UĞUR CANBOLAT
BİR ÂYET BİR HADİS
İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel olan şeyle sav. O zaman bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dosttur. Fussilet Sûresi Âyet 34
Doğruluk iyiliğe götürür, iyilik cennete iletir. Kişi doğrulukta devam eder durur, sonunda, Allah katında “doğrucu” olarak yazılır. Peygamberimiz (sav)
Gereklilik Kipi’nde Yaşamak…
BUNA ne kadar yaşamak denilebilir emin değilim…
Ama mahkûm edildiğimiz hayat anlayışı bu. Ya da kendimize kendimizin biçtiği yaşama stili: Gereklilik Kipi’nde yaşamak.
Neden insan ‘Gereklilik Kipi’nde yaşamak isteyebilirdi ki? Güven duymak için mi? Böyle açıklanabilir mi? Tek başına bununla sanırım açıklanamaz. Muhakkak başka unsurlar da barındırıyor olmalı!
…
BELKİ farkındayız belki de değiliz ama çoğumuz kendimizi bu ‘Gereklilik Kipi’ne sokuyoruz. Hayatımızı, hülyalarımızı buraya hapsediyoruz. Arzularımızı dindiriyoruz bu alana girerek.
Emellerimiz eceli gelmeden ölüyor belki sırf bu sebepten ötürü.
Hiçbir hevesimiz karşılık bulmuyor meşru olsa da! Muhakkak onları da bir yolunu bulup ‘Gereklilik Kipi’ne sokuyor ve ağırlaştırıyoruz.
Bu sadece bizim kabahatimiz mi? Özgür irademizle tercih ettiğimiz bir tutsaklık hâli mi? Hayır!
Biz yetişkinler böyle kodlandığımızdan, bu şekilde şifrelendiğimizden oluyor tüm bunlar.
Bir de elbette başka türlüsünü bilmiyor olmamızdan kaynaklanıyor.
…
ÇOCUK dönemlerimizden başlıyor ‘Gereklilik Kipi’ne özgü davranma eğitimimiz. Dikte ediliyor yani.
Bu konuda söylemlere muhatap oluyoruz. Gerekliliği konusunda ikna ediliyoruz. Uymama eğilimi görüldüğünde de önce tatlı imalar ve kaş göz işaretleri ile ‘Hiza’ya sokuluyoruz.
Bunlar etkili olmazsa eğer o zaman doğrudan eleştiriliyor ve tekrar etmememiz gerektiği özenle belirtiliyor.
Kalıplar hazır. Şablon belli. Atadan kalma. Yüzlerce yılın tecrübe çemberinden geçmiş, atasözleri ile kavramlaştırılmış ve kanunlaşması sağlanmış. İtiraz kabil değil. Hele çocuk iken daha da imkânsız.
Biz şöyle şöyle bir aileyiz, biz böyle böyle bir nesiliz. Bu tür davranışlar asla bize yakışmaz. Bizim töremiz bunu kaldırmaz. Şöyle şöyle yapamazsın, böyle böyle yapabilirsin ancak şeklindeki hitabelerle ‘Gereklilik Kipi’ni öğreniriz.
Bunlar o körpe dimağımıza değiştirilemez bir hüküm halinde yerleşir. Hatta tartışılması bile mümkün olmayan bir tarzda hayatımızda gelip yerini alıyor.
Ne dersiniz böyle olmuyor mu? Bu cümleler size yabancı geldi mi hiç? Bana gelmedi.
…
GEREKLİLİK kipinde yaşamaya çocukluk dönemlerimizde başlatılırız. Ama o dönemle sınırlı kalmaz.
Ergenlik dönemlerinde biraz zorlarız ama ailede çok zorlanır.
Küçük çaplı bir savaş yaşanır. Ara sıra genç kazansa da çoğunlukla aile kazanır. Otoritenin sarsılmaması gerektiği yeniden anlatılır ve tekrar ‘Gereklilik Kipi’nde yaşama alanına çekiliriz.
