UĞUR CANBOLAT
BİR ÂYET BİR HADİS
Kim bir kötülük yaparsa sadece onun kadar cezalanır, ama erkek ve kadından her kim inanarak faydalı iş yaparsa onlar cennete girerler ve orada kendilerine hesapsız rızık verilir. Mü’min Sûresi Âyet 40
Her kim, Müslüman kardeşini bir günah yüzünden ayıplarsa, onu kendisi de işleyinceye kadar ölmez.
Peygamberimiz (sav)
Geçinme Ahlâkı Nereden Başlamalı?
İYİ yaşayışa dair kendime sorduğum soruların makul cevaplarını bulma peşine düşmüştüm.
Şöyle düşünüyorum. Sorular hakikiyse cevapları da hakikatli olmalı.
İyi sorular sormalıyız. Güçlü olmalı. Sarsıcı olmalı. Kişiyi yerinden kaldırmalı, huzursuz etmeli.
Uykular kaçırmalı sorduğun soru. Eğer öyle değilse soru; soru değildir. Soru kılığına girmiş, gerçek soruların önlenmesi için rol çalmayı amaçlayan bir beyin oyunudur.
Bu oyunu bozmalı, gerçek soruların peçesini aralamalı. İyi sorular peşine düşülmeyi hak ederler. Soruların ardı sıra seğirtip ikna edici cevapları kovalarken zihnimde ustamın sesi duyuldu. Usta “İyi yaşamayı bulmak için geçinme ahlakına sahip olman gerek” diyor.
Benim aklım şu soru meselesine takılı kaldığı için önce şu soruların cevaplarını bulsaydım diyecek oldum ama iyi geçinmek adına bir şey söylemedim, sustum.
Güzel şeyler duymak da, hayatımızı derinden etkileyecek formüller işitmek de bir rızık değil mi? Evet öyle.
“Geçinme ahlakı” gibi ilk kez duyduğum bir kavram henüz baş kulağımdan iç kulağıma yani mânâ kulağıma doğru yol almaya başlamışken buna muhalif bir davranış göstermem beklenmemeli benden.
Yapamam, yapmam. Bu iyi yaşayış ilkesine de ters olurdu.
“Geçinme ahlakı” ilginç geldi bana doğrusu. Ustamın hangi sözü ilgi çekici değil ki zaten. O kaç imbikte süzdükten sonra söyler sözünü.
Duymak için, kulak gerek. Sorulara mâlik olmak gerek. O soruları zihninde canlı şekilde tutmak gerek.
Dikkatini sürekli ayakta tutabilirsen duyarsın. İlgin varsa dikkatine sunarlar ustalar.
Sözünü heba edenlerden değildir onlar. Sözlerine değer biçerler… Cümleleri gönüllerinden akar zira.
Sözüne değer vermeyen sana değer vermiş olur mu ki hem.
Sözünü daha ilk elden yere düşüren seni de bir gün yere çalmak için hamle etmez mi?
Söz som altındır. İşlemek ise kâmilin işidir.
Kâmil sözü irfan çekici ile işler de işler, döver de döver. Forma sokar. Kıvama getirir. Duyanın yüreğinde titreşimler meydana getirecek frekansa sabitler. Sonra tâlibine sunar.
Sözünü ehline götürür, sunar. Madem terazisi bu kadar hassas o vakit benim de öyle olmam gerekir.
Önce kendinle geçinmelisin. Sen sana çekilmez gelirsen kim yüklenir yükünü? Kim omuz verir?
Önce kendimizi tanımalı ve kendimizle geçinmenin bir yolunu bulmalıyız.
Kendisiyle geçinenin dünyasında başkası diye bir kavram kalmaz belki de… Kim bilir?
Kendi vücut ülkesinde barışı tesis edenin kiminle kavgası kalır?
Tüm kavgalar kendimizle kavgalı olduğumuzdan çıkmıyor mu?
Öfkelerimizin boğum boğum olması bundan değil mi?
Başkalarına kızışlarımız aynı özelliklerin fazlasıyla biz de olmasından kaynaklanmıyor mu?
Geçinme ahlakında harekât planımız dışarıdan içeriye mi olmalı, içeriden dışarıya mı?
Anlama egzersizleri yapıyorum sorularımla. Size de öneririm.
Öyle kolay olmuyor çünkü her cümlenin hazmı… Bu da onlardan…
Geçinme ahlakına sahip olmak için iç homurtularımızı susturmamız gerekiyor. Bu ise strateji gerektiriyor.
Kendimizi inşa etme çaba ve çalışmalarımız nereden başlayacak?
Dışarıdan içeriye doğru bir yolculuğa mı çıkmalıyız yoksa içeriden dışarıya mı?
Dışarıda dolaşanların içeriye zaman ayırmaya genellikle ecelleri yetmiyor.
Üzgünüm ama durum bu. Çünkü çoğu zaman emellerin ömrü ecellerimizden uzun oluyor.
Oluşlar da, yıkılışlar da insanın içerisinde başlar, içerisinde son bulur.
Tüm hercümerçler burada cereyan eder. Tüm coşkun coşkuların fitili içeriden ateşlenir.
İç dünyamızı sarmayan hangi mutluluk gerçek mutluluktur? Ruhumuz gülmezse eğer yüzümüzün gülmesi mümkün mü? Buna gülmek mi denir? “Bu gülmeler gülmek değil” diyen neden demiş acaba?
Sevgilerin bize yetmemesi, mutluluktan uçuramaması biraz da bu yüzden olmasın a dostlar!
Dışında sevgili arayan ne zaman vuslat edebilmiş ki!
İçinde, kendi ruh iklimlerinde baharı yaşayamayanlar başkalarına nasıl papatyalar sunabilir ki?
İçi gülmeyenin yüzü güler mi? İçi titremeyenin aşka kanat açması mümkün mü?
İçini imar etmeyen başkasının binasına nasıl tuğla koysun?
Demem o ki; iyi yaşayış ve geçim ahlakı için içeriden işe başlamalıyız.
Kendi ruh dünyamızı aydınlatmakla, gönlümüze merhamet çiçekleri sunmakla başlamalıyız.
Aşk ateşini önce içimizde yakalım. Bu ise geçinme ahlakını gerçekleştirebilmemize bağlı.
___
KUR’AN’DAN KAVRAMLAR
MAĞFİRETLE İLGİLİ KAVRAMLAR
Afv: Afv kelimesi bir şeyi almaya yönelmek, almayı istemek ya da amaçlamak anlamındaki “afâ” fiilinin mastarıdır. Sözlükte bir şeyi yok etmek, izini gidermek, silip süpürmek; fazlalık, artık gibi anlamlara gelen afv, bir ahlak ve hukuk terimi olarak genellikle kötülük ve haksızlık derken kendisinden (kocasından) bağışlanma dilemesi gerektiğini söylediği yorumunu yapmış, böylece istiğfar kelimesinin Kur’an’da 3 anlamda kullanıldığını ifade etmiştir.
Tevbe: Sözlükte “pişmanlık, dönme, nedamet” anlamına gelen tevbe dînî bir kavram olarak, kulun işlediği kötülük ve günahlara pişman olup onları terk ederek Allah’a yönelmesi, emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah’a sığınarak bağışlanmasını dilemesi demektir. Tevbe kula nispet edilince arızî olan günah halini bırakıp aslî olan salah haline dönmek; Allah’a nispet edilince de tâlî olan gazab bakışından, aslî olan rahmet bakışına dönmek anlamına gelir. Rağıb, tevbeyi: “Günah işlemeyi övgüye en layık bir yolla (en güzel şekilde) terk etmek ve bırakmaktır” şeklinde tarif etmiştir. Bu, özür dileme yollarının en belîğidir. Çünkü özür dileme şu üç yolla gerçekleşir;
1) Özür dileyen ya “Ben yapmadım” der.
2) Ya “Şundan dolayı yaptım” der.
3) Ya da “Onu yaptım, hata ettim veya yanlış yaptım. Ve artık onu bıraktım veya ondan feragat ettim” der. Bunların bir dördüncüsü yoktur. İşte bu sonuncusu tövbedir.
Şerî dilde ise, tövbe şu anlama gelir:
a) Çirkin ya da fena oluşundan dolayı günah işlemeyi bırakmak.
b) Daha önce işlenmiş olanlara pişmanlık duymak.
c) Bir daha tekrar etmeyeceğine azmetmek.
d) Ve mümkün olduğu kadar onları başka amellerle telafi etmeye çalışmak.
Bu dördü ne zaman bir araya toplanırsa, tövbenin şartları kemal bulmuş, tamamlanmış olur.
Tâbe fiili hem tevbe etti hem de tevbeyi kabul etti anlamına geldiğinden dolayı bu fiilin ismi fâili olan “Tâib” kelimesi de hem tevbe eden hem de tevbeyi kabul eden için kullanılır. Aynı şekilde “Tevvâb” kelimesi de hem Allah’la ilgili kullanılır, hem de çok tevbe eden kul anlamına da gelir.
Tevbe ve istiğfar kavramları genelde beraber kullanılmaktadırlar. Kur’an’da da buna örnekler vardır.63 Aralarındaki fark ise şudur: Kişi ancak kendi günahından dolayı tevbe edebilirken başkalarının günahından dolayı da istiğfar edebilir. Tevbe günahdan vazgeçme istiğfâr ise bağışlanmayı dilemedir. Kendimiz için hem tevbe hem istiğfar edebiliriz, başkaları için ise tevbe edemeyiz.
__
RAMAZAN PEDAGOJİSİ DOÇ. DR. AYHAN ÖZ
RAMAZAN GELENEKLERİNİ YAŞATMAK
RAMAZAN, geçmişten bu tarafa belki de dinin, toplumumuzda en canlı yaşanan tarafını temsil ediyor. Buna bağlı olarak oluşmuş zengin bir Ramazan geleneğimiz olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Gök kubbeyi süsleyen mahyalar, sanatsal bir neşve barındıran Enderun usulü teravihler, içimizi serinleten Ramazan şerbetleri, zengini fakiri buluşturan toplu iftar yemekleri, Ramazan’daki çocuğu ortaya çıkartan Ramazan eğlenceleri, iftar sofralarının vazgeçilmezi pide ve hurmalar, iftar sonrası yemeğin üzerine bir kral gibi kurulan güllaçlar ve diğer tatlılar, Ramazanla manevi ritim kazanın gönlümüzdeki heyecanı daha da arttıran top atışları ve ramazan davulları, bizi Kur’anî bir iklime sokan mukabeleler bu zengin geleneğin içinde ilk akla geliverenler. Ramazan tüm bu güzellikleriyle aynı zamanda ortak toplumsal hafızamızın önemli bir bileşeni. Toplumsal hafıza ise bir milleti millet yapan, ana omurgayı temsil eder. Öyleyse Ramazan ayı sadece manevi anlamda bize katkı sağlamıyor; o, aynı zamanda millet olabilmek ve millet kalabilmek noktasında da bize önemli bir katkı sunuyor. O sebeple Ramazan’a dair geçmişten devralınan geleneklerin mümkün olduğunca devamı konusunda hassasiyet göstermek lüzumu var. Bu görev hepimizin ortak sorumluluğu.
__
ESMAİ HÜSNA HATİCE FAHRUNNİSA
EL MÂCİD-EL MECÎD
EL MECÎD ismi şerefli, övgüye layık, cömert ve yüce olmak anlamlarına gelen “mecd” kökünden türemiş bir sıfattır. Mecd aynı zamanda genişlik ve bolluk manasını da içerir. Bu anlamda kerem ve celali geniş olan olarak da açıklanır.
Kur’an’da geçen isimlerden olan El Mecîd, Allah’ın lütuf ve ihsanının zirvede bir bolluğu olduğuna işaret ederken, şerefi, erdemi ve azametinin üstünlüğü ve övülmeye en layık oluşu manasının baskınlığı nedeniyle zati isimler arasında yer almıştır.
Bu ismin Zü’l-celâl, Kerîm ve Vehhâb isimleriyle anlam yakınlığı vardır fakat el Mecîd, şan ve şerefinin biricikliğini fiilleriyle ortaya koyar. O, şanı ve şerefi en çok yüceltilendir.
EL-MÂCİD ismi Allah’a nispet edildiğinde şanı yüce, lütuf ve keremi sonsuz olan anlamına gelir. Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilmez. Ancak Esmâ-i Hüsnâ hadisinde bu isim de geçer. Bu isim de şan ve şeref sahibi, ihsanı, hayrı, keremi ve azameti bol olan manalarında kullanılır. El Mecîd ismi mübalağa ifade ettiği için el Mâcid isminden gramer açısından daha geniş anlamlıdır.
Kur’ân-ı Kerim’de el Mecîd ismi dört yerde geçer. Biri Allah’ın örnek aile olarak seçtiği İbrahim ailesinden bahsedilen ve el Mecîd isminin doğrudan Allah’a nispetle kullanıldığı tek ayettir.
Dediler ki: “Allah’ın işine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir, ey ev halkı! O, övülmeğe layıktır, iyiliği boldur.” (Hûd, 73)
Bu âyette el Mecîd ismi el Hamîd ile birlikte zikredilir. Bunun hikmetlerinden biri Mecîd olan Allah’ı överek, vermediğine hamd edilmesi gerekliliğidir. Övülmesi, şanının bizler tarafından yüceltilmesi ya da yüceltilmemesi Allah’ ta bir eksiklik, noksanlık oluşturmaz. Bizi şaşırtan olaylar Allah için hiç hükmündedir. Fakat hamd edildiğinde Mecîd olarak da tecelli eder.
Kur’an’da geçen ayetlerin ikisinde Kurân’ın sıfatı olarak yer alır.(Kâf,1; Burûc,21) Allah şerefi çok büyük olan Kur’an üzerine yemin ederek O’nun bizi inşa edeceğini, O’na değer vermemiz gerektiğini vurgular.
Burûc suresi 15’te ise “Zü’l- ‘arş’il Mecîd” tamlaması ile yer alır. Kendisinden önce sonra gelen ayetlerle birlikte baktığımızda dört isim ile karşılaşırız.
“Ve O gerçek bağışlayıcıdır (Ğafur), sevgide kapsayıcıdır. (Vedûd) Arş’ın sahibidir, yücedir.( Zü’l-‘arş’il Mecîd). Dilediği her şeyi yapabilendir. (Fa’âl).”
Bu âyette Allah’ın çok bağışlayıcı olmasının, sevgide kapsayıcı oluşunun, her dilediğini anında yapmasından ve bu fiilleri sırat-ı müstakim üzerinden yapmasının şanından olduğunu bize anlatmak ister.
Bizlere düşen de bu ayetler eşliğinde tefekkür etmek olmalı. Şanı ve şerefi ulaşılmaz olan ve sayılamayacak kadar lütuf, ihsan, kerem ve azamet sahibi yegâne varlık Allah’tır. Bu isim ancak O’nu niteleyemeye layıktır. Ancak Allah kulunun da şerefli ve erdemli davranmasını ister. Toplum içinde şeref sahibi olmak ise af edici, anlayışlı olmaya, sevmeye ve daima proaktif olmaya bağlıdır. Mevlam idrakini nasip etsin. Âmin.
___
GÜNÜN NİYAZI
ALLAH’IM günümüzü hayırlı eyle.
Bizi bağışla. Bize hidayet nasip eyle. Bize bol ve helal rızık ver. Bizi âfiyette daim eyle. Merhamet et.
Allah’ım ilmimizi arttır. İrfanımızı arttır. İdrakimizi arttır.
Merhametimizi arttır.
Allah’ım, hayırlı olan işleri yapmayı, aklın ve dinin çirkin gördüğün şeyleri terk etmeyi ve fakirlerin sevgisini nasip eyle.
Sen duyurmazsan biz duyamayız. Sen söyletmezsen biz söyleyemeyiz.
Sen sevdirmezsen biz sevemeyiz. Sevdir bize sevdiklerini.
Yerdir bize hep yerdiklerini. Yâr et bize erdirdiklerini.
Hayır söylet. Hayır üzere yaşat. Bedenimize sıhhat lütfet. İmanımıza selamet ver.
Âmin!
___
AHLÂK-I HASENE UĞUR CANBOLAT
YOL İSTİKRARI
TERSİ insanı çoğu defa çıkmaz sokaklara sürüklüyor. Hedefini şaşırtıyor ve genellikle de neticesiz bırakıyor. Yürüyüp, yürüyüp aynı yere tekrar gelmek gibi bir şey… Ya da her defasından sıfırdan başlamak. Bu ise bitmeyen yorgunluklar demektir.
Beslediğin ağaçlardan mevsimini sabırla bekleyemediğin için meyve alamamak…
İstikrarın elbette pek çok alanı var. Eğitimde istikrar. Aile hayatında istikrar. İş yaşamında istikrar.
Arkadaşlık ve dostluk ilişkilerinde istikrar. Okuma ve öğrenme eyleminde istikrar. Düşünme ve tefekkür faaliyetinde istikrar. Doğru tanımlar yapma ve hayat olaylarını yorumlamada istikrar.
Kendilik bilincinde basamakları aşıp yükselmekte istikrar. Kulluk şuurunda istikrar. Buna yol istikrarı da diyebiliriz.
Bu istikrarı bozmadan götürebilmek için sürekli tazelenen bir ikrara ihtiyaç vardır.
Güzel ahlak insanda sürekli istikrar arar. Az da olsa süreklilik ahlâk-ı hasene yolcusunun şiarı olmalıdır.
Mânâ obezliği de diyebileceğimiz sürekli yol ve yöntem değiştirerek yürümek kişiyi menziline ulaştırmaz. Aksine her çıktığı yolculukta yarıda bırakır.
Ey hakikat yolunun hakikatli yolcusu!
Sen yanlış yolun istikrarlı yolcusu olmamalısın. Doğru yolun bahtlı ve istikrarlı yürüyücüsü olmalısın.
Nefse ve şeytana ait patika yollar ne kadar da ışıltılı olsa onlara itibar etmemelisin.
Yanlışta sebat olmaz. Batılda istikrar kişiyi bataklığa götürür. Günahta ısrar yerine tövbede ısrarı tercih etmelisin.
Ahlâk-ı hasene erleri yanlış yoldan hemen dönen tüm zahmetlerine rağmen hakikat yolunda azimle ilerleyenlerdir. İstikrarını gerçeklerden yana koyandır. Ve burada aktif sabrı kuşanıp dış güçlerin tüm moral kırıcı, yol kesici tavırlarına aldırmadan hedefine kilitlenerek ilerleyendir.
Maymun iştahlı olmamalısın. Sabah Efendimize gelip iman ettiğini söylediği halde akşam bu imanından caydığını söyleyen münafıkları rehber edinmemelisin. Her türlü zor ve zahmetli yolu meşakkatleri gözünde büyütmeden ilerleyenlere ancak yolun istikrarlı müstakimleri denilir.
Enerjini yanlış hedeflerde harcamamalısın. Yolun istikrarı seni güçlendirecektir. Kavi kılacaktır.
Sadıkların izini sürmeni temin edecektir. Salihler bu yolun müstakimlerdir, bilirsin.
Sende onlardan yana olmalısın. Onlar gibi olmalısın.
Güzel ahlak sahipleri geçici heveslerin değil sarsılmaz kutsi tutkuların tutkunlarıdırlar.
Nefsine tutuklu olmak istemiyorsun yol istikrarını kaybetmeyen kutlular kervanına katılmalısın.
Yol istikrarını Rabbimizin mübarek Nebilerinin Kur’an’da geçen öykülerinden öğreniyoruz.
Ki, onlar güzel ahlakın temsilcileridirler.
KATKI VERENLER: Serkant Dervişoğlu, Seval Yılmaz
12.04.2023