KENDİ yakamızı en çok kendimizden kurtarmaya çalıştığımız zamanlardı. Heyecanımız yüksekti. Hareketliydik. Bir yerlerde duramıyor davranışlarımızı kontrol etmekte zorlanıyorduk. Yürüdüğümüz açık alanlarda, minibüste, toplu taşıma araçlarında yüksek tonda konuşuyorduk.
Dün duyduğumuzu bugün satmanın derdindeydik. Oysa kelimeler içimize işlememişti henüz. Yüreğimizde damıtmamıştık. İçimizde bir kıvama getirmemiştik daha ama durmadan konuşuyorduk.
Herkes bizi duyacak ve gerçeği bulacaktı. Böyle inanıyorduk.
Duymadık o günlerde kimseyi zira dinlemedik. En çok biz biliriz, en iyi biz anlatırız dediğimiz deli çağlardı.
Yaş ilerledi, devran değişti. Durulduk. Sessizleştik. Ki, yerinde ses verebilelim. Her yerde değil gerektiği zeminlerde ve olması lazım gelen miktarda konuşmak gerektiğine inanır olduk.
Geçenlerde sözüne, sohbetine, kalbine güvendiğim bir kemal ehline anlatmıştım bunları. Tebessüm etti sadece. Bir şey söylemeyecek zannettim. O kadar uzun susmuştu.
Temiz olsun kelimelerin dedi. Kelimeler imtihanımızdır çünkü. Onlarla sınanırız. En çok bu sınavda zorlanırız. Konuşmanın hararetine kapıldığın zaman sana ait olmayan kelimeler düşer diline.
Düşmemeli. Sahibi olmadığın cümleler kurmamalısın. İçinde pişirmediğin ham kelimelerden kurulmuş cansız cümleler sunmamalısın sofrandakilere. Ziyandır bu, sana da, dostlarına da. İbrahim Nebi’nin kelimelerle sınandığına yüce kitabımızda yapılan vurguyu unutmamalıdır. Aynı şekilde mescitleri, secde edilen yeri temiz tutma emri de vardır. Bunu da akıldan çıkartmamalıdır.
Gönül mescidimiz kirli düşünce ve fikirlerin istilasına uğramışsa dilimize gelen kelimeler temiz değildir. Akıl ve gönül dünyamız ne vakit tâhir olur, gerçekçi bir temizliğe erer işte o zaman kelimelerimiz de nefesimiz gibi temiz olacaktır.
İşe mescidi temizlemekle başlamalı.
Gerçekçi bir hayat dersiydi söyledikleri. Evet, işe gönül secdegahından başlamalı!
14.05.2019