TANIMAK amacıyla “Sen kimsin?” diye sormuştum.
“Kendimi tanımlayamıyorum” dedi. Şaşaladım ve “Nasıl yani?” dedim.
“Etiket mağduruyum ben” dedi.
Düşündürücüydü benim için. Sonradan vardığım kanaat şu oldu.
Hepimiz neredeyse “Etiket mağduruyuz.” Küçük yaşlarımızdan itibaren muhatap olduğumuz bir husus bu.
Uslu çocuk, yaramaz çocuk, tembel, çok çalışkan, beyefendi, hanımefendi vs. vs.
Olumsuz etiketlenmeyi bir kenara bıraksak bile olumlu olanı da tanımlayıcı, can sıkıcı…
Nasıl mı?
Birisi olmadığınız olumlu bir vasıf ile tanımlıyorsa sizi öyle olmaya mecbur ediyor demektir.
Mahkûm kılıyor demektir.
Güdülüyor ve öyle olmadığınız vakit kendinizle çelişir bir duygu durumuna esir ediyor.
Zihnimizde o kişiye karşı bir yükümlülük dosyası açılıyor ve biz tanımlanan bu çerçeve içinde davranmaya kendimizi zorunlu hissetmeye başlıyoruz.
Bir başkası da başka olumlu bir etiketleme yapıyor. Ona da aynı şekilde bir dosya açıyoruz.
Öteki de var, beriki de var.
Biri beyefendi diyor, diğeri centilmen, öteki bilgili, bir başkası fedakâr…
Biri hanımefendi diyor, diğeri zarif, öteki şık, bir başkası sevecen…
Ve biz tüm bunları olmak zorunluluğu hissediyoruz.
Oysa tam onların istediği gibi olmayabiliriz.
Bildikleri gibi değiliz belki.
Gördükleri kıvama henüz erişmemiş olabiliriz.
Demem o ki; etiketleme olumsuz da olsa olumlu da olsa yapılmamalı.
Ne etiket mağduriyetine uğramalıyız ne de başkalarını uğratmalıyız.
Sadelik en iyisi.
Kimse kimseyi etiket mağduriyetine uğratmamalı!
15.12.2020