ROL değildir hayat. Sahtelikleri barındırmaz içinde, atar.
Ağlayacaksan gerçekten ağlamalısın, içli içli, höyküre höyküre… Sahte ağlamalar yüreğe ferahlık vermez. Ruh mutmain bulmaz. Gökkuşağı doğmaz gönülde. Taze bahar nesimi hissedilmez.
Kandırma kendini, ağlayacaksan adamakıllı ağla.
Ağla ki, sahiden gülesin.
Böyle gelişmişti diyalog ve ben sarsılmıştım. Ağlamanın da gerçeği ve numaradan olanı varmış.
Seyrettiğimiz filmlerde ağlıyor sandığımız kişi nasıl gerçekten ağlamıyorsa, sevinen kişinin hakikatte sevindiği bir durumun olmayışı gibi olmasın mesajı taşıyordu. Cümleler kısaydı ama ağırlıklı bir o kadar fazlaydı.
Yaşıyor gibi yapma, yaşa.
Seviyor gibi davranma, sev.
Ağlıyor gibi durma, ağla.
Üzülüyor, pişman oluyor gibi görünme, düşmüşsen böyle bir duruma dibine kadar yaşa. Yaşa ki, çıkasın içinden. Özür diliyormuş tarzında davranmak gerçeğinin yerine geçer mi?
Haksız değildi. Hayatımız bir sahtelikler ve mış gibiler yumağına döndüğünden beri gözyaşlarımız bile bundan hissesini almıştı.
Kendimize dönüp tüm duygularımız ile buna bağlı olarak bütün düşünce ve davranışlarımızı gözden geçirmeliyiz.
Ağlamaktan başlayabiliriz mesela.
18.07.2019