TOLERANS VE MÜKEMMELİYETÇİLİK

UĞUR CANBOLAT

BİRBİRİNDEN pek hoşlanmayan iki özellik…

Biri kendi alanını genişletip yayılmacılığı öncelediğinde emperyal bir durum ortaya çıkıyor ve diğerine hayat hakkı tanımak istemiyor.

İçten içe planlar başlıyor.

Gizli hesaplar devreye giriyor.

Saklanmış ajandalar gündeme geliyor ve tüm planlar diğerinin geri çekilmesi üzerine yapılmaya başlanıyor.

Böyle bir ortamda huzur dağılan yağmur bulutları gibi gözden kaybolup gidiyor.

Mutluluk ise ancak rayihasından bahsedilen bir nostalji olmaya mahkûm ediliyor.

YILLAR evvel bir arkadaşıma “En çok acınmayı kimler hak eder?” şeklinde bir sual yönelttiğimde “İki ayrı anlayışın çatışan ebeveynlerine sahip olan çocuklar” demişti.

Ki, hâlen mıh gibi aklımda durur.

Anne ve babanın biri toleransı diğerinin ise mükemmeliyetçi anlayışı temsil ettiğini düşünün.

Böylesi bir ortamda büyüyen çocukların kendi psikolojilerini koruyabilmesi, sağlıklı bir ergenlik dönemi geçirebilmesi ve akabinde yetişkin olarak topluma yararlı işler üreterek katkı sağlamasını düşünebilir misiniz?

FAHR-İ KÂİNAT Efendimizin bilinenlerini kenarda tutarsak eğer Kur’an-ı Kerim’in haricinde başka mucizesi var mıdır şeklinde bir soru gündeme gelse kendi noktayı nazarımdan hiç tereddüt etmeden “Denge Mucizesi” diyebilirim.

Eskilerin “İtidal” olarak ifade ettikleri bu hususiyet hayatın şahdamarıdır.

Denge ortadan kaktığında hayatiyet son bulur.

Vücut evinin ışıkları söner.

Kalpte muhabbet, suyu çekilen barajlar gibi suyunu çekerek kuraklığa mahkûm olur.

Dilin sevgiye dair sermayesi iflas eder.

Geriye kavga, çekişme, savunma, suçlama, yok sayma ve ardından yok etmeye kadar varacak süfli bir yol açılır.

Geceler uykusuz bedbinliklere, gündüzler verimsiz tembelliklere gebe olur.

Kısacası yaşamın zembereği boşalır.

UÇ duygu ve düşüncelerle buna bağlı olan davranışlardan kaçınmak gerek.

İşte bunlardan birisi de sınırları belirlenmeyip öylesine kendi haline bırakılmış, ric’at eden askerlerin nereye kadar geri çekileceğini veya kaçacağını bilmemesi misalindeki gibi aşırı toleranstır.

Normali hayat kurtarır.

Toleransı olmayan biriyle bırakın ömür sürmeyi birlikte çay içebilecek kadar bile bir süre geçirmek azap üstü azaptır.

Hoş görme değil hor görme öne çıkmışsa keten helva çoktan yanmıştır.

Tahammül ortadan kalkmıştır.

Katlanmayı gerektirecek güzellikler yüzüne kalın peçeler geçirdiğinden görünmez olmuştur.

Telafi mekanizması çökmüş, sistem dağılmıştır.

Saç uçlarınıza kadar kırılmışsınızdır ve hayalleriniz çoktan sukut etmiştir.

Belirsizlikler açığa çıkmıştır.

Öngörülemezlikler söz konusu olduğu için şüphe kurtları bedeni ve zihni çepeçevre kuşatmıştır.

Stres kişiye aşırı yüklemeler yaptığından panik değerler çoktan aşılmıştır.

Depresif duygular şaha kalktığından doğru karar verme mekanizması felç olmuştur.

Kısacası toleransın olmayışı cehennemin kapılarını sonuna kadar açar.

Bu sebeple kaçmamız gereken bu illetten kurtulmamız gerektiği kadar mükemmeliyetçiliğin pençesine de asla düşmemiz gerekir.

MÜKEMMEL olmak isteği elbette doğaldır.

Hayata karşı dikkatli olmak ve rikkat üzere yaşamaktır.

Ama mesele yine şirazesini şaşırarak seviye mükemmeliyetçiliğe hatta aşırı mükemmeliyetçiliğe evrilmişse bu da diğeri gibi kaynayan kazanlara girmekten farksızdır.

NE toleransı aşırı derecede abartıp laçkalığa, kuralsızlığa, ilkesizliğe, sabitelerin olmayışına kapı aralamalı ne de normal seviyelerde kalamayıp işi mükemmeliyetçiliğe dönüştürmelidir.

Her ikisi de ziyandır.

Olması gereken dengedir, ölçülülüktür.

Bunu başarmak insanın kendisini yönetmesi, kendisinin efendisi olması anlamına gelir ki, şahsiyet bilincine erişmiş olmanın nişanıdır.

Toleransa, mükemmel olma yolculuğuna evet, laçkalığa ve aşırı mükemmeliyetçiliğe hayır.

Ya Selâm!

10.02.2024

https://www.istiklal.com.tr/kose-yazisi/tolerans-ve-mukemmeliyetcilik/825139

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir