4 GÜN RAMAZAN GÜNLÜĞÜ

UĞUR CANBOLAT

BİR ÂYET BİR HADİS

En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na o güzel isimlerle dua edin.  A’raf Sûresi Âyet 180

Yaptığın iyilik sebebiyle seviniyor ve yaptığın kötülük sebebiyle üzülüyorsan, sen mü’minsin.

Peygamberimiz (sav)

KÖTÜLERİN İYİ GÖRÜNME GAYRETİ!

ETİK açıdan herkes kendini iyi bir yerde görmek ister. Böyle hissetmeye çalışır.

İnsanın kendine olan güveni, özsaygısı, toplumda konumlandırmak istediği yer bakımından bu duygusunu daima besler.

Kötülüklerini bastıracak bir iyiliği, bir hayrı olduğunu vehmeder. Kendisini başkalarına verdiği zararlar üzerinden değil, yaptığı iyilik kırıntılarını büyüterek iç sesini susturmanın peşine düşer ve buradan tanımlar.

Bu böyledir. Başka türlü yaşayamaz.

Bu hususta o kadar ileri gidebilir ki inanmakta güçlük çekersiniz.

İrtikâp ettiği kusurun karşına geçip onun bir numaralı düşmanı ve o konunun yalnız ve yılmaz bir savunucusu pozisyonunu benimser. Bu alanda nutuklar atabilir. Söylemler bile geliştirebilir.

İyi olmak, iyidir.

Kötülüklerini bastırmak için iyi hissetmeye çalışmaksa kötü…

Gerçeğe kendini kapamak demektir bu.

Kendini hakikate kapatan, ondan kendisini perdeleyen kişi gönül aydınlığına ulaşabilir mi hiç?

Kime sorsanız elbette kendisinin iyi olduğunu söyleyecektir. Peki, gerçekten toplumda bu kadar iyi var mıdır?

Kendini iyi olarak tanımlayanların hepsi iyiyse neden her yana kötülük kazanları kurulmuş durumda? Burada bir hesap hatası yok mu sizce?

Şunu da fark etmemiz gerekir ki, kendilerini iyi olarak takdim edenlerin çoğu buna içtenlikle inanır. İman eder. Çevresini de muhtemelen inandırmıştır.

Herkes iyiyse çevremizde pıtrak gibi ortaya çıkan ve her paçaya yapışan kötülükleri kimler yapmaktadır acaba?

Onlara göre başkaları yapmaktadır. Ötekidir kötü olan daima. Bizim mahalle her zaman yunmuş yıkanmıştır. Kişinin kendisi mi? O zaten daima zemzemlerle durulanmıştır. Dupdurudur.

Kötülüğü dışarıda aramak, kendimizden ötede aramak belki bir ipucudur.

Kötüler iyilik iddiasında olurlar. Güçlü savunmaları görülür. Hep böyle olmuştur.

Ya iyiler? İyiler iddiasızdırlar.

Hatta umumiyetle kendilerini kerih görürler. Hata ile malul olduklarını ifade ederler.

“Bakmayın dışımıza, iyi göründüğümüze, dilimizde hayır cümlelerin olduğuna… İçimizi bir görseniz, ah bir görseniz. Selam bile vermezsiniz” derler.

İyi görünmek isteyen, dürüstlük postuna bürünen, içlerinde kötülük kazanını kaynatanlar ise daima kendilerini iyi, başkalarını kötü görür ve gösterirler.

İşte bize bir ölçü. Kötülerin iyi görünme çabaları rahatsız edici noktalara ulaşırken, iyiler, iyiliklerini söylemeye edep ederler. Yolumuz hep iyilerle kesişsin.

Kötülerin kötülükleri de kendileri de hep bizden ırak olsun!

___

ESMAİ HÜSNA

EL KUDDÜS

Kuddûs ismi “kds” kökünden türemiş ve sözlükte temiz, pak, mübarek, kutlu, saf, her türlü kusur, ayıp ve eksiklikten uzak ve münezzeh anlamlarına gelir.

El Kuddüs, bizim kemal olarak nitelendirdiğimiz her türlü noksan sıfattan münezzeh olan Allah’ın zatını anlatan isimlerdendir.

Gazalî bunu “Allah duyuların algılayabileceği, hayalin canlandıracağı, zihnin tasavvur edebileceği ve maddi etkileşimlerle sezilebilecek her türlü özellikten münezzehtir” şeklinde açıklar.

Kur’an’da “kuds” kökünden biri fiil, dokuzu isim şeklinde toplam 10 kavram yer almaktadır.

Tertemiz olan ve korunan ilahi vahyi, hatadan, günah işlemekten uzak olduğu ve insanların mânevi açıdan temizlenmesini sağladığı için Cebrail’e Rûh’ul- kuds denmiştir. Bakara, 87, 253.

Temiz ve bereketli toprakları olması ve Hz. Musa’ya iman eden İsrailoğulları’nın hicret etmesi sebebiyle Filistin topraklarına Arz’ul- mukaddese ismi verilmiştir. Mâide, 21.

Hz. Musa’ya vahiy gelen Tuvâ vadisine şirkten arınmış ve temiz olduğu için el-Vâdi’l-mukaddese denilmiştir. Tâhâ, 12

El Kuddüs esması iki âyette de El Melik ile birlikte bir terkip olarak geçer.

Bizim kullar olarak bu isimler üzerindeki tefekkürümüz de bir açıdan şöyle olmalıdır. Allah bizim algılarımızın çok ötesinde tahir’dir, temizdir, paktır. Âyetlerinde bizim temiz olan şeylerden istifade etmemizi ister. Bu sadece zahiri bir temizlik değildir. Şirkten arınmış ve tenzih üzere yaşamanın temizliği iman için elzemdir. Akıllar temiz, niyetler temiz, kalpler temiz, kazançlarımız temiz olmalıdır. Pak olmayan bir kalpte imana mâlik olabilmek mümkün değildir.

__

KUR’AN’DAN KAVRAMLAR

İTİKADİ KONULARDA İSRAF

TEVHİD

İnkâr ve Şirk: Âyet-i kerîme’de Hz. Musa’nın kendisini küfre ve şirke çağıranları müsrif olarak nitelendirdiği görülmektedir. Mümin Sûresi, 40/41-43.

Nankörlük: “İnsan bir sıkıntıya mâruz kalınca gerek yan yatarken, gerek otururken veya ayakta iken, Bize yalvarıp yakarır. Fakat biz sıkıntısını giderdik mi, sanki uğradığı dertten dolayı Biz’e yalvaran kendisi değilmiş gibi eski haline döner. İşte israf edenlere, yaptıkları işler, kendilerine böyle süslenmiş, hoşlarına gitmiştir.” Yunus Sûresi, 10/12.

“Eğer insana tarafımızdan bir rahmet tattırır, sonra o nimeti geri alırsak o, son derece ümitsiz, son derece nankör olur. Fakat başına gelen bir dertten sonra kendisine bir nimet tattırırsak: “Artık bütün dertler ve belalar bir daha gelmemek üzere bitti gitti!” der, sevinir, övünür durur. Ancak her iki halde de sabredip makbul ve güzel işler yapanlar başka! İşte onlar için pek geniş bir mağfiret ve pek büyük bir mükâfat vardır.” Hud suresi, 11/9-11.

NÜBÜVVET

 Cenâb-ı Hak Yasin Sûresinde peygamberleri kendileri gibi bir beşer görüp getirdiği âyetlere inanmayan bir topluluğu peygamberlerinin sözleriyle müsrif olarak nitelemektedir.

“Ahali dedi ki: “Doğrusu Rahman’ın indirdiği bir şey yok! Siz de bizim gibi bir beşersiniz, evet evet… siz sadece yalancısınız!” Resuller dediler: “Elbette biliyor Rabbimiz, Size gönderilen elçileriz. Açıkça tebliğden başka bir şeyle yükümlü değiliz biz.” Ahâli dedi ki: “Uğursuzsunuz siz, şayet vazgeçmezseniz, sizi taşlarız, acı mı acı bir azap size dokundururuz.” Resuller cevap verdiler: “Uğursuzluğunuz sizinle beraber, çünkü siz imânsızsınız, irşâd edildiniz diye mi böyle söylüyorsunuz? Müsrif (haddi aşan) toplumun tekisiniz siz!” Yasin Sûresi, 36/15-19

KUR’ÂN

İnkar Etmek: Kur’an-ı Kerim hakkında düşülen aşırılıklardan birisi ona alenen inanmamaktır ve inkâr etmektir.

“Ya Rabbî,” der, “ben gözleri gören biri olduğum halde neden beni kör olarak haşrettin? Buyurur ki: “Bu böyledir. Nasıl âyetlerimiz sana geldiğinde sen onları unuttuysan, bu gün de sen öyle unutulur, bir kenara atılırsın. Hadlerini aşanları ve Rab’lerinin âyetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız. Âhiret azabı ise elbette daha şiddetli ve daha devamlı olacaktır.” âyetinde yer alan israfın konusu, Allah’ın âyetlerini dolayısıyla Kur’ân’ı inkârdır. Tâhâ Sûresi, 20/126-7.

 Âyette geçen “ayatuna” (ayetlerimiz)  ifadesi, ‘Kainat’ta Allah’ın birliğine götüren deliller’ olarak yorumlanmakla birlikte daha çok Peygamberin Cebrail vasıtasıyla insanlara tebliğ ettiği vahiy yani Kur’ân âyetleri olarak tefsir edilmiştir. “Sen onu unuttun.” ifadesini ise İslam âlimleri, ‘Kur’ân âyetlerine iman ettin daha sonra üzerinden zaman geçmesiyle o âyetler zihninden silindi’ manasında değil, ‘Bizzat iradenle kasten o âyetleri terk ettin, onlardan yüz çevirdin, inanmadın ve onunla amel etmedin.’ manasında anlamışlardır.

Bu âyetteki haddi aşma (israf) alanlarından ilkini Kur’ân-ı Kerîm’den yüz çevirmek olarak zikreder.

Değersizleştirmeye Çalışmak: Kur’ân-ı Kerîm’le ilgili düşünülen israflardan birisi de onunla mücadele ederek değersizleştirmeye çalışmaktır. Tabiî ki bu davranışın müminde bulunması düşünülemez. Dolayısıyla bu tavır inkârcının değişmez bir tavrıdır. Bu konuyu Kur’ân’ı inkâr başlığı altında değil de, ayrı bir başlık altında işlememizin sebebi ise bizzat Kur’ân-ı Kerîm’in Allah’ın âyetleriyle mücadele etmeyi müsriflik olarak isimlendirmesidir. Mü’min suresi, 40/34-35

Sonuç olarak israf kavramının itikâdî anlamda inkâr, şirk, nankörlük ve peygamberi yalanlama anlamlarında kullanıldığı gibi Allah’ın âyetlerini dolayısıyla Kur’ân âyetlerini yalanlamak, inkâr etmek ve değersizleştirmeye çalışmak manasında da kullanıldığını söyleyebiliriz.

___

RAMAZAN PEDEGOJİSİ

ZORLAYICI OLMADAN ÇOCUKLARA DİNİ ÖĞRETMEK VE YAŞATMAK

Bu, kritik ve zor bir soru. Burada Hz. Peygamberin örnekliği akla gelmeli. Çocuklarla ve gençlerle kurduğu iletişim iyi irdelenmeli. Önce insanı fark etmeliyiz ki din onda hayat bulabilsin. Hz. Peygamberin tavrını ben böyle okuyorum. Hz. Peygamber çocuklara ve gençlere iki şeyi öncelikle veriyor: Güven ve değer. Bu, onlara önce insan olarak bakmak demek. Bu zeminde onlarla ilişki tesis ediyor ve çocuklar da onun yanında olmaktan, onunla vakit geçirmekten mutlu oluyorlar. Çocukları dini öğreteceğim diye etrafına toplamıyor. Onların dünyasına girerek bunu yapıyor. Tabiri caizse bir kuyumcu hassasiyetiyle işliyor onları. Bazen onlarla oyun oynuyor, bazen onların arkasında namaz kılıyor. Hayatın doğal akışı içinde dinle tanışıyor çocuklar. Biz dini çok ciddiye alıyoruz. Burada ciddiye almaktan kastım çok resmî ve formel bir şekle sokmak. Çocuklarla ortak ürettiğimiz ve üleştiğimiz tecrübeler ürkütmeden, korkutmadan dini onlara anlatmaya ve sevdirmeye imkân sağlayacaktır diye düşünüyorum. Mesele öğretmek değil yaşamak ve yaşatmak.

___

GÜNÜN NİYAZI

Allah’ım günümüzü hayırlı eyle.

Yeni sarsıntılardan afetlerden koru bizi.

Acılarımızı acilen sarmayı nasip eyle.

Sağlık ve sıhhatte daim eyle.

Allah’ım!

Gökleri ve yeri yaratan Sensin!

Dünyada da âhirette de beni yönetip himaye eden Sensin.

Müslüman olarak yaşat bizi. Müslüman olarak canımızı al ve bizi iyi kulların arasına kat!

Allah’ım!

Sağlık sorunu yaşayanlara şifa lütfeyle.

Âyetlerini inkâr veya alaya alanlardan bizi uzak eyle.

İslamiyet’le verdiğin şerefi kaybetmeyenlerden eyle.

