BAŞINI iki elinin arasına almış saatlerdir düşünüyordu. İçinde acıdan nehirler kaynıyor gibiydi. Ama o ne yapıp edip bunun taşmasını engelliyordu. Gözleri sabitlenmiş tek bir noktaya bakıyordu.
Geçen gün defterimi karıştırırken bunlara rastladım. O zaman fark etmemiştim ama anlatmaya çalıştığım kişinin halleri bizde yok mu?
Var, belki de fazlasıyla mevcut.
Hangimizin içinde ıstırabın kaynayan nehirleri çağlamıyor?
Kaçımız bu yakıcı lavları dizginlemek ve etrafı yangın sarmasın diyerek engellemeye çalışmıyoruz?
Kimler sabitlenmiş bir bakışa sahip değil ki!
Bazılarımız kazanca sabitlemiş aklını, kimimiz hırsına, hasedine, fesadına, kıskançlığına, çekememezliğine saplamış gönlünü ne yazık ki… Bundan başkasını ne görebiliyor ne de görmek istiyor.
Geceyi beraber geçirdiğimiz o acılı bilgeye neden demiştim de şu cevabı vermişti. Güneş doğmuyor.
Oysa güneş her gün doğuyordu, bunu ihmal ettiği veya geciktiği hiç olmamıştı.
Belli ki, kastı bu güneş değildi.
O sızılarını dindiren rahmet güneşini işaret ediyordu. Kalbini kanatan yaralara şifa olacak bir güneşin doğması duasındaydı. Kim bilir nice geceler beklemişti güneşi yapayalnız.
Aradan şunca zaman geçti aklımda bir soru halen takılı durur.
Uyuyanlara güneş erkenden doğarken onu bekleyenlere neden doğmaz? Neden görünmeyen azap mengenelerinde iniltileri devam edip durur?
17.07.2019