin de kökleri vardır zira. Yaşa, kültürel çevreye, yetiştiğimiz muhit ile bağlantıları vardır. Dünya görüşümüzle alakalıdır bazıları…

Hayallerimizle ilgili olanı vardır… Ümitlerimizi besler bu ezberler. Yok yere ömrümüzü heder ederler.

Geleceğimize dair olanları vardır. Temeli olmayan kurgular içinde oluruz. Yalnız kendimizin inandığı kurgular.

Kendimizle ilgili ezberlerimiz var örneğin. En yıpratıcı olanlar da genellikle bunlardır.

‘Ben var ya ben’ şeklinde başlayan cümlelerin çoğu ezber cümlelerdir. Kendimizi inandırdığımız, eskilerin ‘Kaziyye i muhkeme’ dedikleri cinsten değişmez, değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez ezberlerdir bunlar.

– Ben çok seçiciyim. Ben çok hassasım. Ben her şeyi beğenmem, her şeyin en iyisini olmasını isterim.

– Ben sevdim mi tam severim. Ben ölümüne arkadaş olurum.

– Ben çok ayrıntıcıyım, bir şeyin künhüne vakıf olmadan rahat edemem

– Ben her şeyin en iyisine layığım şeklinde uzayıp giden cümlelerin pek çoğu ezberdir. Teste tabi tutulmalıdır. Ayrıştırılması gerekir. Yanlış ezberlerin çemberinde ruhumuzu muazzep etmeye hiç gerek yok. Hakkımız olmadığı gibi…

KUR’AN’DAN  KAVRAMLAR

İNFAK

DR. HALUK NURBAKİ

Allah insanlara infakı emrederken, özellikle Sûre-i Hadid’de “Benim size halife olmanız sıfatıyla verdiğim her nimeti infak edin” emrini verirken, muradı toplum dengesini sağlamaktır. İnsanların halife sıfatıyla Allah’tan aldıkları nimetler onun yaratıcı sıfatından sıçramış görüntülerdir. Bu görüntülerin bir insana gelmesi, o insanın Allah’a halife olmasından yansıyan parçacıkların tezahür etmesidir. Allah Sûre-i Hadid’de demek istiyor ki, “Benim size kudretimin, sıfatlarımın bir küçük simgesi gibi intişar ettiğim güçlerimi, nimetlerimi mutlaka başkalarıyla paylaşın.”

Buradaki mesajın en önemli yanı ise, insana halife sıfatıyla birtakım nimetler verilmesidir. Bundan dolayı infak, maddi boyutlardan uzaklaşır. Yani Allah bir kuluna “Şafî” sıfatından bir sıçrama yapıp onun doktor olmasını sağlamışsa, o insanın hekimliği devamlı infak strüktürü üstünde dönmelidir. İlk amacı para kazanmak değil, insanlara yardım etmek olmalıdır.

Eğer bir toplum, infak sırrıyla dolmuşsa, fertleri infak ederek insanlara yardım etmek eğilimine düşmüşlerse, o toplum sağlıklıdır. Zaten Cenab-ı Hakkın sağlıklı kılmak istediği topluma infakı bir numaralı hedef göstermesinin nedeni de budur.

Çünkü infakın içinde evvela otomatik olarak insan sevgisi başlar.

İnsanlar tebessümden, güler yüzden, yardımdan, saadeti, ilmi ve sağlığı paylaşmaktan yana kendilerini sorumlu hissediyorlarsa, toplumda infak şeridi işliyor demektir.

Selçuklular devrinde, infak mekanizması kesinlikle işlemiş ve sonuçta toplumda aç, susuz, mutsuz, suratı asık insan kalmamıştır.

İnsanlar, infak gerçeğinden uzaklaştıkça düşmanlıklar, nifaklar, sevgisizlikler başlamıştır.

Bunun temel sebebi infaksızlıktır.

Toplum infakını kestikçe, infak sırrını kaybettikçe fikir ayrılıklarında kutuplaşmalar ve çatışmalar meydana gelir.