İzzet Sendendir. Bizi İslamiyet’in izzeti ile yaşat.

Allah’ım!

Müminleri bırakıp kâfirleri dost edinenlerden eyleme.

Bizi Peygamberimizin imanına şahit olduğu kişilerin arasına dâhil eyle.

Allah’ım!

Bizi Sana dost olanlardan eyle. Dostlarına dost olanlardan eyle.

Senin rızan için yardımlaşan iyilerden eyle bizi.

Sen zalimleri sevmezsin. Kur’an’dan uzak kalarak kendine zulmedenlerden eyleme bizi.

Sen adalet edenleri seversin. Bizi adillerden eyle.

Kalbinde hastalık olan münafıklardan ve münafıklıktan uzak eyle bizi.

Amin!

___

AHLÂK-I HASENE

GÜN BİLİNCİ

AHLÂK-I HASENE erleri gün bilincine sahiptirler.

Bu sebeple her yeni günü büyük bir muştu ve kulluk şuuru ile karşılarlar.

Güzel ahlak yolcularına göre gün, yine dünkü gibi bir gün değildir.

Yine değil yenidir. Eski bir ikramın tekrarı değildir. Yeni bir lütuftur. Taze bir ihsandır.

Üzerinde buğusu tüten bir nimettir.

Bu, sabahın kendisi için yeniden yaratıldığı bilincine ulaşan güzel ahlak yolcusunun şiarıdır.

Bu sebeple yeni günü tekrar olarak değil tüm tazeliğini hissederek yaşar.

Buna göre muamelede bulunur. Dün yaşayan ama bugün taze güne erişemeyen mevtin pençesine takılıp giden nice insanların olduğunun farkındadır.

Allah ona göre sadece yaratan değildir. Sürekli yaratandır. Her an bir yaratılıştadır.

Evrende meydana gelen yeni oluşların, doğuşların, bitişlerin, yıkılışların ayrımına varmıştır.

Dolayısıyla her yeni gününün kendisine bu sabah verilen taze bir sermaye olduğunu gayet iyi bilir.

Hayatını buna göre tanzim edip yaşar.

Duha’nın sırrına ermiştir ve ona yemin eden Rabbinin anbean emrindedir.

Yüksek erdem yolcusu bu insanlar sabaha şahitlik etmektedirler.

Bu nedenle yeknesaklığa düşmezler. Ülfet perdesini üstüne çekmezler. Hayranlığı elden bırakmazlar.

Hayretini her daim ayakta tutarlar.

Rabbim bugün bana taptaze bir gün yarattı ve hediye etti diyerek bunun gereğini yaparlar.

Sıradanlaştırmazlar. Önemini kaybettirmezler.

Rabbim yarını başkaları için yaratabilir ama benim için yaratmayabilir anlayışıyla bu güzel sayfayı günahlarla kirletmeden yaşarlar.

Dünkü kulluk dünde kaldığı için bugün ifa ettiği kullukları yenidir.

Dünkü şükrü dünde kaldığı için bugün bir kez daha taze bir yaratım ile kendisine sunulan nimetlere aynı tazelikte şükrederler.

Dünkü tevhit üzere oluşuna güvenip yaslanmadan bu yeni ve taze günde de imanını şeytanın ve nefsinin eline düşürmeden muhafaza ederler, yeniden ve yeniden iman ederler.

Dün düşmüş olduğu şirki sürdürmez bugün yeniden iman tazelerler.

Dün Kur’an’ın öğrencisi olmalarıyla yetinmezler bugün yeniden talebe olurlar.

Duha ile yeniden tazelenirler. Kalpleri ışır.

Ey hakikat yolunun gün bilincine ulaşmak isteyen samimi yolcusu!

Duha sırrını kaybetmemelisin.

Yeniden yaratıldığın bilincini sürekli zihninde canlı tutmalısın.

Bugün yeni sorulara muhatap olacağını ve bu suallere dünkü cevapları veremeyeceğinin idrakine ulaşmalısın.

Gün bilinci senin kulluk kalkanındır. Gafletten uyanmış olduğunun kanıtıdır.

O halde bu bilincini sürdürmelisin. Şahitliğini taze tutmalısın.

Ki, her an her hâdisenin en küçük ayrıntısına bile şahit olan Rabbimizin “Şehid” ismini anlayabilesin.

Bu, gün bilincine ulaşman demektir.

KATKI VERENLER: Serkant Dervişoğlu, Seval Yılmaz

26.03.2023

https://www.istiklal.com.tr/haber/ramazan-gunlugu-4/747669

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir