Dinin Psikolojimiz Üzerindeki Etkileri

UĞUR CANBOLAT

Bugün ülkemizde üniversitelerin psikoloji bölümleri ne yazık ki dini araştırmaya değer bir alan olarak görmüyorlar. Buna karşın ilahiyat fakültelerindeki din psikologları önemli çalışmalar yapıyorlar. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ali Köse de bu alanda araştırmalar yapan değerli bilim adamlarımızdan biri. Köse ile din psikolojisinin doğuşunu, Türkiye’de ve dünyadaki algılanışını, dinin psikolojimiz üzerinde ne gibi etkileri olduğunu, bize nasıl bir güç kazandırdığını konuştuk.

___

Din psikolojisi uzmanısınız. Öncelikle bize din psikolojisi kavramını biraz açar mısınız?

-Din psikolojisi; insanoğlunun din ile ilişkisini psikolojik açıdan anlamaya ve yorumlamaya çalışan bir disiplindir. Dinî duygu, düşünce ve tutumlarımızı inceler. İnançlar, ritüeller vb. hakkında yargılarda bulunmaz. Dini sadece bir olgu olarak anlamaya çalışır. Yaklaşık yüz yıllık tarihi olan bir disiplindir. Kurucusu olarak kabul edilen Amerikalı William James Dinî Tecrübenin Çeşitliliği adlı kitabını 1902 yılında yazmıştır. Bugün özellikle ABD’de yaygın bir disiplin olan din psikolojisi alanındaki yayınların, araştırmaların yüzde 90’ı ABD’de yayınlanmaktadır.

İnancın kişi üzerinde nasıl bir etkisi vardır?

-Din psikolojisi literatüründe inancın kişi üzerindeki etkisi genelde olumlu bağlamda görülür. Çünkü inanç, insanoğlunun hayatı anlamlandırmasını sağlayan bir araçtır. Din psikolojisinin kurucusu olduğunu söylediğimiz James, dini işlevsel açıdan değerlendiren, felsefe alanında da pragmatizmin temsilcisi olan bir isimdi. Ona göre, “dinî inançlar doğru oldukları için işe yaramazlar, işe yaradıkları için doğrudurlar.” Yani “bir inanç eğer mü’min kişinin işine yarıyor ise, o kimse için görece olarak doğrudur.”

Din psikolojisi tam olarak bu alanla mı ilgileniyor?

-Evet… Din psikolojisi işte bu görece gerçekliğin kişinin duygu, düşünce ve tutumlarına etkisini inceler ve bu etkinin genelde olumlu olduğu sonucuna varır.

Bu etki kişilere göre farklılık gösterir mi? Olumlu ve olumsuz etki şeklinde bir sınıflandırma yapmak mümkün mü?

-Elbette, kişilere göre farklılık gösterir. İnanç olumlu şekilde yönlendirilmediği takdirde olumsuz sonuçlara bile yol açabilir. Mesela herhangi bir günah işlediğinde cehenneme gideceği saplantısından kurtulamayan ve tövbelerinin kabul edilmediğini düşünen bir kişi için inanç ruhsal rahatsızlıklara kaynaklık edebilir.

Daha iyi anlaşılabilmesi açısından konuyu somutlaştırabilir misiniz?

-Örneğin fakültedeki odamda otururken bir telefon geldi. Santral görevlisi telefonda benimle konuşmak isteyen bir kişi olduğunu söyledi. Bağladı, telefondaki hanımefendiyle konuşmaya başladık. Hanımefendi çocuğuna Allah’tan bahsederken “Allah Baba” ifadesini kullanmış. Daha sonra, Allah’a “baba” demenin din literatüründe şirk, yani ortak koşmak olduğunu duymuş. Kadın şirke girdiğini, artık cehennemlik olduğunu düşünüyordu. Aşırı şekilde günahkârlık saplantısı içindeydi. Kendisiyle uzun süre konuştum.

Onu bilinçli bir günah işlemediğine ikna etmek için her türlü yolu denedim. Sonunda, günahkâr olmadığına zar zor ikna olmuş göründü ve görüşmemiz sona erdi. Az sonra telefonum tekrar çaldı. Bu kez telefondaki santral görevlisiydi. “Hocam, görüşme nasıl geçti, kadını ikna edebildiniz mi?” diye sordu. Meğer daha önce de birkaç kez aramış ve başka öğretim üyeleriyle de görüşmüş, bu arada derdini santral görevlisine de anlatmış.

İnanç ve din pratiği uygulamasının kişi üzerinde ne gibi psikolojik etkileri olur?

-İnanç ve ibadetlerin gereklerini yerine getiren ve böylelikle kutsalla ilişki kurduğuna inanan bireylerin aynı zamanda davranışlarında ve toplumsal ilişkilerinde pozitif bir yönelime sahip olmaları beklenir. Yani kişinin kutsal alanla pozitif ilişki kurması, çevresi ile de aynı paralelde ilişkiler geliştirmesi daha muhtemeldir. Bu yönelim kişiyi daha iyi bir insan yapar ve ona toplum için yararlı olma motivasyonu sağlar. Böylece kişi kendisini hem yatay hem dikey bir ilişki içinde hisseder. Kendisini değerli görür. Bu değerli olma duygusu ona ruhsal tatmin sağlar ki, zaten psikolojinin hedefi de insanların psikolojik tatmin sağlayarak mutlu olmalarıdır.

Dinî algıyı belirleyen psikoloji nedir?

-Dinî algı iki türlü belirir. Birincisi öğrenilmiş öğeler sonucunda ortaya çıkar. İkincisinde ise yine öğrenilmiş öğelerden hareket edilir, ancak bireysel tecrübeler de devreye girer. Taklidî iman ve tahkikî iman tanımlamaları bu iki algı türünü açıklayabilir. 

Dindeki vecd duygusu ve cezbeyi din psikolojisi açısından nasıl yorumlarsınız?

-Din psikolojisi böyle bir halin olabilirliğini kabul eder, ancak bu halin yaşanması sadece bireyi bağlayan bir gerçekliktir. Uyuşturucu alan kişinin zihinsel hali nasıl değişiyor ise, düşüncenin bir alanda yoğunlaştırılması ile de böyle bir halet-i ruhiyeye geçilebilir. Bu durum dinî düşünce veya ruhsal alanda gerçekleştirilirse vecd veya cezbe dediğimiz durum gerçekleşir. Bugün bu kabil olaylara İslam dünyasından çok, Evanjelik Protestanlıkta, özellikle de ABD ve Latin Amerika’da rastlıyoruz.

Türkiye’de din psikolojisi nasıl anlaşılıyor? Bu kavram yaygın olarak biliniyor mu?

-Türkiye’de din psikolojisi kavramı 1950’lerden beri kullanılmaktadır. İlahiyat fakültelerinde din psikolojisi dersleri okutulmakta, bu alanda araştırmalar yapılmaktadır. Bu fakültelerde din psikolojisi anabilim dalları vardır. Ancak, bu bilim dalı diğer bazı disiplinler gibi popülerleşememiştir. Açıkçası, günümüzde üniversitelerin psikoloji bölümleri dini araştırmaya değer bir alan olarak görmüyorlar. Buna karşın ilahiyat fakültelerindeki din psikologları önemli çalışmalar yapma eğilimindeler; ancak, tabiri caizse, ülkemizdeki “bilim piyasasına” hakim olan yanlış bilim ve laiklik algısı nedeniyle birçok araştırma alanına giremiyorlar.

Din psikolojisi uzmanlarının çalışma alanları nedir?

-İnanç ve inançsızlık psikolojisi, dinî tutum, dinî davranışlar, dinî duygu, dinî tasavvur, dinin birey üzerindeki yansımaları, dinî tecrübe, ibadet psikolojisi, din değiştirme psikolojisi, mistik tecrübe, tasavvuf psikolojisi, gelişim dönemleri ve din gibi alanlarda çalışırlar.

Dinin doğru anlatımında psikolojinin yeri nedir?

-Din histir, duygudur. Benim bir din tarifim var; “Var olduğunu düşündüğümüz kutsal alanla bizi ilişkilendirdiğini hissettiğimiz sistemdir” şeklinde tanımlıyorum dini. Burada anahtar kavram ‘hissetmektir’. Dinin anlatımını, öğretimini bu anahtar kelime üzerine kurarsanız birçok şeyi halletmiş olursunuz.

İnsanın sıkışıklık ve hastalık zamanlarında içinde bulunduğu psikolojiye göre din anlatımı nasıl olmalıdır?

-Din anlatımı her zaman ılımlı şekilde gerçekleştirilmelidir. Ancak insanın darda olduğu zamanlarda herhalde bu prensibe daha fazla riayet edilmelidir.

İnancın hastalığı yenme aşamasındaki etkisi nasıldır?

-İnanç hastalıkları yenmede bir güç olabilir. Bu konuda özellikle ABD’de yapılan araştırmalar mevcuttur. Özellikle ölümcül hastalıklara yakalananlar üzerinde yapılan araştırmalar inancın böyle bir gücünün olduğunu gösteriyor. Ancak ben, inancın bu konudaki en önemli gücünün insanlara hastalığı kabullendirmesi ve hastalıkla yaşamayı öğretmesi olduğunu düşünüyorum. İntiharları engelleyen de aynı güç olmalı…

Bu dönemlerde sığınma ihtiyacı daha fazla olduğundan mı tesiri daha güçlü oluyor?

-Evet, sığınma hissi daha yoğun yaşanıyor. Bu hissi yönelteceğimiz varlık ise Kâdir-i Mutlak bir varlık olmalı. Zaten insan hastalık, travmatik tecrübe, kaza geçirme vb. durumlarla karşılaşınca ahiret hayatına yoğunlaşma ihtiyacı hissediyor. Hayatın, varlığın, varoluşun sorgulanması böyle durumlarda daha net sonuçlar doğurabiliyor.

İnanma bir ihtiyaç mıdır?

-İnanma bir ihtiyaçtan ziyade bir iradedir. İhtiyaçta iradeden çok zorunluluk esastır. Oysa inanmada esas olan iradedir. Yemek içmek bir ihtiyaçtır; çünkü olmadığı zaman insan yaşayamaz, ancak inanmadan yaşayabilir. Burada “İnanmamak da bir inançtır” söylemini geliştirmek çok anlamlı değildir.

Peki, inanç ile hayat arasında nasıl bir bağ vardır?

-İnanç, hayatı anlamlandıran bir araçtır. En temel bağ budur bence. Alman asıllı Amerikalı çağdaş Sosyolog Peter Berger’in Homeless Mind (evsiz zihin) başlıklı bir teorisi var. Çok hoş bir teoridir. Berger, ahiret inancı, metafizik inancı olmayan insanları evsiz insanlara benzetir. Bizler her sabah evimizden çıkıp günlük hayatımızın gereklerini yaparız, akşam olunca da eve döneriz. Gün içindeki tüm yapıp ettiklerimiz akşam eve döneceğimiz için anlamlıdır. Oysa evsiz kişinin gün içindeki eylemlerinin böyle bir anlamı yoktur. Dünya hayatı da tıpkı böyledir. Ahirete inananların dünya hayatları tıpkı evi olan insanların gün içindeki hayatları gibi anlamlıdır. İnanmayanların durumu ise evsiz insan gibidir. Yani onların zihinleri, ruhsal yapıları evsiz insanın durumu gibidir ki, bu da psikolojik rahatsızlıklara neden olabilir.

Uzmanlık alanınız itibariyle din-ahlâk ilişkisini yorumlar mısınız?

-Din ahlâkın en temel kaynağıdır. Dinin dışlandığı seküler bir ahlâk olgusunun varlığı da düşünülebilir; ancak dinden uzak bir ahlâkın en büyük motive edici unsuru eksik demektir, sürekliliği kaybolmuştur. Dinin belirlediği ahlâk sabittir. Ama seküler paradigmaların belirlediği ahlâkta değişmeler olabilir, nitekim olmaktadır da.

İbadetler psikolojik açıdan kişiye neler katar?

-Yaratıcıyla, metafizik alanla bağ kurma hissi insanı rahatlatır. İnsana yakınlarının, sevdiklerinin ölümünü kabullenmeyi, dolayısıyla böyle bir kayıptan sonra hayatı yaşanabilir kılmayı sağlayan bir başka mekanizma var mı acaba yeryüzünde? Sosyolog Peter Berger, “Yirminci yüzyılın o büyük icatlarından, endüstri devriminin nimetlerinden hangisi bir yakını kaybetmiş insanı teselli edebilir ki?” der.

Dua etmek insan psikolojisi üzerinde nasıl bir etki bırakır? Duayı da psikolojik açıdan değerlendirebilir misiniz?

-Dua Tanrı’yla kurulan doğrudan bir ilişki durumudur. Kişinin, Yaratan’ın kudretini ve kendi acziyetini idrak ettiği bir andır. Ama aynı zamanda kişiye yalnız olmadığını, kendisini dinleyen, derdini anlatacağı bir varlığın olduğunu hissettiren mekanizmadır dua. Bireyin seküler dünyada kutsalla olan bağlantısını tazeleyen ve dünyanın sıkıntılarına karşı bir sığınak olarak düşünülebilen kutsala açılan bir kapıdır. O kapının açık olduğunu hissetmek insanı her şeyden fazla rahatlatır.

Dua ve ibadet insandaki özseverliği, narsisizmi sarsan bir etkiye sahip midir?

-Aslına uygun yapılmış bir dua veya ibadette kişi sadece kendisi için iyi şeylerin olmasını istemez, daha empatik düşünür. Diğerkâmlık onun dilemesinde belirleyici bir etkendir. Bu çerçevede bireyselcilik ve ileri safhası olan bencilik ve narsistlik dua ve ibadetle birlikte var olamaz. Örneğin, oruç ibadetini düşünün; empatik eğilimi ve diğerkâmlık duygularını geliştiren bu ibadet kişiyi bencil duygulardan korur.

Dinin verme, paylaşma ve infak emrine uymak insan psikolojisini nasıl etkiler?

-Eğer kişi başkalarına infak ederken, yardımda bulunurken empati duygusunu harekete geçirebilirse, merhametin en yüksek mertebesi Allah’a atfettiğimiz Rahman ve Rahîm sıfatlarında tecelli eder. İnfak etmek nihayetinde Allah adına yapılan bir şeydir. Bu bilinçle gerçekleştirilen paylaşma ve yardım Allah’ın huzuruna çıkacağına inanan insanı mutlu edecektir.

Ahiret inancının, dirilişe inanmanın insanda sorumluluk anlayışına etkisi var mıdır?

-Elbette. Gelecekte bir gün yaptığı her şeyin hesabını ayrıntılı olarak vereceğini bilmek insanın daha sorumlu davranmasını sağlar. Bu sorumluluk bilinci kişinin gerek bireysel, gerekse toplumsal hayatında olumlu davranışlar sergilemesini sağlar.

Dinin iyileştirici gücü nedir ve nasıl tesir eder?

-Din içselleştirilerek yaşandığı takdirde insanın hayatına anlam duygusu katar. Bu duygu sayesinde kişi hayatın zorluklarıyla başa çıkabilir. Ayrıca bu duygunun sağladığı psikolojik rahatlık gerek fizyolojik, gerekse ruhsal sağaltım sürecinde olumlu bir katkı yapar.

Son olarak günah duygusundaki psikolojik dinamikten de söz eder misiniz?

-Günah duygusu insanın doğal bir duygusudur. İnsan hata yapma potansiyeli ile yaratılmış bir varlıktır; “melek” değildir. İnsan bu temel gerçeğin farkında olduğu zaman “Günahkâr oldum, yandım, bittim” tarzında bir duyguya saplanmaz. Eğer böyle bir saplantıya kayarsa dinî psikoza yakalanabilir. Günahlar telafi edilemez olgular değildir. Tövbe dediğimiz mekanizma bunun için vardır. Tövbe bir özür dileme mekanizmasıdır, ama bir evcilik oyununa dönüştürülmemelidir. İnsanlar arası ilişkide nasıl özrün bir sınırı var ise, Tanrı ile ilişkimiz de öyledir. “Nasıl olsa tövbe kapısı açık” mantığıyla günah işlemeye teşebbüs eden insan için bile böyle bir yöntem gülünç bir şey olsa gerektir.

KUTU İÇİNDE

PROF. DR. ALİ KÖSE KİMDİR?

1981’de Antalya İmam-Hatip Lisesi’nden, 1985’te Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde yüksek lisans (1988), Londra Üniversitesi King’s College’de doktora (1994) eğitimini tamamladı.1998’de doçent, 2004’de profesör oldu. Halen Din Psikolojisi Anabilim Dalı öğretim üyesidir. Din Psikolojisi ve Din Sosyolojisi alanlarında araştırmaları bulunan Köse’nin eserleri şunlardır: Conversion to Islam, Neden İslam’ı Seçiyorlar, Freud ve Din, Deprem ve Din, Milenyum Tarikatları, Sekülerizm Sorgulanıyor, Laik Ama Kutsal, Avrupa Birliği Ülkelerinde Din Devlet İlişkisi, Avrupa ve İslam, Üç Yusuf Bir İslam, Türbeler: Popüler Dindarlığın Durakları, Enteller Aleykümselam Der mi, Din Psikolojisi, Kutsalın Dönüşü.

02.11.2022

https://www.istiklal.com.tr/haber/dinin-psikolojimiz-uzerindeki-etkileri/719569

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir