BENDEN bunu istemişti, sadece bunu. Tek istediği şimşek çaktıran sözlerdi.
Benim açımdan kolay değildi. Konuşmaya yatkın olduğumu söyleyemem.
Öyle allı pullu laflar söylemeyi beceremem.
Babam da böyleydi. Annem de öyle.
Uzun uzun konuşan insanlar değillerdi. Bakışarak anlaşırlardı.
Bana da sanırım onlardan miras bu suskunluk.
Tek isteğim şimşek çaktıran sözler talebiyle karşılaştığımda bunları anlattım.
Kırık, dökük tabi…
Bana cevap olarak söylediği şu oldu:
Konuşmayı öğrenmelisin ama susmayı da. Ancak her ikisi de buna mani değil.
Buradan anladım ki susmakla da şimşek çaktırmak mümkün.
Üzerinde düşündüm elbette.
Benden beklediği yüreğimde yeni pişmiş, kendisine özel sözler.
Ezberlenmemiş.
Başka yerlerden uyarlanmamış.
Bizi anlatan cümleler.
Süslü olması gerekmiyor asla.
Özden olmalı, özel olmalı.
Sıcak olmalı.
Buğusu üzerinde olmalı.
Bunlara bana anlattığında küçüktüm. Kavrayamadığımı görünce bir deyişle destekledi konuyu.
“Soğuk söz duymuş gönül
Kırk yaz görse ısınmazmış.”
Haklı mı, haklı.
Meğer ne çok öğreneceğimiz şey var bu hayatta.
Kaçımız acaba şimşek çakan sözler ve susuşların sahibiyiz?
23.11.2020