Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) ve Maarif Platformu ortaklığında, 29-30 Haziran 2024 tarihlerinde TÜGVA-İstanbul Yerleşkesi’nde ‘Maarif Düşüncemiz Projesi’ ile ilgili çalıştay tarihi bir görev yaptı.
Millî Maarif Kitap Serisi Projesinin ikinci ürünü için Türkiye’nin birçok bölgesinden bilim adamı ve araştırmacıları bir araya getirdi. Çalıştayda kitabın II. cildinde yer alacak filozof ve alimlerin, maarife ve eğitime dair fikirleri, sunulan bildirilerle müzakere edildi.
Büyük bir uyanışa vesile olabileceğini düşündüğümüz bu çalışmanın ayrıntılarını siz İstiklal Gazetesi okuyucuları için Maarif Platformu başkanı Prof. Dr. Osman Çakmak Hocaya sorduk.
UĞUR CANBOLAT
————————
Yaptığınız çalıştay basının çeşitli kademelerinde değerlendirmelere konu oldu. Bu itibarla yankısı büyük oldu. Bu konuda bir değerlendirme alarak başlamak isterim…
-Elbette. Kısaca MAARİF DÜŞÜNCEMİZ projesi adını verdiğimiz bilimsel çalışmalar dizisinin sunduğu fırsat ve imkanlar, açılan yeni ufuk bizi heyecanlandırıyor. Bu proje büyük bir uyanışa vesile olabilir.
Merhum Prof. Dr. Fuat Sezgin hocamızın ömrünü vererek uzun araştırmalar sonunda ulaştığı tarihi gerçeklerin, elle tutulur, gözle görülür örnekleri ve maketleri, görenleri hayretler içinde bırakıyor.
İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesini gezenler, ecdadımızın asırlar boyunca bilim, teknoloji, sanat, kültür ve medeniyette ne kadar ileri olduğunu anlayıp düşünmeye başlıyor. İşte Fuat Sezgin hocanın yapmak istediği şey, tam da bu uyanıştı!
Bu çalışmayı Fuat Sezgin’in mücadelesi ile ilişkilendiriyorsunuz. Peki farkı nedir?
-Elbette ilişkisi var. Mücadeleyi kaldığı yerden devam ettirmek istiyoruz. Fuat Sezgin’in ortaya konulan miras olduğu yerde kaldı. Halbuki bizim bu mirastan medeni hukuk, tıp, psikoloji … tüm bilim dallarını yeniden inşa için kolları sıvamız gerekiyordu. Biz bir sivil inisiyatif olarak maarif yönü itibarı ile konuya sahip çıkmak için kolları sıvadık. Konu bir proje halinde ele alındı. Projenin arkasında şimdilik 50-60 kişilik bir ekip var. Konunun önemi ve büyüklüğü şuradan ileri geliyor. Kendi kültürünüzle yetiştiğinizde “büyük” düşünebiliyorsunuz. O takdirde kendi toplumunuzdan mucit insanlar, büyük sanatçılar çıkarabiliyorsunuz. Kendi milli üniversitenizi kurabiliyorsunuz, dünya çapında üniversiteleriniz oluyor.
Buna engel olan nedir?
-Sorun şu: Engellerden dolayı yerli ve milli olamadığınızdan taklit ve kopya “karikatür taklitleri ortaya çıkıyor. Kimliğinizi bulmamışsanız, aşağılık kompleksi sizin büyük düşünmenize engel oluyor. Bu eziklik içinde Batı kolayca kendi sistemini dayatıyor size. Kimliğinizi bulmadan kalkınmak hayal. Önce “kendiniz” olacaksınız. Kendi kimliğinizi bulacaksınız. Sağlam bir bünyeniz olacak.
Bilimi kendimize mal etmek, kendi referans sistemlerimizi kurmak istiyorsunuz değil mi?
-Bilim sizin kültürünüzün, inandığınız değerlerin, ekonominizin, sanatınızın emrinde olacak. Bilim evrenseldir, ama hedefleri millidir. Gençlere “ithal” bilimi okutarak onların “milli” ve “yerli” düşünmesini, memlekete faydalı olmasını beklemek bir yanılgıdır ve bu yanılgı onlarca yıldır Müslümanlar bilimler tarihindeki muazzam yerlerini bilmedikleri veya yanlış bildikleri için Avrupalılar karşısında büyük bir aşağılık duygusu içindeler. Amacımız ecdadımızın maarif, mektep ve muallim tarihindeki muazzam yerlerini göstermek ve öğretmektir. Bilindiği gibi Doğuda ve batıda eserlerine en çok atıf yapılan kişi Fuat Sezgin’dir. Fuat Sezgin’in çalışmalarının İslam alemine en büyük katkısı özgüvenin inşası oldu. Fuat Sezgin olağanüstü gayreti ve çabaları ile İslam medeniyetinin, göz kamaştıran birikimini ve dünya bilimine yaptığı büyük katkıları, bunun farkında olmayan dünyaya tanıttı.
Bu projeye sahip çıkılması geleceğimiz ve kendimizi bulmamız adına hayati öneme sahip. Projeye sahip çıkılması için kime ne görev düşüyor?
-En büyük arzumuz tabi ki sadece yetkililerin değil ilgili sivil toplum kuruluşlarının da bu harekete sahip çıkması ve destek vermesidir. Beklediğimiz şey; bu proje kapsamında ortaya çıkarılan tespit ve bulguların öncelikli olarak müfredatta karşılık bulması ve gerekleriyle birlikte uygulamaya geçilmesi için yeni projeler ve çalışmaların önünün açılmasıdır. Bu vesile ile şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Biz Maarif Platformu olarak konuya sonuna kadar sahip çıkmaya devam edeceğiz. Millî Eğitim Bakanlığının ve yetkililerin motive eden yaklaşımları elbette bize şevk veriyor. Bu vesile ile platformun çabalarını tanıtan basının ve STK’ların destekleri çok değerli bulduğumuzu ifade etmek isteriz. Bu dava, derdi memleket ve vatan olan herkesin meselesidir. Bu noktadaki iyi niyet, çaba ve destek buluşması, muvaffakiyetin anahtarıdır.
Çalıştay sonuç raporu yayınladı değil mi?
-Evet. Çalıştay sonrası bir de sonuç raporu yayınlandı. Raporda konunun ayrıntıları ele alınmaktadır. Sonuç raporuna şu linkten ulaşılabilir: www.maarifplatformu.com/maarif-dusuncemizin-kuramsal-temelleri-calistay-2-on-raporu/
Burada kendi öz kültürümüze yer verildi mi?
-Elbette. Çalıştay kapsamındaki panellerde, sunulan bildirilerde ve yapılan müzakerelerde Yusuf Has Hacib’ten Ahmet Yesevi’ye; İmam Gazali’den İbn-i Arabi’ye; Mevlana’dan Yunus Emre ve Attar’a; Kindi, Sühreverdi, Nizamül Mülk’e kadar dünya bilim ve düşünce tarihine mal olmuş birçok düşünür ve âlimin maarifle ilgili tespit ve yaklaşımları masaya yatırıldı. Diğer yandan Nurettin Topçu ve Bediüzzaman gibi yakın dönemde Doğu’yu da Batı’yı da iyi bilen mütefekkirlerin fikirleri de gündeme getirildi.
Bu projenin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile de ilişkisini kuruyor musunuz?
-Evet. Türkiye Yüzyılı Maarif modelinden söz ediyoruz, ama içinin nasıl doldurulacağı konusunda belirsizlik var. İşte destek verdiğimiz proje, eğitimde kendi referans sistemlerimizin kurulmaya başlanması, ders kitaplarının ve eğitim materyallerinin kendi medeniyet anlayışımızla yeniden yazılması için gerekli olan kavramları bize kazandırabilir. Böylece Türkiye Yüzyılı Maarif Modelinin içinin doldurulması konusunda büyük bir fırsat ortaya çıkıyor. Birçok konuda millî hamle başlatan Türkiye’nin, bundan mevcut ithal eğitim modelleri ile yoluna devam edemeyeceği açık bir şekilde görülmektedir. Ancak bunun nasıl olacağı ve hangi metotlarla yoluna devam edeceği konusunda belirsizlik sürmektedir.
Bu proje eğitimin kendi kavramlarımızla buluşturmak için büyük fırsat sunacağını anlıyoruz. Bu iş nasıl olacak? Bunun için hangi çalışmaları yapmak gerekir?
-Her bilim alanı kendine özgü kelime ve kavramlardan meydana gelir. Kullandığımız dil, yani kelime ve kavramlar zihin ve his âlemimizde çağrışımlar ve izdüşümler meydana getirir. Bu şekilde kullandığımız kelime ve kavramlarımızla aramızda bir bağ vardır. Bu bağ ana dilde kendiliğinden oluşur. Bu bağ yoksa sun’i şekilde teşekkül eden bir dil var demektir ve sentetik dil ile düşünce geliştirilemez, ilim yapılamaz; kendi maarif sistemini kuramazsınız, maarif metinleri oluşturamazsınız, tıp ve hukuk müktesebatı oluşturulamaz. Kendinize ait bir maarif sistemi meydana getirilemez.
Çalıştay boyunca gündemde olan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ve onunla bağlantılı yeni müfredat üzerine değerlendirmeler oldu mu? Bu konuda hangi konular gündeme geldi?
– Bakanlık yeni müfredatla tarihle bağını kurmak için alan açarak bir bakıma görevini yaptı. Bu, atılmış önemli bir adım. Bundan sonra yapılması gereken ne olmalıdır sorusunu kendimize sormalıyız. Yeni müfredat çalışmaları ile bu ihtiyacın karşılanmasında Millî Eğitim Bakanlığı üzerine düşen görevi kısmen yaptı ve yapmaya çalışıyor.
Peki bakanlığın açtığı bu alanı doldurmak kimin görevi? Üniversitelerin değil mi?
-Millî Eğitim Bakanlığı, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile bir irade ortaya koydu. Bu iradenin, yerli ve milli maarif fikir, yaklaşım ve desteklerle güçlendirilmesi gerekir. Ülkemizdeki Milli Eğitim’in çözüm konusunda yetersiz kalmasının ana nedeni, üniversitelerin yani bilim camiasının konuya sahip çıkmaması olduğunu düşünüyorum. Üniversite ile halk/endüstri/sektör/kültür birbirinden kopuk kalması düşündürücüdür. Buna beyin -beden ayrıklığı da diyebiliriz. Konunun temeline inersek; 12 Eylül İhtilal darbe anayasasının ürünü olan YÖK sisteminin bu ayrıklığı oluşturmak için tasarlandığı düşünülebilir. Bizim her şeyden önce bir üniversite reformu yapmaya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Darbe anayasasından kurtulmak ve üniversiteleri toplumun hizmetine sokacak reformlara ihtiyacımız var.
Millî Eğitim Bakanlığı, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile bir irade ortaya koydu. Bu iradenin, yerli ve milli maarif fikir, yaklaşım ve desteklerle güçlendirilmesi gerekir. Ülkemizdeki milli eğitimde olduğu gibi diğer alanlarda özellikle paket-karmaşık-kronik sorunların çözüm bulamamasının ana nedeni üniversitelerin yani bilim camiasının konuya sahip çıkmaması ve öncü olmaması olduğunu düşünüyorum.
Millî Eğitim Bakanlığı, son günlerde bu yeni model ve müfredattan dolayı, saldırılara maruz kalıyor. İlim dünyası bu saldırılar karşısında ne yapıyor?
-Elbetteki Yeni Müfredatta ve Modelde birçok eksik yön var. Yeni müfredatın geliştirilmesi gereken birçok yönü bulunuyor. Ancak bunların tartışma ve geliştirme yerleri bilim mahfilleri olmalı.
Bakan hakkında suç duyuruları yapılıyor. İlmî dayanaktan yoksun ve tamamen çarpıtılmış suçlamalar ve saldırılar bunlar. Öze ve köklere dönülmesi, böylece eğitime kimlik kazandırılması, ülkemiz eğitiminin öncelikli ihtiyaçlarıdır. Müfredatı kendimize göre uyarlamamız Milli Eğitimin asli bir görevidir. Yeni müfredat çalışmaları ile Bakanlık bu doğrultuda az da olsa bazı kazanımlar elde etti. Şunu açık ve kesin biliyoruz: Bilimi arka bahçeleri gören ve çağdaşlığı maske yapan bazı çevreler bu gelişmelerden rahatsız oluyor. Her zamanki gibi laiklik ve çağdaşlık kavramları üzerinden çalışmaları baltalamaya ve sabote etmeye çalışıyorlar. Özellikle eğitimi rant hale getiren çevrelerin içerideki yerli işbirlikçileri ile çalışıp faydalı projelerin önünü kesmeye çalışıyorlar. Bunların adı konulmamış imtiyazlı halleri ve menfaatleri gereği bu anlamsız inatlarından cepheyi kolayca vazgeçmeyeceklerini biliyoruz. Her şeye rağmen, kendimizi de işin içine katarak söylersek, bizler bu milletin birer ferdi ve temsilcisi olarak insanımızın ve ülkemizin hayrına yapılması gerekeni yapıyoruz. Olası tepkilerin varlığına ve darlığına rağmen bunu yapıyoruz, yapmalıyız da. Buda Milli Eğitim odağında yapılan projenin doğru yolda olduğunun mühim bir göstergesi yabancıların içimizdeki elleri mahiyetinde olan mahfillerde görülen rahatsızlıktır. Burada asıl olan yapılan iyi şeyler karşısında duyulan rahatsızlıkta çok duyulması gereken memnuniyet ve verilmesi gereken destektir.
Bahsini ettiğiniz bu çevrelerin başka konularda da itiraz ve cephe açma gayretleri var mı?
-Evet. Mesela bu çevreler Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı otaklığında yapılan” Çevreme Duyarlıyım ve Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES)” projesinden de rahatsız oluyorlar. Halbuki ÇEDES Projenin amacı milli ve manevi değerlere bağlı fertler yetiştirmek. Proje ile okullarda açılacak olan ÇEDES kulüplerinin manevi ve kültürel değerleri önceleyerek yapacakları sosyo-kültürel faaliyetler ile öğrencilerin eğitim hayatına katkı sağlanmasından büyük rahatsızlık duyuyorlar. Tenkit hakkımız mahfuz kalmakla beraber, Sayın Bakan’ın haklı çabalarında her zaman yanında ve destekçisi olduğumuzu açıkça belirtmek isteriz. Bakanlık gürültülere aldırmadan yoluna devam etmelidir.
Bu konularda konuşması gereken kimler peki?
-İlim dünyasıdır. Bilimle çözüm üretme alışkanlığını elde etmeliyiz. Bu amaçla üniversiteleri göreve davet ediyoruz. Eksikler insafla ve hak namına ele alınmalı; problemlere bilim ve aklın ışığında çözüm bulunmalıdır. Diğer yandan çalıştay boyunca Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ve Bakanlığın gündemindeki yeni müfredat konularının da Bakanlığın Maarif Modeline ilişkin dayanaksız eleştiriler yerine akademik ve epistemolojik değerlendirmelerin yapılması konusunda üniversitelerin daha fazla inisiyatif alması gerekliliğine inanıyoruz. Bu konuda üniversiteleri göreve davet ediyoruz.
Milli Eğitimde düzeltme adına yapılanlarla eğitim sistemi yap – boz tahtasına dönüştü. Bu bir genel bir kanaat. Çözüm yolunda yaptığımız temel yanlışlık kavramlarda aramayışımız olabilir mi?
-Her şeyden önce eğitim sistemimizi millet olarak biz tasarlayıp kurmadık. Bu eğitim sisteminin dünya görüşü, eğitim, insan ve bilim felsefeleri ile; vizyonu, müfredatı ve ders muhtevaları ve yöntemleri ile bizim değerlerimizi dışlayan bir anlayışla kurulmuş bir sistem.
Bu sorunlar ortada iken, bunları görmezden gelip, bu eğitim sistemini geliştirme/güçlendirme çalışmaları yaptık. Bize rağmen, bizi değiştirmek, bozmak ve başkalaştırmak için kurulmuş olan bu sistemin daha da güçlendirdik. Böyle olunca eğitim fabrikası inancı, tarihi, kültürü ve milletinden kopuk, gayr-i milli olarak yetişen ürünler ortaya çıkarmaktadır. Bu temel sorun görülmeyince şimdiye kadar yapılanlar, bizi değiştirmek, bozmak ve başkalaştırmak isteyenlerin işine yaradı.
Son olarak çalıştaya kimler katıldı?
-İstanbul İl Milli Eğitim Müdürünün, çeşitli üniversitelerimizden rektörlerin, milletvekillerinin, Cumhurbaşkanlığı Eğitim Öğretim Politikaları Kurulu üyesinin, eğitim bilimcilerin, akademisyenlerin, öğretmen ve okul idarecilerinin ve çeşitli STK temsilcilerinin katıldığı ve çok yönlü paydaşların buluştuğu bir bilim şöleni halinde geçti. Maarif Platformunun destek verdiği Çalıştayın Başkanlığını Prof. Dr. Bayram Özer yaptı. Çalıştay İstanbul TÜGVA genel merkezinde icra edildi. Toplantı, TÜGVA Genel Başkan yardımcısı Selim Özaltun, Çalıştay Düzenleme Kurulu Başkanı Bayram Özer ve ilgili protokol konuşmaları ile başladı. Arkasından 1. panel başladı. Rektör Yücel Oğurlu’nun başkanı olarak yer aldığı oturumda davetli konuşmacılar; Tahsin Görgün, Kemal Tekden, Ömer Özyılmaz, Burhan Akpınar hocalarımız sunumlarını yaptılar. Toplam 7 panel ve sosyal aktiviteli kapanış oturumu ile toplantı iki gün sürdü (29-30.06.2024). Bir ön rapor yayınlandı.
www.maarifplatformu.com/maarif-dusuncemizin-kuramsal-temelleri-calistay-2-on-raporu/
İstanbul’daki çeşitli üniversiteler yanında Ankara, Balıkesir, Diyarbakır, Elazığ, Batman, Eskişehir, Iğdır, Erzurum, Kayseri, Samsun, Urfa’dan katılan eğitim bilimci akademisyenler çalıştayda sunumlarını yaptılar; müzakerelerde bulundular. Çalıştay basının değişik kademelerinde haberlere konu oldu. Köşe yazarları konuyu değerlendirdi. Gazetelerde tam sayfa manşetten değerlendirme ve haberlere konu oldu.
24.07.2024