HAYAT her zaman düz bir zeminde ilerlemez. Bu beklenti gerçekçi değildir. Olsaydı iyi mi olurdu acaba sorusu da tartışılmaya değerdir.
Sınanmayan hayat olmaz. İmtihana tabi olmayan sevgi yoktur. Sınavdan geçmeyen zenginlik olgunluk barındırmaz.
Acıdan geçmeyen hayat yaşanmış değildir. Gelip geçmiştir. Geriye ne bıraktığı belli değildir.
Bu elekten geçme meselesi pek çok şekilde gerçekleşir.
Hayat varlıkla, yoklukla, darlıkla, ferahlıkla sınanır. Yine yalnızlık sınavından geçer.
Hayat aşk süzgecinden geçirir insanı. Firkatle ve vuslatla yüzleşir.
Dostluk imtihanından geçmeyen hayat eksiklidir. Gerçek ile hayal karışır. Güven testine tabi tutulmamış sayılır. Dolayısıyla kararlar netlik barındırmaz.
İnsan en iç daireden en dış halkasına kadar her an sorulara muhataptır. Hile ve hurda ile her zaman karşılaşmak mümkündür. O nedenle dün can ciğer olduklarınla bugün uzaktan selam vermeyi bile çoğu defa gereksiz görebilirsin.
Biz buna hayatın acının çemberinden geçmesi diyebiliriz. Ya da ateşler üzerinde yürümek.
Bu fazlalıkları alır, sahteleri uzaklaştırır, sahiciliğe taşır kişiyi. Zordur zor olmasına ama başka türlüsü de olgunlaşmaya engeldir.
O sebeple acılarımız bizim öz varlığımızdır. Hatta en çok acılar bizimdir diyebiliriz. Zira onlardır en çok bizi biz yapan.
17.06.2019