Eğer bir toplumda infak sırrı iyi işliyorsa, düşmanlık ve çatışmaların doğması mümkün değildir.

önce güler yüz ve tatlı dille işe başlamak gerekir.

Güler yüzün bir ibadet olduğunu yüce peygamberimiz söylemiştir.

Dikkat ediniz ki, eshab karşılaştığı tüm meselelere rağmen güler yüzünü eksik etmemiştir. Bu fevkalâde önemli bir fonksiyondur. Bir toplum içinde tebessüm eden insanların çoğalması, o toplumun streslerinin yüzde 80′inin gitmesi demektir. Güler yüzle başlayan infak, insanlara güzellikleri anlatmak amacıyla söylenen sözlerle desteklenmelidir. Çünkü yüce kitabımız insanlara yalnız Hakkı ve güzelliği anlatmayı emretmektedir. Bu anlatılan güzellikler o gün için insanı ilgilendirmese de bir süre sonra ona ışık tutacaktır.

İkinci merhalede mutsuz insana mutluluk vermek gelir. Bir insanın sıkıntısını gidermek için onunla yarım saat sohbet etmek, ona bir çay ikram etmek gibi çok basit kompozisyonlardan infaka başlanırsa, zaman içinde bu yaklaşım maddi ilgililere kadar uzanacaktır. Eğer bir insanın problemleri maddi imkânsızlıklardan kaynaklanıyorsa, infak kanalını o çerçevede akıtmak lazımdır.

Güler yüzden ilim dağıtmaya, tatlı söz söylemeye, mutsuzlara ve hastalara yardım etmeye kadar her sahada infakın yaygınlaştırılması bir süre sonra bu ibadetin maddi kanallarını da çalıştıracaktır.

Şu noktayı hatırlatarak sözlerime son vermek istiyorum: “İnfakı öyle özümüze sindirmeliyiz ki, elimizi açıp Allah’a ettiğimiz duanın bile yüzde 50′sini infak etmeliyiz. Kendimize bir şey istemeden açlara, hastalara, mutsuz insanlara, hür bir ortam içinde yaşama ortamı bulamayanlara yardım isteme alışkanlığını kazanmalıyız. Çünkü Allah ‘Duanızı bile infak ediniz ki, kabul olsun’ der.”

___

ESMAİ HÜSNA HATİCE FAHRUNNİSA

EL KAYYUM

Arapça ’da “ayakta durmak, devam ve sebat etmek, mutedil olmak, gözetip korumak, muhafaza etmek, bir işin idaresini üzerine almak” anlamlarına gelir. Kıyâm ve kaim mastarından türemiştir.

El-Kayyum ismi Allah’a özgüdür. Kur’ân-ı Kerim’de geçtiği bütün âyetlerde de yine zatî bir isim olan “Hay” ismi ile birlikte geçer. Bu yüzden Kayyum ismi varlıklar için kullanılmaz.

Kayyum olan Allah, her şeyin varlığı kendisine bağlı olan ve kâinatı idare eden, düzenleyendir. O, yarattığı her şeyin yönetimini idaresine uygun bir biçimde yürütendir.

Kayyum ismi Kur’ân’da üç yerde Hayy ismiyle birlikte kullanılır.

 “Bütün yüzler, o diri ve yönetici olan Allah’a boyun eğmiştir. Zulüm yüklenen perişan olmuştur.” Taha 111

“Elif lam mim. O Allah ki O’ndan başka ilah yoktur. O Hayy’dır, Kayyum’dur.” Ali İmran 1-2

“Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. O; daima yaşayan, daima duran, bütün varlıkları ayakta tutandır. O’nu ne gaflet basar ne de uyku. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nundur. O’nun izni olmadan huzurunda şefaat etmek mümkün değildir. Olayların önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Başkaları O’nun dilediği kadarından başka ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O’nun hükümdarlığı, bütün gökleri ve yeri kuşatmıştır. Her ikisini görüp gözetmek, O’na bir ağırlık da vermez. O, çok yüce, çok büyüktür.” Bakara 255

Hayy ismi ilimle, Kayyum ismi ise kudretle ilgili zati isimlerdendir.

El-Kayyum esmasının kul için nasibi, bütün işlerde yardımı Allah’tan beklemesi, itidal hâlde iken isteklere nail olması ve rızkın devamlı olması demektir.

Fakat bu ancak diriliği sağlayabilenler ve kıyam demek olan her durumda ayağa kalkabilenler için mümkündür. Buradaki dirilik ise manevi bir diriliktir. Yine Kur’an’a baktığımızda Kayyum esmasının sadece Hayy ile birlikte geldiğini, Hayy esmasının ise yalnız olarak başka âyetlerde de kullanıldığını görmekteyiz. Bunun hikmeti ise biz kullar için Allah-u âlem şu olsa gerek. Ancak manen diri olan bir kişi manen ayakta durabilir.

Bu esmayı tefekkür ederken yanlış algılarımıza karşı tepkisiz olmamız gerektiğini de vurgulamak gerek. Çünkü ayakta kalabilmek tepki ile değil dengede ve gereğini yaparak bizi etkileyen olaylara karşılık vermektir.

Allah bizleri daima o eşsiz yöneticiliğine teslim olanlardan, iç denetimini ve yönetimini sağlayacak irade gücüne sahip olanlardan eylesin. Âmin

___

RAMAZAN PEDEGOJİSİ DOÇ.DR.AYHAN ÖZ

SABIR, SEBAT, DİRENME VE AKŞAMA KADAR DAYANMA

Şunu biliyor ve görüyoruz ki sabır, saygı, adalet, merhamet gibi değerler söz ile değil hal ile öğreniliyor. Çocuğun bu değerleri sahiplenmesi ve davranışlarına yansıtması için bunu aile ortamında ya da yakın çevresinde pratik şekliyle görmesi gerekir. Buna değerlerin mayalanması diyebiliriz. Sütün mayalanmak için nasıl ki bir uygun ortam ve sıcaklığa ihtiyacı varsa değerlerin de mayalanmak için uygun bir ortama, destekleyici bir kültüre ihtiyacı vardır. Sabır gibi zor bir değeri bize ancak zengin bir yaşantı ve uygun bir kültürel çevre kazandırabilir. İşte Ramazan bu açıdan bize çok uygun bir fırsat sunar. Sabrı hep beraber tecrübe ederiz, çocuk bu toplu tecrübenin içinde kendiliğinden, doğal iklimleme ile öğrenir sabrı. Çünkü çocuk yaşayan bir değer olarak karşılaşır sabırla. Ramazanın sunduğu zengin kültürel ortam, sabrı çocuk için çok cazip hale getirir. Hatta çoğu zaman oruç tutacak yaşa gelmeyi beklemek onlar için zorlu bir sabır eğitimine dönüşüverir. Zira oruç tutacak olgunluğa ulaşmaları için sabretmeleri gerekir. Sabır eğitimi özellikle her istediklerini kolayca elde eden ve bu nedenle doyumsuzluk yaşayan günümüz çocukları için çok daha elzem bana kalırsa. Çocuklar hazzı ertelemeyi bilmiyorlar. Ramazan, bu eğitimi verebileceğimiz en güzel zaman dilimlerinden biri. Elinde imkân olduğu halde yemekten içmekten, kötü davranıştan kendini koruyan bir çocuğun yarın nefsani arzularıyla mücadelede daha başarılı olacağını söyleyebiliriz. 

__-

GÜNÜN NİYAZI

Allah’ım günümüzü hayırlı eyle.

Her türlü kötü ve kötülükten uzak eyle.

Hayırlar yağdır başımıza. Bizi bize bırakma. İnayetin altında yaşat.

Hilm sahibi eyle bizi. Kaba ve katı yüreklilerden eyleme.

