KİBİR OBEZİ

UĞUR CANBOLAT

KOSTAK kostak yürürdü.

Kendine bir başka hava vermesi her vakit dikkat çekiciydi. Saçını tarama şeklini bile başkalarına benzememek için özel tasarlar ve belirli aralıklarla değiştirirdi.

Giyim onun için çok önemliydi.

Bir giydiğini bir daha asla giymez ve mümkünse pahalı olan ve en bilinen markayı tercih eder bunun fark edilerek üzerinde konuşulmasından gizli bir zevk alırdı.

Yemek tercihlerini ve yiyeceği yerleri de yine bu kriterler üzerinden tercih ederdi. “Dün arkadaşlarla şuradaydık” sözü hafızalarda kalan en önemli cümlesiydi.

Bindiği arabayı en fazla üç ay kullanır sonrasında en dikkat çekici başka bir renk ve marka ile çıkagelirdi.

Kimsenin aşağısında oturmazdı. Diğerlerine göre az da olsa biraz yüksek olmasını tercih ederdi.

Kendisinden evvel söze, sohbete başlanmışsa beklenilmediği için ciddi bir yaralanma yaşar, surat asardı. Kimi vakit bununla da yetinmez aşağılayıcı cümleleri çok rahat ve çekinmeden kurardı. Hızını bununla alamamışsa eğer bulunduğu yeri şiddetle terk etmesi ve asla bir daha o meclise gelmemesi vazgeçmediği âdetlerindendi.

Her konuda en iyiyi o bilirdi. Her meseleyi ancak o çözerdi.

Siyasilerden daha çok donanımlı, âlimlerden daha bilgili, maharet sahiplerinden çok ötede beceriye sahip olduğuna sarsılmaz bir biçimde inanırdı.

O herkesle dalga geçebilir, kişileri küçük düşürebilir, kendince zeki espriler yapıp kötü hissettirebilir ama asla kendisine bunların çeyreği bile reva görülemezdi.

Sözü kesilemezdi mesela.

Soru için müsaade alınmışsa kendisinden kısa tutulmalıydı ama daha önemlisi öncesine kesinlikle birkaç iltifat monte edilmeliydi.

Her nasılsa her defasında hayretler içinde kalır, gözlerim irileşir meseleye bir açıklık getiremezdim.

Arkadaşımın zoruyla olmasa asla gitmeyeceğim halde yine onun hatırını kırmamak için bulunuyordum. Hayret ki, yine taaccüp halindeydim. Bunu gören yanı başımda oturan yaşı hayli benden ileri olan bir başka davetli kulağıma eğilerek “Ben bunun küçüklüğünü bilirim. O zamanda böyleydi. Ama çevresine doluşanlar bu halini daha da ileri taşımasına sebep oldular. O artık bir “Kibir Obezi” oldu demişti.

SON yıllarda daha çok görünür oldu.

Çoğaldı hatta.

İnanmıyorsanız siyasilerin birbirini küçük gören demeçlerine bakın. Spor taraftarlarının tutumlarına ve yorumcularının her şeyi en iyi ben bilirim edalarına bakın.

Televizyon tartışma programlarının her meseleyi yalayıp yutmuş muhteşem konuklarına azıcık kulak kabartın.

Hatta ve hatta dini içeriklerle sosyal medya mecralarından program yapan genç yaşlı, sarıklı sarıksız, profesör avam konuşmacıların kendisinden emin, öğretici ve üstenci tavırlarına bu gözle bir bakın.

Her hareketini ihvanının fotoğraflayıp paylaşmasına izin veren sözde mürşitlere dikkat edin. Taraftar toplayıp çoğaltmak amacıyla çekilen ve iç malzemesi din, ilim, irfan olarak takdim edilen, mescide giriş çıkışlarında törenle karşılanan, altına yanık seslerle fonlar döşenen kısa video paylaşımlarına bir elif miktarı da olsa akılla ve gönülle bakın.

Bakın ki, ne kadar kibir obezleri hâline geldiğimizi üzülerek görün.

OBEZİTE sadece bedensel bir durum değil.

Dijital obezlerimiz olduğu gibi ilim ve irfan obezlerimiz de var artık. Ne yazık ki…

Azim, tevazu bağından boşalınca hırsa dönüşüyor ve kontrol dışı kaldığında süratle obezliğe evriliyor.

İlim kendisiyle amel edilmediğinde mesele sadece satış ve sunum gibi basitliklere indirgenerek malûmat obezliğine yakalanıyor.

İbadetlerimizi daha fazla görünür kılarak onlarla övünmeye başladığımızda ucub obezi oluyoruz.

Kavmi ile övünmek, kabilesini öne çıkarmak, akrabalarını yüceltmek ile yine övgü obezine dönüşüyoruz.

Dini aidiyetleri tevazudan uzak düşüp kulluk çizgisinin dışına taşıyarak yaşayanı değil, reklam edeni olmaya başlamak yine aynı tehlikeleri barındırıyor.

Sevdiği hocasını gelmiş geçmiş tüm zamanların allamesi görmek ululamak obezliği değilse nedir peki?

Bağlı hissettiği kişiyi sürekli medh-ü sena ederek önüne ve arkasına olmadık sıfatlar yükleyip kurtarıcı ilan etmenin “Hamd/ övgü yalnız âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur” ilkesini bertaraf etmek değilse nedir?

Bunlara mistik bir kibir obezitesi diyemez miyiz?

Özden uzaklaşıp biçime yaptığımız tüm vurgular güçlendikçe aynı sonuçlarla karşılaşmak kaçınılmaz.

Kibir kötü sıfatların katran kazanı gibidir. Yakıcıdır ve bir o kadar da karartıcı.

Fitnenin kökenidir. Fesadın ateşlenip körüklenmesidir.

Sadece dijital obezite ve bedensel obeziteden bahsedersek eksik kalır.

Kibir obezliği konusunda iyiden iyiye düşünmeliyiz.

Narsistik duygulardan ve bunların obezleşerek ruhumuzu esir almasından Rabbimize sığınalım.

Ya Selâm!

01.06.2023

https://www.istiklal.com.tr/kose-yazisi/kibir-obezi/764372

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir