BÖYLE soru olur mu, demeyin. Oluyor.
Seviliyordu. Hem de bu şiddetli bir şekilde.
Tutku içeriyordu.
Duygu sarmaşığı gibiydi. Hiçbir boşluk bırakmıyor tümüyle kavrıyor ona dünyanın en iyi ve mutlu insanı olduğunu hissettiriyordu.
Yine de bu soru gelip göğsünün üstüne binlerce tonluk bir ağırlık yaparak oturmuştu.
Kalkamıyordu altından…
“Acaba beni güzelliğim için mi seviyor. Hoş ve zarif bulmasından mı bana düşkünlüğü? Ya da benimle sevme ihtiyacını mı karşılıyor?”
Buna benzer soruların hücumuna uğruyordu. Ne kadar kovmuş olsa bile yine bir yolunu bulup sızıyorlar ve kalbine çörekleniyorlardı.
Yine böyle bir anıydı. Sevdiği aydınlanmış gözleri ve çiçeklerle bezenmiş sözleriyle çıkagelmiş yanına ilişivermişti. İstemsiz olarak birdenbire o soru dökülüverdi dilinden.
“Bende neyi seviyorsun?”
Soruya muhatap olan genç titreyiverdi. Elektriğe tutulmuş gibiydi. Yüzü sarardı, gözleri kararır gibi oldu. Bir süre sonra bunun bir fırsat barındırmış olabileceğini düşünerek şunları söyledi.
“Sende senin görmediklerini seviyorum.
Değişmeyecek olanları, sönmeyecek, solmayacak yanlarını seviyorum.
Varlığınla şükretmeyi seviyorum.
Seni kendime ayna olarak tutan Rabbimin merhametini göstermeni seviyorum.
Severken birlikte iyileşmeyi, şifa bulmayı seviyorum.
Varlığında eriyip sende kendimi bulmayı seviyorum.
Seni severken bizi yaratıp kalbimize bu sevgiyi koyan Allah’ımızı seviyorum.
Ben sende ebedi olanı seviyorum”
Bunları duyduğuna çok mutlu olmuştu. Ne güzel bir bakış açısıydı bu. Ne hoş cümlelerdi.
Teşekkür etmek istedi ve “Beni sana seni bana sevdirene şükürler olsun” dedi.
19.11.2020