TILSIMLI bir düğüm gibiydi…
Açtıkça açılıyordu. Hatta güzelleşiyordu.
Daha evvel insanın bilmediği bir koku salıyor iç dünyasına ve bir mest oluş hâli sunuyordu.
Şaşkındı.
Nasıl olduğuna bir türlü açıklık getiremiyordu.
Düğüm dediğin sıkıştırır, pekiştirir, bunaltır diye düşünüyordu.
Bu düğüm nasıl ferahlatıyor beni, nasıl inceltiyor ve nasıl bu kadar yoğun bir huzur sunabiliyordu?
İşte aklı bunu almıyordu.
Düğüm boğmaz mıydı? Evet, ama boğulmuyordu. Üstelik ferahlatıyordu.
Mesafeleri bile yakınlaştıran bir etkisi vardı.
Yoğunlaşan hatta yer yer taşan özlemlere bile şifa olabiliyordu.
Daha fazla içinde saklayamadı.
Saklanmıyordu.
Anlaşılamayan, çözülemeyen, karışık bir yanı vardı.
Üstüne üstüne gelen boğucu dalgaları nasıl bertaraf ettiğine de şahitlik etmişti ayrıca.
Madem saklanamıyor, saklamayım o vakit diye düşündü ve sordu.
Bu düğüm nasıl bir düğüm dedi.
Aldığı cevap şöyle oldu.
Bu görünen düğümleri çözüp yerine görünmez bir biçimde atılan sevda düğümleri…
Seni zorluklardan çözüp, kolaylığa düğümleyen…
Darlıktan çözüp genişliğe erdiren…
Bunalmışlıktan çözüp serinlik sunan…
Firaktan çözüp vuslat neşesi ikram eden…
Bir aşka düğümü bu…
Seni senden çözüp sevdiğine düğümleyen…
Arkasına yaslandı, gözlerini yumdu ve dudakların arasından belli belirsiz bir kelime duyuldu.
Oh!
18.12.2017