İÇİ başka dışı başka olanlardan bahsediyordu. Çetin bir dersti. Hepimiz sarsılmıştık. Herkesin kendine göre bir hisse çıkardığı çok belliydi. Başlar öne düşmüş sesler kesilmişti.
Düşünün diyordu. Hayatı düşünün. Hakikati düşünün. Kendinizi düşünün… Yüce kitabımızı koşar gibi değil, yavaş yavaş, düşüne düşüne, hazmede hazmede ve içselleştirerek okuyun dedi.
Mesele kaç kez okuduğun değildir. Kaç defa hatim yaptığın değildir. Kendiniz üzerinden okumalısınız. Kur’an’ın tartısına çıkmalısınız.
Süslü elbiseler giyiyor olmanız kurtarmaz. Yakışıklı olmanız meseleyi halletmez. Görevlerinizin, pozisyonlarınızın bir önemi yoktur.
Güzel sözler söylüyor olmanız, insanların size kulak kabartmasını, etkiliyor oluşunuzu hesaba katmayın.
Hakikatte bir karşılığınız yoksa bunlar boş avuntulardır.
Duvara dayalı kof bir kereste gibiyseniz içinizi korkular kaplar. Ürkersiniz. Her gürültüyü kendisinzle ilgili sayar kaygılanırsınız.
Sohbet böyle akıp gitti. Kafam duvara dayalı kütük veya kereste sözüne kafam takıldı. Çok çarpıcı bir ifadeydi. Küçüklüğümde bir amca kızdığı zaman çocuklarına kereste derdi. Bununla bağlantı kurmaya çalıştım. O hafta duvara dayalı kereste sözü dilimden hiç düşmedi.
Eve döndüğümde Mushaf-ı Şerife baktım. Aynen bu tabir geçiyordu münafıklarla ilgili surede.
İçimi bir ürperdi sardı.
Duvara dayalı, her an düşebilme ihtimali olan, zayıf, içi kof ama gösterişli olan, ağzı çeldirici laflar eden kişilerden biri de ben miyim acaba?
09.07.2019