Rahmetini esirgeme bizden.

Allah’ım.

Karar verip azmederek gereğini yaptıktan sonra tevekkül edenlerden eyle.

Bizi dünya ve âhiret nimetleriyle rızıklandır.

Allah’ım!

Selam Sensin. Selâmet ve esenlik Sendendir.

Ey azamet ve kerem sahibi Allah’ım.

Sen hayır ve bereketi çok olansın. Bizi hayırlılardan eyle. Ömrümüzü bereketli kıl.

Senin rızan için öfkesini yenenlerden eyle.

Ölçüp biçerek denge ile iş görenlerden eyle bizi.

Allah’ım.

Bizleri ödeyemeyeceğimiz borçtan, taşıyamayacağımız kederden, tahammül edemeyeceğimiz acıdan muhafaza eyle Allah’ım.

Her türlü afetten koru. Acılarımızı dindir.

Galip olan Sensin. Aciz olan biziz.

Amin!

__

AHLÂK-I HASENE UĞUR CANBOLAT

TATLI DİL

DİLİN olmalı. Tatlı bir dilin…

Bu nasıl olur dersen eğer; Hakktan beslenmeli, hakikati terennüm etmeli.

Yönü menfaat değil gerçeklik olmalı.

Gönlü adalet ile karılıp yoğrulmuş olan mü’minin dili güzellikle döner.

İyilik dâneleri saçar. İnşâ edici olur yıkıcı değil…

Yaraya tuz basmak hakikatin dili olmaya çalışanlara yakışır mı hiç?

Ey hakikat yolunun kutlu yolcusu!

Önce dilini temizle. Arındır. Pakla. Sözü sonra söyle. Ki, tebessümler havalansın etrafında…

Unutma ki, dilin paklığı yüreğin aklığı ile olur.

Kalbi kararmışların dili aydınlık kelimelere yabancılaşır. Yaban düşer.

Tatlılıkla konuşmak, incitmeden söz söylemek Nebi mesleğidir.

Seç yolunu.

Sen hiç bağırıp çağıran, ona buna öfkelenen, gözlerinden kızgın alevler saçan, yumrukları sıkılı hiddet ve şiddet içeren cümleler kuran bir peygamberin varlığını işittin mi?

O kutlu kişileri bize anlatan kitabımızda buna ilişkin bir örneğe rastladın mı?

Üstelik onların bir görevi de uyarıcı olmak iken…

Erdemlilik yolunda yürümekse muradın bunu dikkate almalısın.

Esenlik içeren bir dilin olmalı. Gönül alıcı sözcükler bulmalısın. Kanatan değil…

Diline yön verenler, doğru istikâmet tâyin edenler evvela kalplerini düzelttiler.

Sahih olmayı tercih ettiler. Böyle sâlih oldular.

Diline sahip çıkanlar, bir sözü söylemeden önce yutkunanlar, ölçüp biçenler, muhatabın idrak seviyesine göre doğruları doğru biçimde söylediler.

Eğip bükmediler. Bir milim bile gerçekten sapmadılar.

Ancak buna rağmen en güzel biçimde söylediler.

Çünkü en güzel sözü dinlediler. Güzelleştiler. Kendilerini restore ettiler. Çirkinliklerden arındılar.

Ve yükselen sözlerin güzel sözler olduğunu bir an bile unutmadılar.

Tatlı dil teşvik edicidir, unutma. Yetenekleri açığa çıkarır. Umumi faydayı hedefler.

Huzurun kapısını mı aralamak istiyorsun, mutlu olmayı mı diliyorsun?

Gerginlik giderici olmayı mı arzuluyorsun?

O vakit güzel ahlakın önemli öğelerinden biri olan ve bir nevi kalbin aynası sayılan dilini terbiye etmekle başlayabilirsin.

__

KATKI VERENLER: Serkant Dervişoğlu, Seval Yılmaz

30.03.2023

https://www.istiklal.com.tr/haber/ramazan-gunlugu-8/748870

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir