KONUŞMAYI severdi. Daha doğrusu şöyle diyelim, sevdiği her şeyden daha fazla severdi.
Kendisi yok Allah’ı var konuşması da dinlenirdi hani. Boşa konuşmazdı. Süzülmüş cümleler kurardı. Kabukla ilgili değildi, öze yolculuk yanlısıydı. Bu kadar sözü nereden buluyor, nasıl biriktirdi diye hayret eder bir türlü o çocuk aklıma sığdıramazdım.
Dedemle birlikte giderdik. Küçük bir saatçi dükkânıydı. Buranın havası bir başkaydı. Şimdi bile bunu tam anlatamam. Tüm ruhumu sarıp sarmaladığı gibi bedenime de iyi gelirdi. Ben ki, yaramaz mı yaramaz bir çocuğum burada saatlerce kıpırdamadan oturuyordum. Duvarda asılı duran hatlar, irili ufaklı saatler, her birinin ayrı bir zamanı göstermesi gibi hayret ettiğim nice ayrıntı gizliydi.
Hiç kapatılmazdı radyo. Kısık bir sesle tüm sohbetlere katılırdı ama bu ahengi bozmazdı. Hatta fon bile sayılabilirdi.
İlk gittiğimde yağmur yağıyordu ama ne yağmur. Saçaklar altında saklana saklana gittik. Hava kararıyordu. İçimi saran bir ürperti ve onu takip eden bir korku vardı. Saatçi emminin dükkânına ayak bastığım an hepsi uçtu gitti. Dedeme yağmurdan kaçanlardan mısınız Erenler diye takıldı. Dedem yağmur yüreklilere kaçanlardanız imanım dedi. İlk kez böyle bir diyaloga şahitlik etmişti gözlerim. İçime işleyen cümlelerdi.
Saatçi emmi yağmur dinip her yer sakinleşene kadar yağmuru anlattı. Buna hem hayret etmiş hem de tadına doyamamıştım.
Geçen gün duydum ki, büyüyen bir suskunluğa erişmiş. Belki de bu yargım yanlış. Yeni konuşmaya başlamıştır. Suskunlukla büyüyen kelimeler ikram edecektir bize.
Rahmetler olsun. Kalbime bıraktığı kelimeleri sayısınca rahmetler…
22.05.2019