…
‘GEREKLİLİK KİPİ’NDE yaşamak gerektiği hususu peşimizi hiç bırakmaz. En sâdık takipçimiz halini alır.
Zamanla pek çoğumuz kurulmuş birer robot halini alırız. Otomatik olarak reflekslerimiz ‘Gereklilik Kipi’ne uygun olarak ortaya çıkar.
Ezberlenmiş bir hayat yaşarız. Sınırları ezberlenmiş, kodlanmış bir hayat! Savaş dönemlerinde muktedirler tarafından küçük ülkelerin sınırları nasıl çiziliyorsa bizim sınırlarımız da öyle çizilir.
Bu çizilen ‘Gereklilik Kipi’ haritası bir tane değildir.
Her duruma göre sınırları kırmızı ile çizilmiş haritalar vardır. Örneğin; baba otoriter birisiyse eğer ilk harita ona dair çizilir. Büyük annelere, dedelere göre bir düzenleme de her zaman vardır. Ailenin diğer bireyleri içinde haritalar mevcuttur. Dayıya, teyzeye, amcaya, halaya göre çizilen haritalar şeklinde uzayıp gider.
Bununla mı sınırlıdır ‘Gereklilik Kipi’nde Yaşama Haritası? Hayır.
Sosyal çevre için vardır. İş arkadaşları için vardır. Okul için olanı vardır. Var oğlu vardır yani.
…
BU davranış kalıpları hayatımızın diğer aşamalarında da devam eder. Çalışan olmanın ayrı prensipleri vardır, çalıştıran olmanın ayrı! İnanın aşığın ayrı, maşukun ayrı ‘Gereklilik Kipi’ vardır.
Oturduğunuz semtin bile ayrıdır. Gündüz gittiğiniz mekânın farklı, gece uğradığınız mekânın farklı.
Hâsılı ömrümüz yaşamamız gerekenlere göre değil içinde bulunduğumuz sosyokültürel çevrenin ‘Gereklilik Kipi’ne göre şekillenir.
Zamanla bu kip üzerimize oturur. Benimseriz onu… Siner üstümüze… Yapmadığımızda kendimizi tuhaf bile hissedebiliriz.
Hayat böyle de ölüm böyle değil mi? Onunda bir ‘Gereklilik Kipi’ vardır.
Verilecek olan ölüm ilanlarının bile. Düşünün artık!
___
KUR’AN’DAN KAVRAMLAR
MAĞFİRETİN ZIDDI OLAN KAVRAMLAR
Azâb: Bu kavram Kur’an’da çoğunlukla inkâr ve isyan edenlerin dünya veya ahirette Allah tarafından cezalandırılmalarını ifade etmek için kullanılmıştır. Bu kavramı ifade etmek için ise ya “azâb” mastarı ya da azebe fiilinin tef’il babı (azzebe-yüazzibü-tazîb) kullanılmıştır.
Azâb kelimesi Kur’an’da 322 kez, azzebe fiili ise 41 kez kullanılmıştır.
İkâb: Ikâb kavramını bir terim olarak, ilahî emirlere uymayanlara dünyada, âhirette veya her iki yerde verilen ceza şeklinde tanımlamak mümkündür.
Ikâb kelimesi daha çok “şedîdü’l-Ikâb”, “serî’ul-Ikâb” ve “zû-Ikâb” şeklinde tamlama olarak 17 yerde; “fe keyfe kâne ıkâb” 2 yerde ve bir yerde de “fe hakka ıkâb” şeklinde toplam 20 yerde geçmektedir. Âkabe fiili ise mâzî ve emir sîgasıyla toplam 6 kez kullanılmıştır.
Kur’an’da azâb ve ıkâb kelimeleriyle aynı anlamda kullanılan bir başka kelime de “Mihâl” kelimesidir. Bu kelimenin de diğerleri gibi “Şedîdü’l-Mihâl” şeklinde kullanıldığını görüyoruz.
Kur’an’da cezalandırmayı ifade eden azâb, ıkâb, mihâl, be’s ve ricz gibi kelimelerin geçtiği âyetler, bağışlanmayla ilgili olan âyetlerle mukayese edilemeyecek kadar azdır.
___
RAMAZAN PEDAGOJİSİ DOÇ. DR. AYHAN ÖZ
RAMAZAN GELENEKLERİNİ YAŞATMAK
RAMAZAN, geçmişten bu tarafa belki de dinin, toplumumuzda en canlı yaşanan tarafını temsil ediyor. Buna bağlı olarak oluşmuş zengin bir Ramazan geleneğimiz olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Gök kubbeyi süsleyen mahyalar, sanatsal bir neşve barındıran Enderun usulü teravihler, içimizi serinleten Ramazan şerbetleri, zengini fakiri buluşturan toplu iftar yemekleri, Ramazan’daki çocuğu ortaya çıkartan Ramazan eğlenceleri, iftar sofralarının vazgeçilmezi pide ve hurmalar, iftar sonrası yemeğin üzerine bir kral gibi kurulan güllaçlar ve diğer tatlılar, Ramazanla manevi ritim kazanın gönlümüzdeki heyecanı daha da arttıran top atışları ve ramazan davulları, bizi Kur’anî bir iklime sokan mukabeleler bu zengin geleneğin içinde ilk akla geliverenler. Ramazan tüm bu güzellikleriyle aynı zamanda ortak toplumsal hafızamızın önemli bir bileşeni. Toplumsal hafıza ise bir milleti millet yapan, ana omurgayı temsil eder. Öyleyse Ramazan ayı sadece manevi anlamda bize katkı sağlamıyor; o, aynı zamanda millet olabilmek ve millet kalabilmek noktasında da bize önemli bir katkı sunuyor. O sebeple Ramazan’a dair geçmişten devralınan geleneklerin mümkün olduğunca devamı konusunda hassasiyet göstermek lüzumu var. Bu görev hepimizin ortak sorumluluğu.
___
ESMAİ HÜSNA HATİCE FAHRUNNİSA
El HAFİZ
HIFZ kökünden türeyen Hafîz kavramı, görüp gözetmek, korumak, anlayıp ezberlemek anlamlarına gelir. El Hafîz ismi ise her şeyi gözetimi altında, dengede tutan, bulunduğu hal üzere devamlı kılan, yarattığı her şeyi koruyup gözeten mutlak anlamına gelir. Bazı âlimler bu isim için hakkı ve hukuku en çok gözetilmesi gereken anlamı da vermişlerdir.
Kur’an’da geçen isimlerdendir.
Hıfz’daki koruma ve gözetme filli ve fikri olabilir. Yani bir bilgiyi korumak için onu hafızaya almak, yazmak ya da dil ile ifade etmek şeklinde de hıfz edilir. Bu nedenle bir metni korumak amaçlı ezberleyenlere hafız deriz. Fakat asıl anlamı Bakara sûresi 238. âyetinde Allah’ın kastettiği anlamdır.
“Namazları ve orta namazı koruyun, gönülden bağlılık ve saygı ile Allah’ın huzuruna durun.” Yani korunması gereken ve bizler emrolunmuş değerleri yaşayarak korumaktır.
KUR’AN-I KERİM’DE “hıfz” kavramı 44 yerde geçmektedir. Hafîz ismi, Kur’an’da üç yerde fiil kalıbında Allah’a nispetle gelir. (Hud 57, Sebe’ 21’de Şura 6) Bu âyetlerin üçü de hicret öncesi müminlerin ilahi vahyi yaşamakta zorlandıkları ve boykot edildikleri zamanlarda geldiğini, müminlere bir teselli müşriklere de ikaz olduğunu görebiliriz. Kur’an’da bu kavram Allah’tan başka meleklere, peygamberlere, kitaba ve insanlara da nispet edilmiştir.
Kâinatta muhteşem bir düzen vardır. Bu düzen Allah’ın gözetimi altındadır. “O’nun sonsuz Kudret ve otoritesi gökleri ve yeri kaplamıştır; üstelik onları koruyup gözetmek O’na güç gelmez.” (Bakara, 255) âyeti ile bu koruma ve gözetmenin kendisine zor gelmediğini anlatır.
Allah bu düzeni yasalarıyla dengede tutar. Bulunduğu hâli devamlı kılar. Koruyup gözetlemede devamlıdır. “Doğrusu Biz, yerin onları nasıl çürütüp toprak edeceğini daha baştan bilmekteyiz; zira katımızda korunmuş bir yasa mevcuttur.” (Kaf, 4) Bunun gibi yeryüzünü ve gökyüzünü koruduğunu içinde yaşayan insanı koruduğunu anlatan pek çok âyet vardır.
Bunun yanı sıra Allah’ın Hafîz oluşu insanların rızklarını ve yaptıkları amelleri asla unutmadığını belirten uyarılarda söz konusudur. ” (Kaf 18)
“Şunu bilin ki üzerinizde muhafızlık yapan değerli kâtipler vardır. Onlar yapmakta olduklarınızı bilir ve yazarlar.” (İnfitar10-12)
Yer ve gökte hiçbir şey Allah’tan gizli kalamaz. Allah kulunu koruyup gözetmekten geri durmaz. Allah’ın kâinatı, gökleri ve yeri, insanları ve amellerini, lütuflarını, verdiği rızıkları koruduğu gibi, bizden istenenlerin hakkını vererek, yaşayarak, öğrenerek, öğreterek koruyup gözetmemiz gerekir.
Kalbimizi şirkten, nefsimizi kötülüklerden korumalıyız ki şu ayetteki müjdeye ulaşabilelim. “…Onlar Allah’ın sınırlarını koruyanlardır. O mü’minleri müjdele.” (Tevbe 112)
İbadetlerimizi ve vaktimizi korumalıyız. “O mü’minler namazlarını muhafaza ederler.” (Mü’minûn 9-Mearic 34)
Rızkımızı haramdan, gözümüzü ağyardan korumalıyız. “İnanan erkeklere söyle. Bazı bakışlarını kıssınlar, ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Şüphesiz Allah, onların her yaptıklarını haber almaktadır.” (Nur 30)
“İnanan kadınlara da söyle: “Bazı bakışlarını kıssınlar, ırzlarını korusunlar…” (Nur 31)
Ettiğimiz yeminleri, verdiğimiz sözleri korumalıyız. Aklımızdan geçen negatifliklerden ve hatta ağzımızdan çıkan küfre ait her sözden kendimizi korumalıyız.
“…Yeminlerinizi koruyun, yeminlerinize sadık olun! …” (Maide 89)
Allah hıfzını üzerimizden eksik etmesin. Bizleri de sınırlarını koruyanlardan eylesin. Âmin
___
GÜNÜN NİYAZI
ALLAH’IM günümüzü hayırlı eyle. Ramazanımızı bereketli eyle.
İslam’ın bereketiyle ruhumuzu neşelendir.
İlahi feyiz kapılarına kalbimizi aç. Daraldığımız hususlarda bizi feraha çıkar.
Bedenimize sıhhat ver.
Allah’ım!
Aklını Kur’an nuru ile aydınlatanlardan eyle bizi. Kalbimizi iman ile nurlandır. Sen gönüllerde yatanı bilensin. Kalplerimizi şirk pisliğinden temizle. Sahih iman ehlinden eyle.
Allah’ım!
Biraz inanıp biraz inanmayanlara benzemekten bizi muhafaza eyle. Yüce kitabına bütünüyle inananlardan eyle. Allah’ım kendilerine hayır murad ettiklerinden eyle bizi.
Sen çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicisin. Bize merhamet et.
Allah’ım.
Gözetleyen ve müminlere dost olan Sensin. Bizi dostlarından eyle.
Senin yardım ettiklerine kimse üstün gelemez. Bize yardım et.
Sana haklıyla tevekkül edenlerden eyle bizi. Sen müminlerin Velisisin.
Bizi muhafaza eyle. Şeytanın ve nefsin desiselerinden koru bizi.
Âmin!
__
AHLÂK-I HASENE UĞUR CANBOLAT
AHİD ŞEREFİ
AHLÂK-I HASENE yiğitleri ahid şerefine ermiş kişilerdir. Ahdin şerefi imandır. İkrardır.
Onlar Cenâb-ı Allah’a Kur’an-ı Kerim üzerinden verdikleri sözde dururlar.
Fıtratlarına konulmuş olan iman etme yeteneğini güçlü biçimde zuhura getirirler ve bunun gereklerini en eksiksiz biçimde yaparlar.
İman onların şeref bayrağıdır. Sarsılmaz ve yere düşürülmez sancaklarıdır.
Kalplerinin nuru, akıllarının ziyasıdır. Hayatları boyunca her an hatırda tuttukları zikirleridir.
Güzel ahlak yolcuları vahiy üzerinden Allah ile yaptıkları ahd-i misaklarına yani antlaşmalarına sâdık kalırlar.
Dünyada yaşarlar ama dünyevileşmezler. Kulluğun kutlu çizgisinden inhiraf etmezler.
Verdikleri kesin sözün üzerine titrerler. Altına girdikleri yükümlülüklerini ifa etmenin şükrünü her daim gösterirler. İtaatlerini yalnız Allah’a yaparlar. Ahitleri gereği başka hiçbir kişiyi, duyguyu, sistemi O’na denk görmezler. Allah ile başka hiçbir şeyi eşitlemezler. Şirk koşmazlar.
Ey hakikat yolunun verdiği söze sâdık kalan musaddik yolcusu!
İman senin şerefindir. İkrar senin şanındır. Kulluk senin görevindir.
Bunları korumak en özel ve önemli sorumluluğundur. İman şerifini kaybedersen zelil olursun.
Aziz olmaktan çıkarırsın. Mükerrem bir evren misafiri olarak sana verilen en büyük nimeti heder etmiş olursun. Bu sebeple şerefine sahip çık ve onu yücelt. Sözüne bağlı kal.
Allah’a verdiğin taahhüdün Kur’an-ı Kerim’in bütünü olduğunu asla unutma. Onu parçalara ayırarak kendini şeref yoksunları arasına itme. Anlam tahrifatı yaparak verdiğin sözden cayma yoluna girme.
Reşit olman vahyi anlamakla mümkündür. Aklını Hakk kelamı ile işlet.
Kalbine yerleşen imanı sürekli taze tut. Hayallere değil gerçeklere tâbi ol.
Eğer güzel ahlak yolunda usanç göstermeden yürüyen erdemlilerden olmak istiyorsan ergenlikle beraber verdiğin misakı hep hatırında canlı tut.
Şeytanın şer güçlerinin farklı cephelerden yaptıkları saldırılara karşı kavi ol. Metanetini bozma.
Taklitte kalmak tehlikelidir. Sürekli kendini Kur’an’la tahkim et ki, hakiki imana eresin.
Nazarını bulandırma. Dikkatini dağıtma.
En önemli husus ahid olan imanla erdiğin şerefi korumak ve bu iman şerefiyle emaneti sahibine teslim etmendir.
Niyet sonuca etki eder. Senin sahih niyetin ve gayretin bu olduğunda Rabbin onu koruyacaktır.
KATKI VERENLER: Serkant Dervişoğlu, Seval Yılmaz
13.04.2023